Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.53
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2436.2
  • BIST
    9810.96
  • BTC
    63646.88$

Milli Güvenliğin kırmızı çizgisi: Gıda Güvenliği

15 Temmuz 2022, Cuma 00:00

Son dönemde gıda arzı ve gıda güvenliği konuları hararetli bir şekilde tartışılıyor. Rusya ve Ukrayna gibi iki büyük tahıl üreticisinin savaşta olması ve bu savaşın uzaması; Odesa Limanı’nın savaş nedeniyle kapatılmasıyla yaşanan tedarik sorunları; iklim değişikliğinin yol açtığı kuraklık ve bu kuraklığın Kanada, ABD ve Hindistan gibi büyük tarım ülkelerinde üretim miktarını olumsuz etkilemesi gibi nedenlerle gıda fiyatları tüm dünyada artıyor.

Bu artış ise özellikle gelir düzeyi düşük ülkelerde açlık boyutuna varan felaketlere neden oluyor. Bu koşullar altında ise önümüzdeki sonbahar ve kışın tüm dünyada nasıl geçeceği merak ediliyor.

Özellikle gıda güvenliği konusu, Afrikanın sorunları arasında önemli bir yer tutmakla birlikte, barış ve istikrar açısından da kritik bir önem teşkil ediyor. Günümüzde gıda güvenliğinin bulunmadığı bölgeler, aynı zamanda çatışmaların hüküm sürdüğü bölgeler. Özellikle Sahra altı Afrika, yetersiz beslenmenin en yaygın olduğu bölge olarak adlandırılıyor.

Öte yandan yaygınlaşan şiddet olaylarının neden olduğu göçler, gıda kıtlığı riskini arttırmakta ve ölümcül kıtlıklar ortaya çıkarıyor. Kırsal kesimdeki çatışmalar, toplu göçleri teşvik ederken; işsizlik, yaygın suç oranı ve çevresel krizlerle birlikte salgın hastalık riski de artış gösteriyor.

İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren tarım, gelişme ve ilerlemenin önemli itici güçlerinden biri konumundaydı. Şehirlerin genişlemesi ve nüfus artışı sonrası daha da stratejik bir konum kazanan tarımsal alanlar, ülkeler arasında yeni mücadeleleri de beraberinde getirdi.

Sanayi devrimi ise tarım sahaları için verilen rekabetin boyutunu ve işlevini değiştirdi. Bu değişim üretimi, akıllı tarım uygulamaları sayesinde eski dönemlere kıyasla devasa miktarlarda artırdı. Beslenme için daha az çaba sarf edilmesi nüfusun hızlı bir şekilde artmasını sağladı.

Artan nüfus, ülkelerin beslenme konusuna daha fazla ilgi göstermesine sebep oldu. Gıdanın bir ulusal güvenlik meselesi haline gelmesi, devletlerin farklı alanlarda rekabet ettiği bir dönemde, toplumların sağlığı üzerinde yeni güvenlik yaklaşımlarının geliştirilmesini beraberinde getirdi.

Gıda güvencesi, bütün insanların her zaman aktif ve sağlıklı bir yaşam için gerekli olan besin ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla yeterli, sağlıklı, güvenli ve besleyici gıdaya fiziksel ve ekonomik bakımdan sürekli erişebilmeleri durumudur.

İnsan nüfusunun hayatta kalabilmesi için elzem bir kaynak olan gıda, devletler bakımından her zaman güç ve çıkar mücadelesinin konusu oldu. Ulusal gücün önemli bir parametresi olarak görülen gıda güvenliği, ülkenin demografik yapısının korunması noktasında önemli bir unsur olmanın yanında devletin siyasi ve ekonomik açıdan da kalkınmasının önünü açıyor.

Günümüzde, dünya nüfusundaki hızlı artış ve küresel ısınma temelli iklim değişikliklerinin ortaya çıkardığı yeni koşullar, hem ulusal hem de uluslararası güvenliği tehdit eden bir aşamaya getirdi. Bu noktada, stratejik bir önem kazanan tarımsal faaliyetler bir ekonomik rekabet ve siyasi mücadele alanı oldu.

 Küresel güçler ve bunlarla işbirliği içerisinde hareket eden çok uluslu şirketler, hem tarımsal gereksinimlerini karşılamak hem de ileride meydana gelebilecek kıtlık veya gıda fiyatlarındaki artışlara karşı korunmak amacıyla dünyanın farklı yerlerinde ekilip dikilebilen verimli tarımsal arazileri satın almakta ya da uzun süreliğine kiralama yoluna gidiyorlar.

2019 yılının son günlerinde ortaya çıkan yeni salgın hastalık, gıda güvenliğini her açıdan tehdit eden bir konumda. Çin’in Hubey eyaletinin Vuhan kentinde ortaya çıkan ölümcül virüs kısa sürede küresel tedarik zincirini parçalayabilecek hale geldi.

Bulaşma hızı nedeniyle uluslararası kuruluşları, devletleri ve hükümetleri çaresiz bırakan Kovid-19; finans, imalat sanayi, ulaşım, lojistik, turizm ve tarım gibi birçok sektörün panik nedeniyle zor durumda kalmasına sebep oldu. Özellikle ürünlerin ve insanların ulaşımına kısıtlama getirilmesi ticaretin zayıflamasına neden oldu ve devletleri bu yeni tip koronavirüsle kendi başlarına mücadele etmek durumunda bıraktı.

Ticari tedarik zincirinde yaşanan mevcut kırılmanın gıda sektörüne yansımasıysa aşırı talep artışını beraberinde getirdi. Ülkelerin karantina uygulamalarına başvurması insanların temel tüketim ürünlerini stoklamasına neden olurken, gerekli ticari tedarik zincirinden yoksun olan firmalar fiyatları artırmak zorunda kaldı.

Özellikle gıda ürünlerinde yaşanan talep artışı beraberinde fiyat artışlarını getirirken, devletler gıda piyasasına müdahale ettiler. Ancak küresel ticaretle birbirlerine sıkı sıkıya bağlı olan ulus devletler, gerekli ürünleri tedarik etme konusunda henüz başarı elde edemediler.

Egemenlikleri altındaki topraklarda yaşayan halkın huzur ve refah içinde yaşaması devletin temel görevlerinden biri. Bu noktada, söz konusu halkın ihtiyaçlarının karşılanması için devlet tarafından gerekli altyapı ve güvenlik koşulların sağlanması önemli.

Dünyadaki hızlı nüfus artışı ve küresel ısınma temelli iklim değişikliklerinin ortaya çıkardığı yeni koşullar gıda fiyatlarının artmasına neden olmakta ve insanların yeterli miktarda ve güvenilir nitelikte gıdaya ulaşımını zorlaştırmaktadır.

Bu durum, 2007-2008 ekonomik krizinde olduğu gibi ayaklanmalara, protestolara ve siyasi istikrarsızlıklara yol açıyor. Gıda güvenliği;  Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da “Arap Baharı” olarak adlandırılan süreçte yaşanan gelişmelerin de önemli bir sebebi olarak gösteriliyor.

Gıda güvenliğini sağlayamayan devletlerin meşruiyetlerini kaybedecekleri ve bundan dolayı çökecekleri ve hatta bu zaafı gösteren devletlerin sayısı gelecekte artabileceği uzmanlar tarafından değerlendiriliyor.

Su ve gıda, dünyada yakın bir gelecekte, “altından daha değerli” olacak.

Ekmek yoksa hayat yok.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.