Konya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.53
  • EURO
    34.87
  • ALTIN
    2429.2
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66268.98$

Muhteşem Fetih

29 Mayıs 2016, Pazar 10:52

 

6 Nisan 1453 günü Fâtih, Bizans İmparatoru Konstantin’e elçi yollayarak şehrin teslimini istedi. İmparator bu teklifi kabul etmeyince, Türk topçu bataryaları o gün Cuma namazını müteakip, top atışlarına başladılar. Ayrıca 72 adet gemi yağlı kalaslar üzerinde kaydırılarak, bir gecede Dolmabahçe sırtlarından Kasımpaşa hizasında Haliç’e indirildi.

            İlk büyük hücum, 18 Nisan 1453 günü oldu, ancak sonuç alınamadı. 20 Nisan’da ise şehre erzak getiren yabancı gemilerin girmesine Osmanlı donanmasının engel olamaması orduda büyük üzüntü doğurdu. Türk donanmasının, düşman gemilerinin şehre girmesine engel olamamasını bir türlü hazmedemeyen Fatih Sultan Mehmed’in olayı seyrettiği yerden büyük bir hiddet içinde denize atını sürdüğü görüldü.

            Fatih 27 Mayıs 1453‘te harp meclisini topladı. Meclis, “bütün birliklerin aynı anda iştirak edeceği bir umumi hücum” kararı verdi. Bu kararı müteakip genel hücum hazırlıklarına girişildi. Fatih bu esnâda kara ve deniz kumandanlarını toplayarak onlara özetle şöyle hitabetti: “Kumandanlarım! Şu âna kadar gösterdiğiniz değerli fedâkarlık ve büyük gayretlerinizden dolayı hepinize teşekkür ederim. Şimdi meclisimizden genel hücum kararı çıkmıştır. Bu genel taarruzda da, daha önceki taarruzlarda gösterdiğiniz gayret ve fedâkarlığı göstereceğinizi ümid etmekteyim. Şunu bilmelisiniz ki, Allah’ın izni ile İstanbul’u fethetmeden geri dönmeyeceğiz. Bu büyük zaferi muhakkak kazanacağımız, hadislerle müjdelenmiştir. Yakında hücum başlayacak ve netice elde edilmedikçe sulh veya mütareke yapılmayacaktır. Cesur ve kararlı olunuz!...”

            Fatih de, Yüce Allah’a şu şekilde dua ve niyazda bulundu: “Ey Allah’ım! Sen rızık veren ve her şeyi bilensin. Sen teksin ve hiçbir şeye muhtaç değilsin... Ey Rabbim! Ben âciz kulunun tek arzusu, sana inanmayanlarla savaşıp, elimden geldiğince sana lâyık iş yapmaya çalışmaktır. İrade senin, güç senin, kudret senin, yardım senindir. Bize sabır ver! Sebatımızı artır! Bu inkâr eden millete karşı bize yardım et...”(1)     

            Umumî hücuma 28 Mayıs günü, gece yarısı başlandı. Mehter sesleri, tekbir ve tehliller birbirine karışıp Bizans’ın köhnemiş duvarlarına çarpıyordu. Toplar, daha önce açılan hedefleri dövüyor, güllelerini düşman mevzilerine gönderiyordu. Osmanlı ordusu hârikalar meydana getiriyor, binlercesi surların dibinde, Allah yolunda canını feda edip şehâdet şerbetini içiyor, diğer binlercesi ise pervasızca surlara tırmanmaya devam ediyordu. Bu sebatkâr hücum, meyvelerini vermekte gecikmedi. Bizans ordusunun başkumandanı ağır bir yara alarak geri çekilmek zorunda kaldı, savunmayı, İmparator üstlendi. Bu esnâda fethin ayak seslerini duyan Fatih, heyecanlanarak: “Evlâtlarım, düşman artık dayanamıyor, kaçıyor, artık şehir elinizdedir, fakat gevşek davranmayınız, cesâretle ileri atılınız, kahramanlık gösteriniz. İşte şu anda ben de sizinle beraber ölmeğe hazırım” dedi ve atını hızla ileri sürdü.

 Bu sırada Ulubatlı Hasan adlı, küçük rütbeli bir subay, otuz kişilik bir hücum kolu ile surlara tırmandı Türk bayrağını surların üzerine dikerek şehit düştü, ni’mel ceyşler (mutlu askerler) arasına katıldı. Bayrak ve sancağın dalgalandığı yer, onu tanıyanların, ona gönül verenlerin zaptettiği yerdi. Bundan dolayı artık Türk askerinin surlara tırmanışını önlemek mümkün değildi. Topkapı-Edirnekapı arasındaki surlardan, önce dış kale zaptedildi.

 İki sur arasındaki boşluk hızla ele geçirilerek ikinci sur ele geçirildi. Bizans savunması durmuştu. Çünkü İmparator dâhil pek çok Bizans askeri ölmüştü, sağ kalanlar ise şehir içine doğru kaçarak Ayasofya kilisesine sığınmışlardı. Sonunda 29 Mayıs 1453 Salı günü Bizans düştü ve muhteşem fetih gerçekleşmiş oldu. Böylece Hz. Peygamber’in “Onu fetheden komutan ne güzel komutandır” iltifatına II. Mehmed, “Onu fetheden asker ne güzel askerdir” iltifatına da, onun askerleri nâil olmuşlardır.

 

Dipnot:

1-Ahmet ŞİMŞİRGİL, İstanbul’a Gün Kala, Tarih ve Medeniyet Dergisi, Yıl: Mayıs 1997, sayı: 38, s.8.

 

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.