Konya
19 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.60
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2496.7
  • BIST
    9524.59
  • BTC
    62139.44$

NEZAKET

24 Aralık 2015, Perşembe 08:42

 

Hazer kıl kırma kalbin kimsenin cananı incitme

Esir-i gurbet-i nalân olan insanı incitme

Tarik-i aşkda bi-çareyi hicranı incitme

Sabır kıl her belaya hâne-yi Rahmanı incitme

Felekde hâsılı insan isen bir canı incitme

Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şanı incitme

Bulaşma çirk-i dünyaya vücudun pak ü Tahirken

Güvenme mal ü mülk ü mansıba efnası zahirken

Nic? oldu malı Karunun felek bağında vafirken          

Nedir bu sendeki etvar-ı dert gönlün misafirken

Felekde hâsılı insan isen bir canı incitme

Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şanı incitme

Ehl-i irfanım deyü her yerde kendin atma meydana

El elden belki üstündür ne lazım uyma şeytana

Yakın olmak dilersin Hazret-i Hallak-ı ekvana

Cihanda tatlı dilli olması lazımdır insana

Felekde hâsılı insan isen bir canı incitme

Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şanı incitme

Vefası var mıdır gör kim sana bu çarh-ı devranın  

Eser yeller yerinde hani ya taht-ı Süleymanın

Yalınız adı kaldı âlem-i zahirde Lokmanın

Geçer bir lahzada rüya misali ömrü insanın

Felekde hâsılı insan isen bir canı incitme

Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şanı incitme

Gönül ayinesin silmek gerekdir kalb-i agâheMuhabbet şems-i dogmuşken ne lazım mihr ile mâhe

Ne müşkil hacetin varsa heman arzeyle Allah’e

Der-i Mevla dururken bakma LÜTFÎ başka dergâhe

Felekde hâsılı insan isen bir canı incitme

Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şanı incitme

                                   Alvarlı Efe Hazretleri

İslâm nezaket ve nezahet dinidir. Kin, buğz, adavet, kırıcı­lık, sertlik dini değildir. Cenâb-ı Allah kendisine hâşâ rakîb olmaya kalkan Firavuna bile Hz. Musa ve Kardeşi Harun pey­gamberleri gönderirken “Ona karşı güler yüzlü, tatlı dilli”([1]) olun buyuruyor. Peygamber Efendimiz “güler yüz sadaka­dır”,([2])“Allah her işini yumuşaklıkla halledenleri sever” buyu­rur. O büyük insan hayatı boyunca kimseyi, dövmedi, kim­seye sövmedi ve kimseye vurmadı.

Amerikalı Medeniyet Tarihçisi Wil Duran çok kıymetli eserinde şöyle der: “Şark nezaket ve görgüde garbı geçmişti”([3])  

İsveç Krılı Demirbaş Şarl, Poltova Savaşında Ruslara yeni­lince Osman­lıya sığınmış ve senelerce misafirimiz olmuştur. O da dedelerimizi şöyle de­ğerlendiriyor;  “Ruslardan kurtuldum ama Türk nezaketinin esiri oldum.”([4])

Sultan Abdülhamid döneminde Osmanlı diyarına seyahat eden ve eser yazan Şibli Numani, Osmanlının son dönemlerinde bile onların nezaket ve güzel terbiyesini şu sözlerle dile getirir:

“Fedakârlık ve misafirperverlik Türklerin genel karekteridir. En yüksek Osmanlı devlet adamlarında görülen mütevazılık, nezaket ve sadelik hayret edilecek derecededir.”([5])

Osmanlının son temsilcilerinden olan Sultan Reşad’ın ve­zirleriyle, paşa­larıyla, bürokratlarıyla bile konuşurken “arz ede­rim, istirham ederim” söz­cüklerini kullandığı, nadir olarak kız­dığı, çok öfkelendiği zaman da kimseyi incitmemek için hemen namaza durduğu, namaz kılıncaya kadar da öfkesinin geçtiği rivayetleri vardır.([6]) Buna rağmen İttihat ve Terakki mensupları­nın parti taassubu, Osmanlı aleyhtarlığı ve Hanedan aleyhine yaptıkları aşırı pro­paganda neticesi, bu padişah aley­hinde bile söylenmedik kötü söz kalmamış, hatta Arabistan’da şu söz darb-ı mesel olmuştur:

Celese’r-Reşad

Heleke’l-İbad       

“Reşad padişah oldu, Müslümanlar helâk oldu”([7]) Fakat tari­hin İttihatçı­ları bugün nasıl yargıladığı malum. 

“Nezaket; gönül gümrüklerini açabilen evrensel bir pasa­porttur” demiş­ler ama, bugün milletimiz maalesef bu güzel huy ve hasletlerinden nerdeyse tamamen arındırılmış durumdadır. Bugünkü nezaket anlayışımız Temel’inkine dönmüştür:

Temel kahveye hışımla gelince “hayrola temel” demişler, o, “pirüsü bana Temel çok naziksün, çok sempatüksün tedü” demiş. Bunların manası neymiş diye sormuşlar, o “pilmeyrüm” demiş. Ne yaptın diye sormuşlar; “ihtiyaten vurdim oni” demiş.

Vefat eden çok meşhur olan bir şarkıcımız üzerin­den an­latırlar: Erzu­rum’da bir kahvehaneye varmış gar­sona; “beye­fendi zahmet edip lütfen bana bir çay getirebi­lir misiniz?” de­yince, garson duralamış ve “paran mı yok gardaş?” demiş, “hayır param falan var” deyince “ulan o zaman ne yalvarı­yor­sun” diye bağırmış. Demek ki bazı­ları efendiliği de hazmede­miyor.

 

Dipnotlar:

Hazer: Sakın, Nalan: İnleyen, Çirk: Pislik, Efnası zahirken: Son bulması açıkken,

             Vafir: Çok, bol, Etvar: Tavır, hal, hareket, Ekvan: Kainat,

             Carh-ı devran: Dönen dünya, Agâh: Bilgili, haberli, uyanık, Mihr: Güneş,

              Mah: Ay, Der-i Mevla: Mevla kapısı.  

1- Tâhâ Sûresi,  44.

2- Ahmet  b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 344-360.

3- Wil Durant, a. g. e. s. 8.

4- Avni Arslan-Ziya Demirel, a. g. e. s.181.

5- Şibli Numani, “Seyahatname”, Risale Yay. Ter. Y.Karaca, İst.2002,  s.116.

6- Lütfi Simavi, “Sultan Mehmet Reşat ve Halefinin Sarayında Gördüklerim”, Şehir Yay. İst.

        2007, s. 265.

7- A. Ragıp Akyavaş, “Çalar Saat-1” TDV Yay. Ank.  2010.  s. 25. 171.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.