Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2430.3
  • BIST
    9750.97
  • BTC
    64362.31$

MİNARE

20 Ocak 2016, Çarşamba 08:57

Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleyman’dır

Şu mihrab Sinaüddin şu minare Sinan’dır

Haydi, artık uyuyan destanını uyandır

Bilmem neden gündelik işlerle telaştasın

Fatihin İstanbul’u fethettiği yaştasın

                                        Arif Nihat Asya

 

Herkesin duyması ve okuyanı görmesi maksadıyla ezanın yüksek yer­lerde okunması icap etmiş, bu maksatla ilk zamanlar tepelerin, yüksek taşların, damların, çatıların… üstünde okuna gelen ezan, daha sonraları değişik stil ve estetikte yapılan mina­relerde okunmaya başlamıştır.

 İslâm memleketlerinin alâmet-i fârikası olmuş, Müslümanların gökyüzüne uzanan elleri gibi asumana uzanmışlardır. Süngüye falan benzeterek bir hata yap­mayalım, öyle yapanlar malum aylarca hapis yatmışlardı!

Minarelere Müslümanların mührü de diyebiliriz. Özellikle Selçuklular ve Osmanlılar gittikleri her yere, fethettikleri her diyara mühürlerini vurmuşlar, ibadethane,  han, hamam, kervan­saray, köprü gibi sosyal tesislerle her yeri bezemişlerdir.

 Çan kulelerinin o hantal ve sıkıcı görüntülerinin, insanın bey­nine tokmak vurur gibi metal seslerinin yanında, ince, narin, kibar görüntüle­riyle, ruhu okşayan, inanmayanları bile teshir eden([1]) lâhûtî sesleriyle ezan; duyanları büyüleyen bir name olmuştur.

 Aurovizyon şarkı yarışmasında ikinci olan ve bir müddet mem­leketimizde kalan İtalyan sanatçı Simmons ayrılırken;  “Ezan sesini özleyeceğim. Bilhassa beni çok etkileyen sabah ezanını” demiş­tir.([2])

 Verdiği bu manevi hazdan dolayı olacak ki; İstan­bul’u işgal eden İngiliz, Fransız orduları ezanı yasaklamamışlar, fakat bizdeki nasipsizler, minareleri kurutup, ezanı susturmuş­lardır. Aynı zihniyet birçok cami, minare, tekke, türbe, medrese vb. tarihi eserleri de yıktırmışlardır.       

Lozan Konferansında İngiliz Başvekili Loyd George, “Türklerin Anadolu da nesi var? Birkaç kerpiç ve balçıktan evi var. Orada medeniyet vesikası olarak ne varsa hepsi Yunan ve Roma’ya aittir.” diye beyanat ver­mesi üzerine Eugene Pitard isimli bir ilim adamı şöyle demiştir: “Efendiler, Konya’daki İnce Minarenin kapısı ile, İstanbul’daki Muhteşem Süleyma­niye’nin kubbelerini yapan millete karşı böyle söylenemez. Haddinizi bili­niz”([3])

Selçuklu  Eseri ve Anadolu’da Türk Medeniyetinin mührü ve vesikası ola­rak gösterilen bu nadide eser İnce Minare Külli­yesi, Fahrettin Altay Paşa tara­fından yıktırılmaya başlanmış, bir kısmını yıktırmış,([4]) o esnada Konya’da olan ABD’li Prof. Rudolf Meyer Riefstahl’ın ta Ankara’da en üst düzey yetki­lilere ulaşarak yıkımı durdurtmuştur.([5]) Bu zihniyet daha nice ecdat emaneti camileri, minareleri, vakıf eserleri yerle bir etmiştir.([6])

 Macar Dr. Bela Harvath, 1913 yılında Anadolu’yu gezmiş hatıralarını yazmış ve eserinin bir yerinde şöyle demiştir: “Sıra­dan ama dürüst ve çalış­kan Türk insanı. Sizleri bir kez tanıyan kişinin hafızasında bir daha silinmeye­cek hatıralar bırakıyorsu­nuz. Narin minareleriniz, sessizce secdeye varıp Allah’a yaka­ran insanlarınız, yok olan muhteşem taş abideleri­nizle esrarlı dünyanız, sizi görenlerin düşlerinde hep yaşıyor” ([7])

Venedikliler Avlonya limanımızda bir minareyi top ateşiyle yıkmışlar ama, lV. Muradın gazabından kurtulmak için 200 bin altın tazminat ödemiş­lerdir.([8]) Fakat kaderin cilvesine bakın ki, bir zaman gelmiş, Çanakkale’yi, Sakarya’yı kazananlar, bu sa­vaşların kahramanlarının sığınağı ve ibadethanesi olan bu Al­lah’ın evlerini yıkmaktan, yıktırmaktan imtina etmemişlerdir. 

Osmanlıda geçerli olan bir teamülü de hatırlatalım ve sıra fıkralarımıza gelsin: Osmanlıda sadece padişahlar birden fazla minareli cami yaptırırlarmış, diğer beyler, paşalar ve zenginler tek minareli yaptırabilirlermiş.([9]) Padişahlar sadece yaptırdıkları camilere isimlerini verirler, diğer imar eserlerine yani okul, köprü, darül’aceze gibi yerlere isim vermezlermiş.

Sultanahmet Camii 6 minareli yapılıp, şanı, şerefi, şöhreti bütün dünyada konuşulmaya başlamış. O esnada Kâbe’nin de 6 minaresi vardır.  Fitneciler de hemen sahneye çıkmışlar ve “Osmanlı Kâbe’ye nispet yaptı, oranın şöhretini gölgeledi…” dedikodu üretince, padişah Kâbe’ye bir minare daha ilâve ettir­miştir.([10])

Temel arkadaşları ile iddiaya girmiş, gördükleri bir minare­nin boyunun kaç adam boyu olduğu hususunda. Ölçelim demiş,  çareyi bulmuş ve şöyle demiş: Minarenin şerefesine çıkalım, ben oraya yapışıp aşağı sarkayım, Tur­sun benim ayaklarımdan, biriniz onun ayaklarından… tutsun böyle kaç adam  boyu oldu­ğunu görelim, uygulamışlar, ama üçüncü kişi sarkınca Temel; “ula ellerim kayıyor, sıkı tutunda ben ellerime pu diyeyim” demiş ve uygulayınca olanlar olmuş!..

Yörük nenesi yıllarca dağlarda, yaylalarda, çadır­larda ömür geçirmiş, mi­narede hiç ezan okuyan görme­miş, ahir ömründe şehre inip de birinin yük­sekçe bir yerde bağırdığını görünce: “inemeyeceğin yere neye çıktın hay yav­rum” demiş.

Dipnotlar:

1-Mostar Dergisi, Mayıs 2008, sayı 391. s. 54.

2-Milliyet Gazetesi, 20.11.1989.

3-Yakın Tarihimiz, c. 3, Vatan Gazetecilik AŞ İst. 13 Eylül 1962, sayı 29, s. 91. ; İbrahim

        Refik, Tarih Şuuruna Doğru-2, Albatros Yay. İst. 2001, s.61. 

4-İnce Minarenin yıkılması, Kamil Uğurlu, “Konya Şehrengizi” Konya B.Şehir Beld. Yay.

        2005, s. 75.

5-Ahmet Efe, Konya Valiliği İl Kültür Mdr.Yayını No 42, Konya 2003, s. 42. 

6-Mehmet Şevket Eygi, “Yakın Tarihimizde Cami Kıyımı”, Tarih ve İbret Yay. İst. 2003; Ali

        Ulvi Kurucu, “Hatıralar-1”, M. Ertuğrul Düzdağ, KaynakYay. 2007, İst. 2. baskı, s.135-136-176- 189. 

7-İbrahim Atay, “Bir Seyahatmenenin Düşündürdükleri”, Tarih ve Medeniyet Dergisi, 

         Şubat 1997, sayı 35, s. 21.

8-Mustafa Armağan, “Geri Gel Ey Osmanlı”, Ufuk Kitap, 2007, İst. s.132.

9-Suraıya Faroqhı, “Osmanlı Kültürü ve Gündelik yaşam”, Tarih Vakfı yay.İst. 2005,s.158.

10-Mrs. Max Müller, “İstanbul’dan Mektuplar” Tercüman 1001 Temel Eser,  İst. 1978, s. 67.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.