Konya
23 Nisan, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    34.83
  • ALTIN
    2418.3
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66039.9$

Maaş Bağlatan Ağaç (1)

06 Şubat 2017, Pazartesi 07:32

Târihî rivâyetlere göre Osmanlı Sultanlarının en celâllilerinden olan Yıl­dırım Beyazid’in ilk oğlu dünyaya gelince(1) büyük bir sevince kapılmış ve “araştırın, tellallar çıkartın, bugün çocuğu olan herkese ulûfe verin (maaşa bağlayın)” diye ferman buyurmuş.

Vaat edilen ulûfeyi almak üzere saray önüne yığılan kadınların içinde bir de ihtiyar nene vardır. Görevliler birazda tebessüm ederek, “nene sen neye sıraya girdin? Sendemi doğurdun?” Deyince Nene; “evet bende bir oğlan doğurdum” deyince durum sultana arz edilir, sultan “bakın doğru ise onu da mükâfatlandırın” emri verince kadına “göster bakalım doğurduğun oğlanı” derler.

Kadın onları yakındaki köyüne götürür ve bir çınar fidanını göstererek; “İşte pâdişah efendimizin şehzâdesinin doğduğu gün diktiğim çınar fidanı, benimde doğurduğum oğlan bu” der. Durum pâdişaha arz edilir. Çınarın kad­rini, kıymetini, Osmanlı ile alakasını ve hânedan ile özdeşleştiğini, ikisinin de uzun ömürlü olduğu ve olacağına olan telmihe binaen Sultanın hoşuna gider ve yaşlı nenenin de maaşa bağlanmasını emreder.

 “Yaklaşık altı asırdan beri ayakta durmayı başaran ve Osmanlı târihinde “maaş bağlatan ağaç” unvanı alan bu ulu çınar Bursa’da halen varlığını koruyor, içine bir taksi sığan ko­caman gövdesiyle ziyaretçileri kendine hayran bırakıyor.”(2)

Bin seneden fazla yaşadığı rivâyet edilen çınar ağaçları vardır. Osmanlı döneminde bazı çınarlar ekildiğinde, aynen güzel eserlere yapıldığı gibi kitâbeler yazılıp üstüne yerleştirilmiş, bu kitâbeler incelendiğinde, târihlerine bakıldığında bu uzun yaşlarının mübalağa olmadığı görülmektedir.

Gövdeleri de yaşları gibi ulu ve devasa oluyor. Onun için Osmanlının remzi ve sembolü olmuştur. Devletlerinin de çınar ağaçları gibi çok uzun ömürlü olmasını hattâ “devlet-i Ebed Müddet” yani kıyâmete kadar devam etsin temennisiyle kur­muşlardır. Eskiden her yere ekildiği gibi, özellikle câmi şadırvanlarının su ayaklarına ekilir, akan sular boşa gitmez onları besler, onlarda gölgeleri ile cemaat-ı Müslimine rahatlık ve ferahlık ihsan ederdi.

 Altlarında şanlı mâziyi hayal ve tahattur ettiren sohbetler edilirdi. Seyyahlar, misâfirler dinlenme ve istirahat imkânı bulurlardı. Gövdeleri o kadar büyük oluyor ki, bazı yerlerde depo olarak kullanılmış, bazı parklarda içinde çay ocağı işletilmiş, bazı böl­gelerde de evsizlere meczuplara sığınak olmuştur. Nâdir de olsa günümüzde hâlâ bunlara rastlanmaktadır.

Güller, çiçekler, ağaçlar yani cansız gibi zannettiğimiz varlıkların canlı olduğu, kendilerini sevenleri ve dövenleri tanıdıkları ve ona göre kart vaziyeti aldıkları fennin ve tekniğin bugün ortaya çıkardığı ilmî gerçeklerdir. Kendile­rini sevmeyen, zarar verebilecek insanlar yaklaşırken ezilip, büzülüp korku pozisyonuna girdiği gözlemlenmektedir.(3)

 Osmanlı bunu asırlar önce keşfet­miş veya fehmetmiş olacak ki; odun kesecekleri zaman ormana baltayı açıkta götürmezler, bir kap veya torba içinde götürürlermiş.(4) Peygamberimiz; “kur­ban keseceğiniz zaman bıçağınızı kurbanın gözü önünde bilemeyiniz, onu korkutmayınız”(5) buyurur. Osmanlı ağaçları da canlı kabul etmiş ve aynı kuralı uygulamıştır.

Fakat zevâl dönemlerinde her hususta olduğu gibi, ağaç kıyımı konu­sunda da çok bilinçsiz uygulamalar olmuş, “Cennet Vatan” tâbir edilen Ana­dolu’yu, nerdeyse çöl haline getirmişiz. Şöyle bir misal verirsek, her halde mübalağa etmediğimiz daha iyi anlaşılır:

Londra % 67 oranı ile dünyanın en yeşil başkenti seçilmiş. Bizim en yeşil kentlerimizden İzmir’in ise yeşil oranı % 3 imiş. Japonya’da yapılan bir araş­tırmada yeşil ortamda yaşayan insanların hem uzun ömürlü hem de daha hu­zurlu oldukları ortaya çıkmıştır.(6)

 

Dipnotlar:

 

1-Sâmiha Ayverdi’nin kaydına göre bu olay Sultan Orhan döneminde cereyan etmiştir. Sâmiha Ayverdi, “Paşa Hanım”, Kubbealtı Yay. İst. 2009, s. 120.

2-Dursun Gürlek, “Mâziye Bir Bakıver”, Timaş Yay. İst. 2010, s. 235.

3-İskender Pala, “Gözgü”, Kapı Yay. İst. 2004, s.14.

4-Mahmud Erol Kılıç, “Anadolu’nun Ruhu” Sufi Yay. İst. 2011, s. 131.

5-Müstedrek, c. 4, s. 231, 233.

6-Şehir ve Başkan Dergisi Mayıs 2008 sayı 80, s. 94.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.