Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    35.03
  • ALTIN
    2424.3
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    64195$

ÖNCE İNSAN DİYEBİLSEYDİK

06 Kasım 2019, Çarşamba 09:31

Misyonumuzu, yol haritamızı, dünyevi ve uhrevi platformda hayata yüz akıyla bakabilecek şekilde kodlayabilseydik.

Her kesim insana mesleğin incelikleri ile görev yeri ve sorumluluğu altında taşıması gereken ideal insan ve ahlak eğitimini kapsayacak bir anlayışı kuşkusuz onların kalbine ikna ile yerleştirebilseydik,

Her halükarda öğrencilere, anne babalara, öğretmenlere vazifei şuuru, değişim inceliğini, yükümlülüklerini, değişime karşı biz kalarak var olabilmeyi sürdürülebilir bir hayat yaşama tarzı olarak sunabilseydik,

Ülkeyi her türlü maddi manada yaşama elverişli hale getirmeyi bir vazife bir edinmişken gerçekte insana yapılan yatırımın en önemli yatırım olacağını ruhumuzla hissedebilseydik,

Yozlaşmanın ve küresel afetlerin insan selini yuttuğu korkunç manzaralara karşı, önce insan olmanın bunu diyebilmenin aşkının, şafak vaktinden geçer gerçeğini önce kendimizde yaşayıp, dilimizin döndüğüce kitlelere anlatıp, örnek olacak bir hayat tarzının tebliğini gönülden yapabilseydik,

Kapitalizmin boyalı basın ve magazin dünyası saçmalıklarını, kimin eli kimin cebinde belli olmayan hayâsız yaşantılarını pohpohlayan ilkesiz ve seviyesiz hayatlar yerine, keşke ideallerimiz uğruna dünyevileşmeyi değil de, ahret hayatımıza dair ideallerimizi nefsimize kabullendirme uğruna varımızı yoğumuzu ortaya koyup bunları gerçekleştirmeye ve harcama yolunda tüm mesaimizi ayırabilseydik,

Kişilik ve karakter sahibi olabilmek için tüm manevi değerlerimizi değerli kılmayı, ayakta kalabilmeyi başarmayı, dengeli ve seviyeli olabilmeyi, başta gençlerimize çocuklarımıza kazandırabilme uğrunda, bir bilinçlenme ve ideal sahibi olma yetisini onlara kuşkusuz kazandırabilseydik, okulları sadece teknik donanımla değil, manevi izlerle de süsleyebilseydik,

Sadece öğretim, belletim, teknik donanımla bu işlerin çözülemeyeceğini anlayabilseydik, bilgi ile ahlakı birleştirmesini, bilgi de faydalı olanı alıp kullanmasını, insanları bir istikamette dünyevi ve uhrevi bakış açısıyla kazanım sağlamasını ve olumlu pozitif duygular beslemesini insanlığın geleceği ve yarınları için çalışması gerektiğini verebilseydik,

 Kendi ruh köklerimizden gelen kültür mirasımızın temellerini açık ve anlaşılır bir şekilde gelecek nesillere intikalini sağlayan bir sürecin alt yapısını taaaa evveliyattan başlatıp, toplumdaki tüm yetişen evlatlarımıza kültürümüzün dinamik versiyonunu, maddi manevi hazzını ve değerlerini onları kuşatacak şekilde okullara kapsayıcı olarak bele bağlanan kuşak misali ruhlarını yüreğini kapsayacak şekilde kuşattırabilseydik,

Keşkeler o kadar yüklü ki hangi birini sofraya getirip siniyle süreceğini insan kestiremiyor. Her vesilede yaşanılan toplumsal çarpıklıklar ister istemez insanın karşısına bunun gibi cümleleri çıkarabiliyor. Halkının bilmem kaçta kaçı Müslüman diye başladığımız söze bugün nedense kederli bir şekilde ıslak rutuşlarla kafamızı öne eğerek yere bakıyor ve yavrularımızın düştüğü karanlık hayat tarzlarının vebalini üzerimizde ne yazık ki hem biz hem de devlet nezdinde üzerimizde taşıyoruz. En azından ben böyle düşünüyorum. Çünkü  bizi biz yapan değerlerimizi bugün alt üst vaziyette, büyüklere saygı küçüklere sevgi artık uğramıyor semtimize, kimliğimiz, asliyetimiz, değer duygularımızı hep kafamız karışık ve her şeye fiyat biçiliyor bu alemde de bizim değer yargılarımız nedense hep ayaklar altına alınmış ve alay konusu ediliyor modern cahiliye çağında. Eğer mektep dediğimiz okullar ilim irfan yuvası bir hassasiyeti üzerinde taşıyıp modernizme, kapitalizme, fanatizme, ütopizme, kurban edilmeseydi, bu çarpıklıkların kaçta kaçı hayat bulabilir ve toplumsal hassasiyet bu kadar rencide edilirdi?

Dil, sevgi ve düşüncesi yıkılan bir nesil geleceğe nasıl güvenle bakabilir. Kutsalı olmayan bir nesil inançlarını yitiren ve kültürel mirası berheva edilen bir nesil, içi boş tımtıkır bir teneke gibi sloganların gölgesinde yaşamaya mahkûm bir nesil, içindeki boşluğu neyle dolduracak? İstediğin kadar teknik donanım olsun, istediğiniz kadar okullar süslü püslü hale getirilsin eğer öğrenciyi istikamete götürecek bir manevi projeniz yoksa aya yıldıza gitseniz bütün gezegenleri teker teker keşfetseniz asla onları mutlu kılamazsınız. Çünkü içi boş eksik kalan ne olursa olsun iç huzurun olmadığı bir yerde savrulmalar alır başını gider.

Eğer bugün gençlik bunalımlar içerisindeyse, yaşadığı hayatın inceliklerini ve götüreceği yeri kestirmesi yorsa, gençler birbirlerine husumet besleyip toplum kanlı bıçaklı oluyorsa, her yerde salgın hastalık gibi kapitalizmi hayata tutunduran futbol, terör, kumar, zina fuhşiyet, porno hastalığı, uyuşturucu müptelalığı gibi deniyetler sarmışsa bunun böyle devam etmesini elbette öğütlemeyiz.       İnsanımıza sahip olması gereken hassasiyetler sağlam bir şekilde okulda da verilebilmeli. Sadece insanı cami içerisinde öğütleyip onca hayat düsturlarını ve imani ikaz ve bağlılıkları orada sadece içinde kalarak vermek sorumluluktan kimseyi kurtaramaz. Camide kışlada okulda sokaklarda bir bütün olmadığı sürece hastalık her alanda devam eder hem de artarak.

İnsanımızı ilahi vahyin aydınlığında eğitmeden nebevi üslubu nefesinde hissettirmeden onun kalbinde gönlünde ve yüreğinde bir çığır açmak mümkün değildir.

Düşünün şu zamanda öğretmenler arasında bile eline aldığı bir kitabı özümseyerek bitiren ve içerisine aldığı bilgileri hayata kullanım olarak geçiren kaç kişi var? Hatta fikri edebi felsefi ilmi bir eseri içine sindire sindire okuyup anlayacak ve yorum yapabilecek kaç kişi var? Toplumsal bir soruna çare olabilecek, kendini ideal sahibi olarak yetiştirebilmiş ve örnek davranışlarıyla duruş sahibi olmuş kaç kişi var? Bakın etrafınıza.

Bütün bu olumsuzlukların sebebini hiç düşündük mü? Düşünmüşüzdür mutlaka, lakin kaç kişiyle? Kaç yazıyla? Kaç umutla? Eğitim hayat ve insan bize neyi düşündürmeli? Hele de Müslüman bir coğrafyanın ikliminde doğup büyüyen bizlere. Pozitivizm, maddi bakış açısı saltanatı, güvensizlik haram lokmanın muzafferi yatı, düşünce yerine hazır yiyicilik, kaygan zeminde araba süren sürücü misali insanımız hala savrulmaya devam ediyor. Ne fikir, ne ilim ne estetik ne hassasiyet ne edep ne de başka bir şey artık bizim olmayan uzaktan bakışımız. Peki, neden bu durumdan buna sebep olanlarda şikâyetçi? Hiç düşündünüz mü?

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.