Konya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.56
  • EURO
    34.90
  • ALTIN
    2435.2
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66934.44$

MERHAMET EDEN MERHAMET BULUR

01 Şubat 2016, Pazartesi 08:52

Yüce Mevlâ’mız Kur’an-ı Kerim’de sık sık merhametli ve affedici olduğunu ve “Merhamet edenlerin en merhametlisi”(1) olduğunu, hatta merhametinin her şeyi kuşattığını haber verir.

Günde en az 40 defa Fâtiha sûresini okuyoruz. Kur’an-ı Kerim; bu sûrede geçen Rahman ve Rahîm isimleriyle Cenâb-ı Hakk’ın merhametini anlatmayla başlamaktadır.

Yine her hayırlı işe başlarken çektiğimiz Besmele-i şerif’te daima Mevlâ’nın merhamet ve şefkat sıfatlarını zikretmekteyiz. Allah Rasûlü (s.a.v.) şöyle buyurur:

“Cenâb-ı Hak rahmetini yüz parçaya ayırdı; bunun doksan dokuzunu kendi katında tuttu, bir cüz’ünü de yeryüzüne indirdi. İşte bu bir cüz rahmet sebebiyle yaratıklar birbirine merhamet ederler. Hatta anne atın, süt emzirirken yavrusuna zarar vermemek için ayağını yukarı kaldırması bile, bu yüzde birlik rahmetin eseridir.”(2) 

 

Yüce dinimiz İslâm; yaratılanlara merhametli davranmayı, onlara acımayı, zararlı şeylerden korumayı, madur olanların maduriyetini giderip gönüllerine huzur ve sevinç vermeyi ve yaratandan ötürü yaratılanı sevmeyi öğretir. Özellikle yetim ve öksüzlere, çocuklara, kadınlara, yaşlılara, emrimiz altındaki insanlara ve hayvanata merhamet ve şefkatli olmayı telkin eder.

Cenâb-ı Hak, kendi isimlerinden Raûf (çok şefkatli) ve Rahîm (çok merhametli) sıfatlarını sevgili Peygamberimize de lutfetmiştir. Oysa önceki peygamberlerden hiçbirine bu sıfatları bahşetmemiştir.(3) Rahmet Peygamberimizin en önemli özelliği de merhamettir. Cenâb-ı Hak onu “Âlemlere Rahmet” olarak göndermiştir.(4)

 

Hz. Peygamber(s.a.v.) zaman zaman hitâbelerinde:                                                                                            “Ey insanlar! Ben ancak (âlemlere) hediye edilmiş rahmet peygamberiyim!”(5) derlerdi ve ümmetini de merhametli olmaya teşvik ederek şöyle buyururlardı:

“Merhamet edenlere Rahmân olan Allah Teâlâ merhamet buyurur. Yeryüzündekilere şefkat ve merhamet gösteriniz ki, semâdakiler de size merhamet etsin!” (Tirmizî, Birr, 16/1924)

“İnsanlara merhamet etmeyene Allah-azze ve celle- de merhamet etmez.”(6)

 

Enes bin Mâlik (r.a.) şöyle anlatır:

Rasûlullah (s.a.v.) çok merhametli bir insandı. Yanına gelip ihtiyaç arz eden herkese mutlaka müspet cevap verir, vaadde bulunur, istenilen şey yanında varsa hemen verirdi. Bir gün namaz için kamet getirilmişti, o esnada bir bedevî gelerek elbisesinden tuttu ve:                                                     “–Az bir ihtiyacım kaldı, onu unutmaktan korktuğum için hemen halletmek istiyorum” dedi. Allah Rasûlü (s.a.v.) ihtiyacını karşılayıncaya kadar onunla birlikte ayakta bekledi. Sonra da dönüp namazı kıldırdı.(7)       

Yüce Yaradanımıza ne kadar şükretsek azdır. Mevlâm bizleri böyle bir Peygambere ümmet kılmış. Mevlâmıza sayısız kere Hamd-ü senalar olsun. Peygamberimiz için Enes (r.a.) şöyle der: “Âilesine ve çocuklarına, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’den daha merhametli olan başka bir kimse görmedim.”(8)   

 

Tâbiîn neslinin ileri gelen âlimlerinden Abdullah bin Mübârek Hazretleri (v. 181/797), varlıklı bir hadis âlimi idi. Dostlarıyla birlikte hac yolculuğuna çıkmıştı. Yol üzerinde bir kulübede yaşayan iki kız çocuğu gördü. Kimsesi olmayan bu çocuklar, açlıktan dolayı kulübe yakınlarındaki ölü bir kuş etini alıp yemek istediler. Bu duruma şahit olan İbnü’l-Mübârek Hazretleri, yolculuğa devam etmekten vazgeçti. Yanında bulunan bin dinar paranın yirmi dinarını Merv’e geri dönmek için ayırdıktan sonra, paranın geri kalan kısmını kız çocuklarına verdi. Dostlarının:

“–Neden böyle yaptın?” diye sormaları üzerine şöyle dedi:                                                                           “–Bu yaptığımız, bu seneki haccımızdan daha sevaptır.”(9)  

 ‘’ Yaratılanı severim Yaratandan ötürü’’ diyen Aşık Yunus’un dediği gibi, hangi dinden hangi milletten olursa olsun yeter ki yaratılana zulüm etmemiş olsun, bütün insanlara iyilik ve merhametle muamele edelim. Çünkü İslâm’ın hâkim olduğu topraklarda farklı din mensuplarına hoşgörü ile bakılmış, onlara asla zulmedilmemiştir.

İslâm âlimleri de, yeryüzünün herhangi bir bölgesinde zulüm gören, esir olan veya ezilen din kardeşlerine yardım etmeye muktedir olup da yardım etmeyen Müslümanların, büyük bir günâha girecekleri husûsunda ittifak hâlindedirler.

 Nitekim İslâm’a karşı cephe alan ve Peygamber Efendimiz’e olmadık işkenceler yapan Kureyşliler, bir sene kıtlığa mâruz kalmışlardı. Öyle ki o yıl neredeyse helâk oluyorlardı. Açlıktan hayvan leşlerini yediler, kemikleri kemirdiler. Liderleri Ebû Süfyan, Hz. Peygamber’in yanına gelerek:

“–Yâ Muhammed, senin getirdiğin esaslar arasında sıla-i rahim (akrabayla ilgilenmek) de var. Hâlbuki senin kavmin helâk olmuş vaziyettedir. Artık Yüce Allah’a dua et!” dedi.

Rasûlullah (s.a.v.) dua edince Cenâb-ı Hak onlara yağmur ihsan etti. Yedi gün yedi gece bol miktarda yağmura nail oldular. Bu kez insanlar yağmurun çokluğundan şikâyet ettiler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.):                                                                                                                     “Allah’ım etrafımıza yağdır; üzerimize değil!” diye dua buyurdu. Gökyüzündeki bulutlar derhal açılıverdi ve civar bölgelere yağmaya başladı.(10)         

Velhâsıl Yüce Rabbimiz, kulundan merhamet, şefkat, cömertlik ve hizmetle müzeyyen bir kulluk hayatı arzu etmektedir.

Cenâb-ı Hak, bizleri dâimâ Peygamber Efendimiz’i tebessüm ettirecek güzel hâllerle hâllendirsin. Bütün mahlûkâta karşı şefkat ve merhameti gönüllerimizin bitmez tükenmez hazinesi eylesin… Âmîn…

Gönülden Muhabbetlerimle.

 

Dipnotlar:

1-A‘râf, 151.

2-Buhârî, Edeb, 19, Müslim, Tevbe, 17.

3-Tevbe, 128; Kurtubî, VII, 192.

4-Enbiyâ, 107.

5-Dârimî, Mukaddime, 3.

6-Müslim, Fedâil, 66; Buhârî, Edeb, 18.

7-Buhârî, el-Edebü’l-müfred, no:278.                                                                                                        8-Müslim, Fedâil, 63.

9-M. Said Hatiboğlu, “İlk Sufîlerin Hadis/Sünnet Anlayışı Üzerine” İslâmiyat, cilt 2, sayı 3, Temmuz-Eylül 1999, s. 13.                                                                                                                             10-Buhârî, İstiskâ, 13.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.