Konya
28 Mart, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.32
  • EURO
    35.13
  • ALTIN
    2299.0
  • BIST
    9057.25
  • BTC
    70727.14$

ORUÇ VE RAMAZAN AYI (3)

23 Mayıs 2018, Çarşamba 07:55

Gerçi mümin ibadet ve taatlarında maddi menfaat ve maksat gözetme­yip, sadece ve sadece Allah rızasını talep etmesi ve onun için ibadet etmesi gere­kir. Gerçek ecir ve mükâfat da bu şekilde elde edilebilir. Rivayetlere göre Râbiatül Adeviye bir gün bir elinde su dolu bir kova, bir elinde de bir meşale olduğu halde kalabalık bir yerden hızla giderken, görenler;

“Ya Râbia böyle acele acele nereye?” diye sormuşlar. O: “Şu su ile cehennemi söndüreceğim. Şu ateş ile de Cenneti yakacağım. Ta ki insanlar ateşten korktukları veya cen­net umdukları için değil, sadece ve sadece Allah rızası için ibadet edebilsin­ler” diye çok manidar bir cevap vermiştir.

Aşık İbrahim Tennûrî bu gerçeği ne güzel dile getirir:

Cana cefa kıl ya vefa

Kahrın da hoş lütfun da hoş

Ya dert gönder yahut deva

Kahrın da hoş, lütfun da hoş.                                        

Ama pragmatik bir felsefeye sahip günümüz insanı, yaptıklarında maddi faideler de aramaktan kendini alamıyor. Bu sebeple ibadetlerin bu yönünün de dile getirilmesinde fayda vardır. Bu misallerde olduğu gibi Oruç ibade­tinin de bizler için hem maddi hem de manevi faydaları vardır.

Orucun Manevi Faydaları:

Oruç çok farklı, çok özel bir ibadet türüdür. Dinimizin beş temel esa­sın­dan biridir. Başka ibadetlerde riya bulunabilir. Namaz kılan, hacca gi­den, zekât veren başkaları tarafından görülür. İnsanların duruma vakıf ol­malarına mani olunamaz. Yani içine riya girmesi mümkündür. Ama oruç böyle değil­dir. Kimin oruç olup, kimin olmadığını kişinin kendinden ve Allah’tan başka kimse bilemez. Yani orucun içine kolay kolay riya gire­mez. Bundan dolayı da bunun ecri, bunun mükâfatı çok farklıdır. Hatta buna had, hudut ve sınır yok­tur. Bir hadis-i Kudsi’de Yüce Allah: “Oruç benim için­dir, onun karşılığını da ancak ben takdir edip vereceğim(1) buyurur. Yine Samimi bir şekilde sadece ve sadece: “Allah rızası için oruç tutan kişinin geçmişgünahlarının affedileceği”(2) müjdeleniyor. Yine Peygambe­rimiz Efendimiz: Adil amirin, mazlumun, misafirin ve oruçlu­nun duasının ret olunmayacağını, Allah tarafından kabul ve makbul edile­ceğini”(3) haber veriyor.

Ramazan: kelimesinin lügat manalarının içinde pota, madenlerin eri­til­diği fırın gibi manalarda var. Nasıl ki, madenler bu yüksek ısılı fırınlarda pis­liklerinden, posalarından, atık maddelerinden arınır, saf maden haline gelirse, mümin de, ramazan ayında tuttuğu oruçla, ve yaptığı ibadetlerle rahmet fırın­larında yanıp tertemiz hale geliyor, günah ve cürümlerinden temizleniyor denebilir. 

Zekât: temizleme manasınadır. Malın zekatı dendiğinde: Kişi malının içine bilmediği yollardan ve mecralardan haram, yani manevi pislik karış­mış ise bunu temizler. (Bilerek karıştırırsa o kul hakkına girer ve temizlen­mez). Şu hadis-i şerif ne kadar manidar:

“Her şeyin bir zekâtı (temizleyicisi) vardır. Bedenin zekatı da oruç­tur”(4) Oruç bedeni maddi ve manevi kirlilikten temizler ve Ramazan ayı hakkıyla ihya edilebilirse müminler bayram sabahına tertemiz bir amel defteri ile çıkabilir.

Oruç Ruhun Gıdasıdır:

İslâm’a göre insan iki unsurdan yaratılmıştır; Madde ve Ruh. Kur’an-ı Kerimde ruhla ilgili birçok ayet vardır. Ruh manevi bir güçtür. İnsan ancak ruhuyla insandır. Ruhsuz bir beden ölüdür, işe yaramaz, kuşla kafesi misali veya elmasla kutusu misali. Yüz sene yaşasa bir şey olmayan beden, Bu kuş uçup gittiği takdirde birkaç saat içinde kokuşur ve yanında durulmaz hale gelir. Onun için şair şöyle demiştir:

“Nefse hâkim ol ve onun faziletlerini tamamlayıp geliş­tir. Çünkü sen be­deninle değil, ruhunla insansın.(5)

Dipnotlar:

1- Buhârî Kitabüs Savm.

2- Beyhaki, Terğıb ve Terhib, c. 2, s. 428.

3- Tirmizî, “Terğıb ve Terhib Tercümesi”,c. 2, s. 420.

4- İbni Mace, “Terğıb  ve Terhib Tercümesi”, c. 2, s. 414.

5- Ferit Kam, “Dinî Felsefî Sohbetler”, DİB Yay. Ank. Tarihsiz, s. 113. (Burada kaynak

gösterilmemiş ama; beyit, Afganistanlı şair Ebül Feth el-Büstî (330-400 H.) nin

“Kaside-i Nuriye” üzrine yazdığı şerhten alınmıştır.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.