Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2423.2
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    64096.99$

MİLLET ÜMMET MİLLİYETÇİLİK(Bölüm 2)- 4

29 Ekim 2016, Cumartesi 09:55

 

Bir Ülke ki, camiinde Türkçe ezan okunur,

                               Köylü anlar manasını namazdaki duanın.

                               Bir ülke ki, mektebinde Türkçe Kur’an okunur,

                               Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüdanın,

                               Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın.

Bu şiiri yazan islamiyeti feda ediyor demektir. Kur’an’a Türkçe demek topyekûn İslam ölçülerin ve Allah’ı inkâr etmeye müsavidir. Çünkü Kur’an ne şudur, ne budur-ne Türkistan, ne bilmem ne dediği gibi-ne de Arapçadır. Kur’an Allah’ın Arapça üzere inzal ettiği öz kelamıdır ve Arapça dâhil, hiçbir lisan ile, kıyas ve iştirak kabul etmez bir keyfiyettir. Bu sırrı anlatabilmek ve anlayabilmek için, Yunus Emre’  nin dediği gibi, bir ömür, toprakla kepeği birbirine karıştırıp yiyebilmek lazımdır.”diyor açıklamalarında Necip Fazıl bey.( bu yazının devamı ve diğer bilgiler hakkında bakınız Sahte Kahramanlar, B.D.Yayınları)   Bu yazıdaki beyanlar gerçekten çok ilginç. Şunu bilin ki insan ne kadar çok okuyup araştırma yapabiliyorsa, kendisinin bir çok konularda o kadar eksikliği olduğunu görüyor. Bu satırlar biliyorum, bazı arkadaşların itirazına yol açacaktır, ancak insan okuyup öğrendiği zaman ve selim akılla değerlendirme yaptığı zaman, olaylara daha objektif bakış açısıyla bakabiliyor. Ön yargı dediğimiz ise, bizde sabitleşmiş fikirlerin kalıcılığıdır. Benim anladığım ölçüde, eğer bir şeyi sahip olduğunuz yüreğinizde taşıdığınız en kıymetli hazinenizde (iman+akıl+ilim) tartıp değerlendirebiliyorsanız ve bu İslami ölçüyü esas alıyorsanız, sinenizde sakladığınız ve savunduğunuz kıymet hükmü o demektir. Bu ifadeleri yazımın sonuçlar bölümünde de ayrıca maddeler şeklinde tekrar belirteceğim. Bundan dolayı kafamız karışsa da biz okuyup düşünmeye devam edelim. Yine değerli hocamız merhum Erol Güngör; Ziya Gökalp’   in yaptığı kültür ve medeniyet ayrımını kabul etmemiştir. Ona göre kültür ve medeniyet birbirinden ayrı hadiseler değildir. Milli kültürler bir medeniyetin çeşitli manzaralarından ibarettir. Türk insanının kabul ve takdirine mazhar olmayan uygulamaların neticesiz kalmaya mahkûm olduğuna inanan bir şahsiyettir. Erol Güngör hocamız; milletinin değerlerine sahip, milletiyle bütünleşmiş, manevi şuur sahibi, ezberci olmayan araştırıcı ve sorgulayıcı bir kafa yapısına sahip gerçek bir münevverdir. Tarih kültür ve Milliyetçilik kitabında şu düşünceler ona aittir:”Milliyetçilerin en çok dikkat etmeleri gereken hassas denge noktası, durağan bir muhafazakârlıkla milliyetçiliğin birbirine karıştığı yerdir. Milliyetçiliğin tarihi değerlere büyük önem vermesi, özellikle modern çağın değerleri; bu eski değerlere göre, insanı tatminden çok uzak kaldığı zamanlarda onları kolayca aldatabilir. Milliyetçilik kendi içine kıvrılmış, kapalı bir sistem değildir. Kendini devamlı yenilemek zorundadır. Geçmişte kullanılan bir sanat formunun, büyük kıymet verilen bir fikir veya edebiyat eserinin, bir kıyafetin, insanları her zaman ve mekânda aynı derecede tatmin etmesi beklenemez. Eskiye devamlı bir şeyler katarak onu yenilemediğimiz takdirde, tıpkı bir müzede yaşayan insanlara benzeriz. Müzeler güzeldir; ama hayatın dışında şeylerdir”…diyor değerli hocamız.(Allah rahmet eylesin)

Şimdi Yeni Türkiye’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün görüşünü belirtelim. diyorki;   Gazi”Millet(2);Zengin bir hatırat mirasına sahip bulunan, beraber yaşamak hususunda müşterek arzu ve muvafakatta samimi olan ve sahip olunan mirasın muhafazasına beraberce devam hususunda iradeleri müşterek olan insanların birleşmesinden vücuda gelen cem’iyete millet adı verilir”diyor. Zengin bir hatırat mirası, demek bana göre; hemen o anda olan bir şey değil, yüzlerce yılın birikimi olmalıdır. Onun içerisinde inançlar, kültürel yapı, toplumsal değerler, örf ve adetler, töre ne varsa dâhildir. Yani uzun yılların ferd ve toplumsal bazda ki tezahürleri. Bu değerler ki, bizlerde ne olduğunu herkes bilir.  Çünkü biz birbirimizi iyi biliriz. Dolayısıyla bunlardan uzak da kalamayız. Hele Gazi’nin Sovyet Rusya’da yaşayan dış Türkler ilgili onlarla maddi ve manevi bağlarımız var, bu köprüleri sağlam tutmak gerek,  ifadesi kültürel kimliğin ne kadar önemli olduğunu gösteren bir kanıttır. Velhasıl bu ifade biçiminde tamamen birlik ve beraberlik ve kültürel bağların sıkı tutulması ve korunması ve sürdürülmesi hassasiyetle vurgulanıyor diyorum, benim yorumum böyle. Hatta Merhum Ahmet Kabaklı hocamız Hind Milletinin öncüsü olan Gandhi’nin tek bir silah atmadan koca İngiliz imparatorluğunu yenmesinin tek sebebinin”Hindistanın töre ve geleneklerine sıkı sıkıya olan bağlılıktan başka bir şey olmadığını ve bununda Gandhi ve arkadaşlarınca uygulandığını kültür Emperyalizmi isimli eserinde açıklar ve yine der ki; Sayfa 45(a.g.e.) de: Demek ki milliyetçilik, bu millete kendi töreleri ve kültürüyle yaklaşacak; savunma, yükselme ve direnmeyi kendi değerlerinde bulma olayıdır. Rönesans dediğimiz hadise budur. Kendimize döneceğiz. Kendi kültürümüze, kendi örfümüze, dinimize ve dilimize kendi tarihimize dönecek ve kendi derimizle dirileceğiz”diye belirtir.               

Evet değerli arkadaşlar, şimdi çoğumuzun kafasında yine yaşanılan durumla ilgili kendimizi hangi eksene oturtalım ve neyi nasıl söyleyelim, düşüncesi bulunmaktadır. İtirazlar genelde belli noktalara yöneltilir. Mesela milliyet tabiri: Sayın Gazi Şener, benim cevaben yazdığım bir yazıya, yine cevaben kaleme aldığı yazısında “Yusuf öğretmen” böyle diyor diye bahsediyor.(Demek ki Yusuf öğretmen kendince hiç tanınmıyor, hiç bilmiyor, hiç bir hukuk oluşmamış, Yusuf öğretmen ona göre sıradan birisi herhalde. Bende diyorum ki artık samimiyette vefat etmiş, başımız sağ olsun ne diyelim)

Sayın Gazi dostum her fırsatta, bu konu ile ilgili gidin bir imama bir müftüye vs. sorun diyordu… Bende sormadım ama araştırdım. Konu ile alakalı bir yazıya eski diyanet işleri başkan yardımcısı olan Sayın:  Hamdi Mert bey’in kaleme aldığı açıklamalarını sizlerle paylaşmak istedim. İşte Hamdi Mert’in açıklamaları:”Milliyet tabiri, din eksenli millet tabirinin içini dolduran kültürel oluşumları ifade eder. Fetihlerimizin toprak kazanmaktan öte, evrensel insani değerleri kıta’lar ötesine taşıma özelliğinin altında yatan gerçek bu içerik zenginliğidir.” Diyor. Yeni nesil, yeni Toplum isimli eserde ise sayfa 117’de şöyle bir ifade var”Milletcilik(milliyetçilik)genel olarak milletini sevmek, milletinin inandığı değerleri benimsemek anlamında kullanılır. Bu kelimenin kültürel ve psikolojik anlamıdır. Bu anlamda bir ümmetçide, milliyetçidir. Ancak birde ideolojik anlamı vardır ki; sistemle ilgilidir. Yönetim biçimiyle ilgilidir. Demokrasilerde hâkimiyet milletin, milleti temsil eden kişilerin elindedir. Toplum bu kişilerin çıkardığı, kanunlara tüzüklere, yönetmeliklere uymak, itaat etmek zorundadır. Yani milliyetçi olmak durumundadır. Milliyetçilik, hakimiyet  milletindir düsturunun ideolojik ifadesidir, deniliyor,(a.g.e.de-metin Köse) ve devamla hakimiyetin İslami nizam da  ve demokrasilerde farklı olduğu  vurgulanıyor…(devam edecek)

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.