Konya
20 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2499.5
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    63750.165$

NİMETLERİN FARKINDA OLMAK

14 Aralık 2015, Pazartesi 08:35

Cenâb-ı Allah insanoğlunu kâinatın en şerefli varlığı olarak yaratmış ve yeryüzünün halifesi(1) payesini vererek her şeyi, semada ve arzda ne varsa, onun emrine ve hizmetine vermiştir.(2) Bundan daha büyük bir nimet olur mu?

Ancak biz kullara düşen görev Cenâb-ı Hakk’ın verdiği nimetler şükredip mükemmel şekilde hâlkedilen İnsanın yaratılış maksat ve hikmetlerinden en önemlisi, insan olmanın gereklerini yerine getirebilmektir.

Bunun en güzel ifade şekillerinden birisi de, Allah’ın verdiği nimetler için hamd ve şükür görevini îfâya çalışmak için gayret etmek olmalı ve lütfettiği nimetlere razı olmalıdır. Rabbimiz âyet-i kerime de;  “Rabbinin rahmetini onlar mı taksîm ediyorlar? Dünya hayatında onların maişetlerini aralarında biz taksîm ettik; birbirlerine iş gördürmeleri için kimini kimine derecelerle üstün kıldık; Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.”(3) buyurarak, kullarını birbirlerine sebep kıldığını beyan etmektedir.

Tabii ki verilen bu nimetlerin yerli yerince kullanılması da önemlidir.Cimrilik ve israf etmeden Rabbimizin rızasını kazanmak amacıyla hareket etmeliyiz.Çünkü Cenâb-ı Hak âyet-i kerimede  “Sonra o gün, size verilmiş olan her nimetten hesâba çekileceksiniz.”(4)    buyurarak maddi ve mânevi verilen her nimetten dolayı da bir gün hesaba çekileceğimizi bildirmiştir.

Cenâb-ı Hak, kullarına maddi ve mânevi namütenahi ihsanlarda bulunmuş, vermiş olduğu mal, mülk, makam, mevki, evlât ve beden güzelliğinin sadece bunlardan ibaret bir nimet olarak düşünmemek gerekir.Çünkü insanoğluna verilen diğer nimetlerinde farkında olup bir başkasına haset etmemelidir.Bir başkasında bulunan sen de yoksa, sen de bulunan da o kimsede olmayabilir.

Diğer insanlara imrenip, kendine stres yapan insan; aslında arzu ettiği nimetlerin kendisine hayırlı olup olmadığını bilemez. Bu hususta Rasûlullah (s.a.v.) “Sizden biri, mal ve yaratılışça kendisinden üstün olan birini görünce, nazarını hemen kendisinden madden daha aşağıda olana çevirsin!”(5) ve “Hayat şartları sizinkinden iyi olanlara değil de, daha aşağıda olanlara bakınız! Zira bu Allah’ın üzerinizdeki nîmetini küçük görmemeniz için daha uygun bir davranıştır.”(6) buyurarak biz kullarına tavsiyede bulunmaktadır.

İnsanoğlu neyin hayırlı ve neyin hakkında hayırsız olacağını bilmediği için daima nefsinden kaynaklanan dürtülerle hareket ederse Rabbine karşı isyânkâr bir kul haline gelebilir.Aslında insanoğluna verilen veya verilmeyenler, kendisinin  içinde bulunduğu imtihandan dolayı  olduğunu düşünmelidir.Tabi böyle düşünenler,sabırlı ve tevekkül ehli insanlardır.

Ancak sabır ve tevekkül etmeyip de sürekli her istediğinin olmasını arzu edenler için âyet-i kerimede Cenâb-ı Hak, “Rabbi, imtihan için insana ikrâm edip bol nîmet verdiğinde, «Rabbim bana ikrâm etti!» der. İmtihan edip rızkını daralttığında ise, «Rabbim bana değer vermedi!» der.”(7) diye buyurarak bazı kullarının içinde bulunduğu hâlet-i rûhiyesini bildirmektedir.

Durum böyle iken insanoğluna verilen mal, evlât, sağlık vehakeza sayısız nimetlerin az veya çok olması kişinin imtihanı olacağı için sahip olduğu nimetlere şükrederek, yokluğuna da sabrederek ahiret gününde kazançlı çıkmak için gayret etmelidir.

İnsanoğlu yaşadığı hâdiselerin dış cephesine bakarak olayları değerlendirir. Lâkin, iç cephesinde sebep ve hikmetlerin ne olduğunu bilemez. Dolayısıyla verilen nimetlere şükretmenin yanısıra başa gelen musibetlere de sabretmesi lâzımdır. Çünkü insanın sevdiği şeyde şer, sevmediği şeyde de hayr olabilir. Cenâb-ı Hakk’ın şu buyruğunu hiçbir zaman hatırdan çıkarmamalıdır:

“…Hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olabilir. Yine sevdiğiniz bir şey de hakkınızda şer olabilir. Allah bilir, siz bilemezsiniz.”(8)  

Cenâb-ı Hakk’ın Kur’ân’da anlattığı Hz. Musa (a.s.) ile Hızır (a.s.)’ın kıssası, bu hakîkatin en canlı ve net bir misâlidir;

 İkisi birlikte yolculuk yapıyorlardı. Hızır, kendilerini nehrin karşısına ücretsiz geçiren fakîre teşekkür edeceği yerde gemisini deldi. Bu, zâhirde nankörlük gibi görünürken, kısa bir müddet sonra ne büyük hayır olduğu ortaya çıktı. Zira zâlim kral sağlam gemilere el koyuyordu. Hızır gemiyi kusurlu göstermek sûretiyle onu kralın gaspından kurtarmıştı. Fakir ve garip olan gemi sahipleri de daha sonra bu basit hasarı tâmir ederek maîşetlerini temine devam ettiler.Yine yolculuklarının devamında bir erkek çocuğa rastladılar. Hızır onu hemen öldürdü. Hz. Musa(a.s.):                                                                                                                                        “…Bir cana karşılık olmaksızın mâsum bir cana mı kıydın? Doğrusu pek fenâ bir iş yaptın!” dedi.(9)                                                                                                                                                       Buradaki hikmeti Hızır(a.s.) şöyle ifade etti:                                                                                                           Bu ço­cuk büyüdüğünde âsî bi­ri ola­cak­tı. Anne ba­ba­sı ise, sâ­lih kişi­ler­di. Bu­nun için ço­cu­ğun on­la­rı az­gın­lık ve nan­kör­lü­ğe sürüklemesinden, on­la­ra ezi­yet et­me­sin­den endişe ettik. Yüce Rabbimiz’in onun ye­ri­ne ken­di­le­ri­ne, da­ha te­miz ve da­ha mer­ha­met­li bir evlât vermesini istedik. Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte sabredemediğin hâdiselerin hakikati budur.(10)        

Dipnotlar:                                                                                                                                                           1- Bakara Sûresi, 2/30.                                                                                                                                         2- Casiye Sûresi, 45/13.                                                                                                                                       3- Zuhruf Sûresi, 43/32.                                                                                                                                           4- Tekâsür Sûresi, 102/8.                                                                                                                                    5- Buhârî, Rikâk, 30.                                                                                                                                     6- Müslim, Zühd, 9.                                                                                                                                                   7- Fecr Sûresi, 89/15-16.                                                                                                                                    8- Bakara Sûresi, 2/216.                                                                                                                                  9- Kehf Sûresi, 18/74.                                                                                                                                   10-Kehf Sûresi, 18/80-81.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.