Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.47
  • EURO
    34.97
  • ALTIN
    2435.9
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64547.38$

MUHTEŞEM FETİH (3)

31 Mayıs 2018, Perşembe 07:53

Fetih İçin Maddi ve Manevî Hazırlık:                  

Büyük zaferlerin derin bir plânlama, tetkik, tahkîk ve hazırlanma devreleri vardır. Özellikle İstanbul’un Türkler tarafından fethi gibi,  bir çağı kapatıp yeni bir çağın açılmasına vâsıta olacak haşmetteki büyük hâdisenin hem mânevî hem fizikî açıdan, hem keyfiyet hem de kemiyet noktasından ciddî bir hazırlık dönemi vardır.

II. Mehmed, Hz. Peygamber’in müjdesine erişmeyi gönül dünyasında beslerken, teknolojide belirli bir seviyeye gelmeden büyük fethe kavuşmanın da mümkün olmadığının şuurunda idi. Bu sebeple bütün fen bilginleri ve teknisyenler gece-gündüz İstanbul kuşatmasında kullanılacak araç ve gereçleri hazırlamaya girişmişlerdi.

II. Mehmed, İstanbul surlarını tahrip edecek ve Bizanslılarda panik meydana getirecek topların plânını, bizzat mühendisleriyle beraber kendisi çizmiş ve bunları Edirne’de döktürmüştür.(1)  İslam inancına göre, Allah’a gerçek tevekkül ancak böyle olurdu. II. Mehmed de bunun şuurundaydı. Çünkü Kur’an-ı Kerim, düşmanlar için kuvvet hazırlamayı emretmekte ve şöyle buyurulmaktadır: “Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez.”(2)

Yine Kur’an-ı Kerim, çalışmaya teşvik etmekte, insanın ancak çalıştığı kadar sonuç alabileceğini belirtmektedir. Bu konuda şöyle buyurulur: “İnsan için ancak çalıştığı vardır. Onun çalışması ileride görülecektir.”(3)

Mehmet Akif ERSOY da gerçek tevekkülü mısralarında şöyle dile getirir:

Allah’a dayan sa’ye sarıl hikmete râm ol,

Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.

Yine Akif şöyle der:

“Allah’a dayandım!” diye sen çıkma yataktan,

Mânây-ı tevekkül bu mudur? Hey gidi nâdân!

Ecdadını zannetme, asırlarca uyurdu;

Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu?

Üç kıtada; yer, yer kanayan izleri şâhid,

Dinlenmedi bir gün o büyük nesl-i mücâhîd.(4)

Mehmet Akif’in de mısralarında belirttiği gibi ecdadımızda sınırsız bir vatan sevgisi, buna bağlı olarak da büyük bir azim ve gayretin olduğuna şahit oluyoruz. Bizans İmparatoru, elçi göndererek fetihten vazgeçmesi şartıyla, istediği kadar vergi vereceğini bildirir. Fatih bu teklif karşısında: “Ya İstanbul beni alır, ya ben İstanbul’u” diyerek azmini ortaya koymuştur.

Aynı şekilde Fatih’in azmini, iradesini, cesaret ve şecaatini göstermesi bakımından; “Benim kudretimin yetiştiği yere sizin hayalleriniz bile ulaşamaz.” sözü ve aşağıdaki mısraları ne güzel örnektir:

İmtisâl-i câhidû fillah olubdur niyyetüm,

Dîn-i İslâm’ın mücerred gayretidür gayretüm.(5)

II. Mehmed, İstanbul kuşatmasını başlatmadan önce, Bizans’ın Hıristiyan âlemi ile irtibatını kesmek gerektiğini derin ve ince görüşü ile anlamıştı. Bunun için büyük babasının babası Yıldırım Beyazid’in, Boğaz’ın Anadolu kıyısına yaptırdığı Anadoluhisarı’nın karşısına, Rumeli hisarını inşâ ettirdi.

Rumeli hisarı'nın, kuşatma hazırlıkları sırasında dört ay gibi kısa bir zamanda inşâ edilmesi, onun en önemli icraatlarından biri sayılır. Böylece Sultan II. Mehmed, biri boğazın Anadolu, diğeri Rumeli sâhilinde yükselen bu iki hisar sâyesinde boğazı kapamış,  Trabzon’daki Rum İmparatorluğu ‘nun Bizans’a erzak, silâh ve asker yardımını önlemiştir.(6)

Artık büyük fetih için hazırlıklar tamamlanmıştır. İmanda, ilimde, ahlâkta, mâneviyatta ve teknolojide, Fatih sultan Mehmed devri Osmanlı Yönetimi ve halkı, Bizans’a gâlip durumdadır. Halk ortak bir gayede öylesine kenetlenmişlerdi ki dolayısıyla Allah’ın yardımı onlarla beraberdi. Kur’an-ı Kerim’de de bu va’dedilmekte ve şöyle buyurulmaktadır:

“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygularsanız), O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.”(7) Bu iman, mâneviyat, ilim, teknik ve dayanışma karşısında Bizans’ın ayakta durma imkânı kalmamıştı. Fethin gerçekleşmesi, bu şartları iyi değerlendirmeye ve bu potansiyeli yerli yerince kullanmaya bağlıydı.

Bizans’ta ise, devlet ile halk arasında şiddetli ihtilâf ve kavgalar vardı. Bazı idârecilerin de başını çektiği bir grup. “İstanbul sokaklarında kardinal şapkası görmektense, Türk sarığı görmeyi tercih ederiz...” diyordu. Bu durum, Osmanlı için büyük bir avantaj teşkil ediyordu.

Dipnotlar:

1- Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL; İstanbul’un Fethi ve Fatih (Yazı Dizisi, Zaman,26-31.5.1996).

2-Enfâl, 8/60

3- Necm, 53/39–40

4- Mehmet Akif ERSOY, Safahat, İst. 1975, s.470

5-Abdullah UÇAR, Fetih ve Fatih, Konya 2004, s.39-40

6- SARIKOYUNCU; a.g. makale

7-Muhammed, 47/7.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.