Konya
23 Nisan, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.83
  • ALTIN
    2415.6
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66058.35$

Müslümanlarda İlim Aşkı ve İlim İçin Yapılan Yolculuklar

15 Mayıs 2020, Cuma 09:30

İslâm Târihi ile ilgili eserleri okuyan­lar; Müslümanların ilme karşı olan aşklarını, ilim tahsili uğ­runa katlandıkları ezâları, cefâları, bu husustaki maddî ve mânevî fedâkârlıklarını, öğrenmeye karşı olan hırs ve azim­lerini görürler. Hattâ ilim uğruna evlenmediklerini, mal ve mülklerini bu uğurda sarf etmekten çekinmediklerini, büyük âlimlerin efsâneye benzeyen hayat hikâyelerini ve benzeri birçok ilginç hakîkatle karşılaşırlar. İslâm âlemi Ortaçağda medeni­yetin zirvesine ulaşmış ise, bu onlara bir lütuf olmayıp, ça­lışmaları­nın ve gayretleri­nin netîcesidir. Çünkü onların inandıkları Allah âyet-i keri­mesinde:

“İnsan için çalışmasından başka bir şey yoktur. Çalış­tığı­nın se­meresini (meyvesini) mutlaka görecektir”(1) buyurarak, Müslü­man­lara bir tole­rans, bir ayrıcalık tanımayıp, çalışan bütün insanların başarıya ulaşa­caklarını bildirmiştir. Cenâb-ı Allah âyetinde “ve en leyse lil insan” buyuru­yor. “lil Müslüman” demiyor. Yâni insanlar­dan kim çalışırsa, o yükselip yü­celecektir, bugün olduğu gibi. Orta­çağda (M. 7-17 Yüzyıl arası) zirvede olan Müslümanlar, bugün her hususta başkala­rına muhtaç olduğu gibi. Bu hakîkati gâyet iyi bilen ilk Müslüman­lar, var güçleriyle çalışmışlar, kendilerini ilme adayıp, hayatlarını ilme vakfetmişler ve İslâm’ın zuhûrundan yarım asır sonra, muasır­larına göre ilmin, fennin, tekniğin doruğuna ulaşmış­lardır. Çünkü onların Yüce Peygamberi şöyle buyurmuştur:

"Dünyayı isteyen ilme sarılsın. âhireti isteyen ilme sarılsın. Her ikisini isteyen yine ilme sarılsın"(2)

Her şeyin bir direği vardır, bu dinin direği de ilimdir.”(3)

“Rütbelerin en üstünü ilim rütbesidir”

Sözlerimizin daha iyi anlaşılması için, ilk Müslümanlardan birkaç misal arz edelim: Ashaptan Vehb b. Kebşe’nin (r.a.) Kabri Çin’dedir. Peygambe­rimiz onu Çin’e tebliğ ve ilmî çalışmalar yap­mak maksadıyla göndermiş. 20 bin km. mesâfeye, (her gün yürüse bir yıllık uzaklık) gitmiş görevini yapmış ama bir müddet sonra Peygamberimizin hasretine dayanamayıp Medîne’ye gelmiş, fakat Efendimiz’in vefat etmiş olduğunu görünce; “Allah Rasûlü (s.a.v.)bana bu görevi verdi, dönüş için ruhsat vermeden ben geldim” diye tekrar Çin’e git­miş ve orada vefat etmiştir. Yine aynı maksatlarla Sa’d b. Ebi Vak­kas Hazretlerinin kabri­nin de Çin’in Kuanzo bölge­sinde olduğu ri­vâyet edilir ve orada bir türbesi vardır.(4)

Asr- ı Saâdetten sonraki dönemlerde, idârecilerle fikirleri uyuş­madığı için, büyük âlim Bekkâr b. Kuteybe (ö. 884)hapsedilir. Ha­piste iki sene kadar kalır. Fakat hapiste olmasına rağmen, talebele­rine ders okutmaya devam eder. Hap­sedildiği hücrenin penceresi etrafına tale­beleri ve müritleri toplanırlar, Bekkâr da pencerenin önüne gelir ve toplananlara dersini anlatır.”(5)

Yine aynı sebeplerden dolayı, Serahsî isimli büyük âlim (1009-1090) 16 yıl ha­pishânede kalmış ve burada bile boş dur­mamış, 30 ciltlik “Mebsud” isimli meşhur eserini ve daha başka 40 cilde yakın telifâtını burada hazırlamış ve kaldığı hücrenin etrafına top­lanan talebelerine dikte ettir­miştir.(6) İlk dönem İslâm ulemasında ilim aşkı o derecelere ulaşmış ki; “ilim be­nim zevcemdir. Başka işle meşgul olmam”, diyenler çıkmış­tır.

Bâzı âlimler kitaplara o kadar bağlanmışlar ki, hanımla­rından: “Eşimi bu kitaplarla, gece-gündüz haşir-neşir gör­mektense, üstüme kuma almasına razıyım” diyenler olmuş­tur.

Bir harp, bir yangın ve benzeri bir felâkette, bütün ser­vetini kay­bettiği halde, kitaplarına bir şey olmadığını gören­ler; “En kıymetli varlıklarıma dokunulmamış” diyerek Allah‘a şükretmişlerdir. Câhız (781-868) hasta iken bile kitaplarından ayrılamamış, yatağının etra­fına araştıracağı kitapları du­var gibi yığdırmış, netîcede o büyük ve ciltli kitaplar üzerine yıkılmış ve ölü­müne sebep olmuştur.(7)

O günkü gençler ilim husûsunda her türlü zahmet ve meşakkate katlan­dıkları gibi, tahsil müddetince memleketin­den gelen mektup­ları; “acı-tatlı” haberlerle kafamı karıştırıp, tahsilime mâni olur dü­şüncesiyle, okumadan bir kenara ko­yanlar bile olmuştur. Böyle ilim âşıkları için Peygamberimizin şu müjdesi ne kadar teşvik edici:

 “Her kim ilim tahsili için sefere çıkarsa, bu yüzden Allah ona cennet yolunu kolaylaştırır. Şüphesiz melekler de ilim tahsilinde bulunanlara kanat gererler. Göklerde ve yerlerde bulunanlar, hatta sudaki balıklar ve yuvalarındaki karıncalar… Hepsi ilim adamları için duâ ederler, mağfiret dilerler.”(8)

Dipnotlar:

1- Necm Sûresi, 39.

2 - Tergîb ve Terhîb Tercümesi, Hikmet Yay. yıl  1984, c. 1, s. 99.

3 - Mansur Ali Nasıf El Hüseyni, “Et-Tâc”, Tercüme: Abdülvehhab Öztürk, Kahraman Yay. c. 1, s. 46; Et-Terğîb c. 1, s. 102.

4 - Osman Nûri Topbaş, ”Tasavvuf”, Erkam Yay. İst. 2002. s. 270.

5 - Ahmet Çelebi, “İslâm’da Eğitim Öğretim Târihi”, Damla Yayıne. İst. 1976, s. 322-325.

6 - Saffet Bilhan, “Orta Asya’da Bilgin Türk Hükümdarlar Devletinde Eğitim-Bilim-Sa¬nat”, TDV Y. Ank. 1988, s. 14.

7- Ahmet Çelebi, a. g. e, s. 138-140.

8 - Ebû Dâvûd, İlim 1.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.