Konya
20 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2499.5
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    64066.537$

MEVLÎD   (Mevlîd-i Nebi)

23 Ekim 2020, Cuma 09:11

Allah’a hamd, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) salât ederim.

Sevgili Peygamberimizin(s.a.v.) doğumu vesîlesiyle adına; "Mevlid-i Nebi"  dediğimiz, bizlere, çevremize, milletimize, İslâm âlemine ve tüm insanlığa hayırlar getirsin dileriz.

28 Ekim 2020 Çarşamba akşamı Mevlid-iNebî, yani Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’ in, ay takvimine göre doğduğu gecedir. Hz. Peygamber, kamerî aylardan Rebîu’l-Evvel ayının on ikinci Pazartesi gecesi Mekke’de dünyaya gelmiştir.

Peygamber efendimizin doğumu/vilâdetiyle İslâmı/dini bütünlüğü içinde  anlamak, anlamlandırmak ve hayatımıza hayat edinmek gerekir.

Sevgili Peygamberimiz; bir eş, baba, aile reisi, komşu, akraba, devlet adamı, asker, komutan, eğitimci, öğretmen, bir insan ve peygamber olarak, hayatın bütün alanlarında herkese en güzel ahlâk (“Mekârime’l Ahlâk””Huluk’un Azîm”)(1)örneğidir.

Düşmanlarının bile hakkını teslim ettiği, getirdiği ilkelere, ölçülere, örnekliğine ve güzel ahlâkına bir şey diyemediği o güzel insanı belli zamanlarda anmak elbette güzeldir.

Onu anmak, sadece anmak yeter mi? Yetmez. Anlamak lazım. Anlamak yeterli mi? Hayır. Doğru anlamak gerek. Anlamak, anladıklarını hayata uygulamayı zorunlu kılar. Onun getirdiği şeyleri, din ve dünya adına ortaya koyduğu ölçüleri, Kur'an ve sünnet çerçevesinde, sistem bütünlüğü içinde hayatın bütün alanlarına taşımak ve yaşamak gerekir.

Sünnet; peygamberimizin Kur'an'ı anlama, anlamlandırma, yorumlama ve yaşama biçimidir.

Rasül-i Ekrem'i(s.a.v.) anmayı amacına uygun yapmalıyız.

Kur'an'ın andığı ve anlattığı peygamberlerle son peygamberin hayatı, esâtiru’l evvel, öncekilerin hikayeleri ve olup bitmiş bir şey olarak okunamaz, algılanamaz, anlaşılamaz, değerlendirilemez...

Bütünüyle tarih ve peygamberlerin hayatları, sadece önceden olup bitmiş ve bize hikayesi anlatılan bir şey değildir; aksine, sonradan gelenlerin alması ve iyi değerlendirmesi gereken bir ders, yol haritası, elindeki şaşmaz pusula ve önünde sönmeyen bir ışıktır.

Eğer Peygamber efendimiz ve onun getirdiği hayat ölçüleri, en ince detaylarıyla İslam; hayatımıza damgasını vurmazsa, şekillendirmezse her anımızı, duygu, düşünce ve düşlerimizi, davranış biçimlerimizi, yönlendirmez ve yönetmezse, insanımıza doğru anlatılmaz, öğretilmez ve vazgeçilmezi haline gelmezse,  (Akâid) ÂmentüEsâsları, her an kalplerde yer bulmaz ve yeşermezse, hayat boşluk kaldırmaz, birileri bir şeylerle gelir,  orayı, körpe zihinleri ve boş gönülleri doldurur.

İnsana hayatı dar eden, dünyayı cehenneme çeviren, kan ve gözyaşından, ölüm, zulüm ve sömürüden başka bir şey ortaya koyamayan, hatta önce kendi evlatlarını yemekten çekinmeyen bir takım sapık izm, ideoloji ve akımların insanımızı esir almakta gecikmez. Biz müslümanlar, öncelikle çağın getirdiği bilgi kirliliğinden, karalama mantığından, köleleştirme, sömürgeleştirme, düşünceleri iğdiş etme faaliyetlerinden, insanımızı, inançlarımızı, değer yargılarımızı, gençliğimizi ve geleceğimizi, vahiy eksenli doğru bilgilerle donatarak korumalıyız.

Vahiy kültürünün etkisinden ve kalp yörüngesinden çıkmış bilgi, insanı nereye götürebilir ki?

Çıkarlarından başka hiçbir şey düşünmeyen ve bilgiye hükmeden insanların çıkardığı dünya savaşlarının insanlığa ödettiği, o ağır bedel ve faturaları kim nasıl ödeyebilir?

O, hayatı boyunca, Allah'a iman ve bağlılıktan, O'na gereği gibi bir kul olmaktan, hoşnutluğunu kazanmaktan, insanları dünyada ve ahirette, iyilik, güzellik, huzur ve mutluluğa ulaştırmaktan başka bir şey düşünmedi.Dünyadan ve insanlardan bir şey beklemedi.

Allah'a inandı, güvendi, dayandı, bağlandı, sığındı, yapması gerekeni yaptı ve tevekkül etti.

Günümüz dünyasının ona, hayat ve ahlak anlayışına, yaşama biçimine, sorunlara çözüm üretme yeteneğine her zamankinden daha muhtaç olduğu bir gerçek değil midir?

Bugün biz müslümanları bekleyen, kuşatan, sarıp sarmalayan, iliklerimize kadar işleyen, öz değerlerimizden, kimlik ve kişiliğimizden uzaklaştıran, kendimize bile yabancılaştıran en mühim tehlike dünyevileşmedir.

Önceliklerimiz nelerdir?

Ne kadar müslümanız, neye nasıl inanıyor, neye göre ve nasıl yaşıyoruz?

Bizim asıl derdimiz; Allah ve Rasülüne gerçekten iman etmek (  amenûaminû billahi)(2), müslüman olmak, müslüman olarak yaşamak ve müslümanlar olarak ölebilmektir.

Meali

136. “Ey iman edenler! Allah'a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. ..”

Tefsiri

136. "Ey iman edenler!...iman edin" cümlesi, ilk bakışta İman edenleri yeniden iman etmeye çağırmaktadır. Burada bir çelişki bulunmadığını göstermek için tefsirciler tarafından "Maksat dışa karşı inanmış gibi görünen münafıklardır, ikinci iman çağrısı, imana devam çağrısıdır, inananlar kâmil mânada imana çağırılmaktadır" gibi çeşitli açıklamalar yapılmıştır. “( 3 ) Mevlid-i Şerifinizi tebrik ederim.

Dipnotlar:

(1) Kalem Sûresi Ayet 4

(2) Nisa Sûresi Ayet 166

(3)Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kâfi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: II/160.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.