Konya
19 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.60
  • EURO
    34.80
  • ALTIN
    2498.3
  • BIST
    9440.8
  • BTC
    64682.49$

NOEL YENİ YIL ÖDÜLÜ

07 Ocak 2015, Çarşamba 08:30

Sizleri önce kendimizden okumaya başlayarak yeni bir diriliş ufkuna ulaşmaya/kavuşmaya/buluşmaya davet eder, sevgi ve selâmlarımı iletirim.

Konu başlığı biraz şaşırtıcı olmakla beraber; mademki; literatürde Alfred Nobel adına verilen çeşitli dallarda ödüller var, öyleyse en bedavasından herkese sunulan ve gönüllü katılımcılarıyla bâtıl bir geleneği kutlayanların neden böyle bir ödülü olmasın ki?

Medya aracılığı ve teşvikiyle günler öncesi reklamları yapılan ve bir nevi Hıristiyanlık kültürünün misyonunu gönüllü yayma amacına yönelik böyle bir kitlesel iletişim aracının içerisinde yer almanın ve sunulan ekonomik reçetesi ile de hindi ve çam katliamına açıkça davetiye çıkaran bir anlayışı benimsemenin, bir Müslüman şahsında ve kimliğinde nasıl bağdaştırılır/ya da bağdaştırırlar, hâlâ aklım almıyor, inanasım gelmiyor.

Öyleyse böyle bir etkinlik içerisinde yer alanlara sunulan böyle bir anlayış ve zihniyet; açıkçası kitlesel Noel yeni yıl ödülüdür ve kültürel yozlaşmanın topluma sirayet eden en belirgin özelliğidir. Bir kimlik ve zihniyet bunalımı ve yaşanan bir kargaşadır.

Hani duymuşsunuzdur, uydurulan şu sözü:”zaman sana uymuyorsa, sen zamana uy”

Bizi kendine uyduranlar hakikaten muvaffak oldular, Neden bizler onları kendimize uyduracağımıza biz onlara uyuyoruz ve onların her yaptığı gözümüze/nefsimize hoş geliyor?

O hale geldik ki; onlar artık keler deliğinden geçse bizde onları takip ediyoruz:” “Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz/onların inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz. İnsanın giremeyeceği küçük bir keler deliğine girecek olsalar siz de onları takib edeceksiniz.” Diyen Allah Resulü bizlere yaşadığımız durumu (bindörtyüzyıl) öncesi haber vermiştir.

Yıllar önce Hollanda’ya çalışmaya giden ev sahibim anlatmıştı:”Türkler geldi diye herkes bizi merak edip, büyükçe bir kalabalık toplanmış ve meraklı gözlerle bakışarak birbirlerine bilmediğimiz bir dille bizleri anlatıyorlardı. Onların gözünde hala silemedikleri Osmanlı Türkü anlayışı vardı, Avrupa’yı titreten ve adaleti tesis eden. Ama aradan aylar geçip bizleri tanıyınca artık saygıları da kalmadı ve bizi de kale almadılar”

2014 yılının son günü hemen her yıl olduğu gibi yine yaşadığımız çevredeki öğrencilerin taşkınlık ve nümayişi ile geçti. Elektrik kesilse saatlerce pencereleri açarak avazı çıktığı kadar garip garip sesler çıkaran, vuvuzelamıdır ne karın ağrısıysa onu çalmaya çalışan ve gecenin hangi saatinde kesilmişse; bulunduğu yerdeki hasta çoluk çocuk aile vs. yaşayanları dikkate almadan, alabildiğine bağıran bu özgür gençler; günün son saatlerine yaklaşınca hızlarını alamayıp, sokak maytapları atmaya ve şarkılar söylemeye başladılar. Nihayet saati geriye saymaya başlayıp, yeni bir takvim yılının ilk anını birbirlerine sarılıp kucaklaşarak, gülüp oynayarak, eğlenerek, hatta zıp zıp zıplayarak kutlamaya çalıştılar. Bütün olan kaygısı neydi biliyor musunuz? Yıla/güne her neyse nasıl girersen” o öylece devam eder anlayışı/kanaatinin sürekli olarak pompalanması ve bir algı oluşturulmasıdır”

Oluşturulan bu yapay algı gençleri öyle bir sarıp sarmalıyor ki; içlerinden biri çıkıp ta ya Allah aşkına biz ne yapıyoruz? diyemiyor, demiyor.    

Hayatı bir oyun eğlence ve sadece dünyevi yaşama olarak telakki eden ve basın aracılığı ile sürekli mesaj iletilen kitleler/alındıkları etki ile artık olaylara böyle bir pencereden bakmaya ve değerlendirmeye başlıyorlar.

Kendilerinde verecek bir şeyleri olamayanların başkalarına neyi var ki verebilsinler, veremedikleri içinde yapacakları tek şey kalıyor ”taklit etmek ve uygulamak”

Öyleyse yukarıdaki örnekten yola çıkarak diyebiliriz ki; sağlam bir donanımı olmayanlar, kendilerinde oluşan boşluğu, boş şeylerle uğraşarak hatta bilmeden kuru kalabalıkların peşine düşerek takılıp gidiyorlar, hayatlarını heba ediyorlar.

Bütün bu olan bitenlerin bir sorumlusu/ya da sorumluları/ya da sorumluluğu yok mu? Elbette var.

Çok okuma hoca olursun diye yergi de bulunanlar neden İslam’ın ilk emri olan “Oku” emrini göz ardı ederler?

Neyi, niçin okuyacağını bilmeyenler üniversitede de olsalar, en iyi bilim edebiyat vs ödülünü alıp insanlığa hizmette sunsalar, yaşadığı alemin özünü ve dokusunun anlamadıktan sonra ve kendi hayatlarının da farkında değillerse, boşuna kürek çekmişlerdir.

Modernizmin, aktüalite ve magazin hayatının/anlayışının, politik kaygıların pençesinde yoğrulan bir toplumsal algının, açık saçık gezmeyi ve yaşamayı çağdaşlık gören bir zihniyetin, müzikal eğlence ve dünyevilik anlayışının, futbol, sözde sanat hareketleri ve çıplaklığın kol gezdiği “aslında bir ezikliğin taç başı edildiği ve sanatsal aktivite ve çağdaşlık algısı oluşturduğu bir durumun” ve onlara ayrıcalık tanıyan bir zihniyetin var olduğu yerlerde artistler, aktiristler, zevk, moda akım nefis hırs haz duyma şehevilik gibi şeylerde ister istemez kendiliğinden ön plana çıkarılmaktadır.

Hayatı bunlardan ibaret sayan ve böyle bir algıyı yol haritası olarak benimseyip oluşturan bilhassa gençlik kesimi artık hangi yaşta olursa olsun ne yapsınlar? Nereye dönseler etrafında olup bitenler hep bu şaşaalı yaldızlı ama gelip geçici hayat serüveniyle ilintili…

Başta kendi ailesinden alacağı bir şey olmamışsa ve bomboş bir kafayla gelip yeni çevresinde bu tip anlayışı şiar edinenlerle karşılaşmışsa ne yapsın şimdi? ne olacak bu gençliğin hali?

Hayatını bilinçsizce tüketenler, okumayı ve düşünmeyi sadece ezber ve sınıf geçme olarak öğrenenler, kendi nüfus kağıdında yazılı olan din hanesine resmen düşmanlık besleyenler,   kendilerine sunulan her reçeteyi isteksiz ya da öylesine kabul mesabesine alanlar ve düşünmeden muhasebe yapanlar, kendileri gibi hareket etmeyenleri ya da fikirleri düşman bellemeyecekler mi?

Bir şeyde nefis ön plana çıktıysa hangi kuraldan bahsedebilirsin? Hangi şey onları dizginleyebilir?

Kültürel bir kuşatmanın/yozlaşmanın içerisine itilen/ittiğimiz bu çocukların vebalini başta sayın anne babalar, öğretmenler ve de sorumlular, sizler ve dahi herkes bizler;  bunun manevi hesabını verebilecek miyiz? Verebilir misiniz?

İnsan neyi benimsemişse ve neyi yaşıyorsa ondan/onun gibi değil midir?

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.