Konya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    34.93
  • ALTIN
    2431.7
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66674.84$

Kütüphâne ve Osmanlı (3)

18 Ekim 2017, Çarşamba 07:30

Kariyer yapmak isteyen birçok ilim adamımız, özellikle târihe âit tezleri ile ilgili kaynak eserleri, kendi memleketimizde yeteri kadar bulamadıkları için,  Avrupa müzelerine gidip oradaki eserlerden faydalandıkları bir gerçektir. Meselâ; bugün Uygur Türkleriyle ilgili bulunan binlerce eser ve belge, Berlin müzelerindedir.(1)

Süheyl Ünver merhum; ABD New Jersey’deki kütüphânelerin nâdir eserler bölümünde mevcut şark yazmalarını tetkik ederken Türkiye’de göre­mediği eserlere burada rastlıyor. Öyle ki hocası Kuşadalı İbrahim Efendinin mektuplarına bile rastlıyor ve çok hayret ediyor.(2)

31 Mart Vak’asında Yıldız Sarayındaki Abdülhamid Merhumun bu son derece kıymetli kütüphânesi de yağmalanmak istenmiş, ama Rumeli asıllı Sabri Bey isimli bir saray görevlisi, Kütüphânenin kapısına yatmış ve “beni öldürmeden burayı yağmalayamazsınız” diye restini çekince koskoca kütüphâneyi yağmadan onun bu azimli tutumu kurtarmıştır.(3)

İran Şahı Rıza Pehlevi kaynak ve elaman ayırıp dünya kütüphânelerinde İran’la ilgili ne kadar kitap var ise katalog ve mikrofilmlerini çıkartmış. Biz maalesef bunu da yapamamışız.(4) İstanbul kütüphânelerinde Arapça eserlerin incelenmesi söz konusu olunca bu görev Ali Ulvi Kurucu rahmetlinin Balkan asıllı arkadaşı Ali Yakup Bey’e verilmiş. Adam “biz her şeyi Osmanlıdan öğrendik, şimdi benim adım Dimitri de olabilirdi, demek Osmanlıda âlim kalmamış da bu iş bana mı tevdi ediliyor” diye ağlamış.(5) Maalesef buna hayret etmemek gerekir.

Bu millet daha da kahredici durumlara düşürülmüş­tür. Bülent Ulusu başbakan iken Arabistan’ın açtığı bir ihaleyi Arapça bilenle­rin olmadığı için kaybetmişiz. Bunun üzerine Arapça kursları açılması emri verilmiş.(6) 

Biz târih yapan, ama târih okuyan ve kıymetini bilen bir millet değiliz. Yukarıda da zikredildiği üzere dede mirasımız olan kitaplarımız bugün bizden fazla Avrupalılarda mevcuttur. Başta Balkanlar ve Osmanlı diyârının birçok yerleri son zamanlarda elden çıkmış, başta İstanbul olmak üzere işgalci Batı­lıların buralardan birçok kitap ve kütüphâneyi satın almak, çalmak, gasp edip zorla kaçırmak, son zamanlarda çok fakir düşen Osmanlı milletinin bu duru­munu istismar edip, kitaplarını ve kütüphânelerini yok pahasına alıp götürmek gibi usul ve yöntemlerle kitaplarımızı Avrupa’ya aşırmışlardır.

Kitap kıymeti bilmeyen aç gözlü haris varisler, nice paha biçilmez kütüphâneleri değerinin binde birine satmışlardır. Bu olaylarda kitap düşmanı kadınlar da etkili ol­muşlardır. Kitap kıymeti bilmeyen bu kadınlar, kitapları evini işgal eden, her gün ayağına dolaşın, toz ve temizliğinden bıkıp usandığı lüzumsuz metalar olarak görmüşler, fırsatını bulur bulmaz onları elden ve evden çıkarmayı ma­rifet saymışlardır. Bu hususta şöyle olmuş bir vakıa anlatılır:

Dârulfünûn, İstanbul Üniversitesine dönüştürülünce, Ferid Kam’ın Darulfünûndaki hocalık görevine son verirler. Üstad Ankara Radyosunda görevli oğlu Ruşen Ferid Kam’ın yanına gitmek mecburiyetinde kalıyor ve en kıymetli mallarını yani kitaplarını sandıklamaya, hicret hazırlığı yapmaya başlayınca, oldum olası kitaplarla arası iyi olmayan ve sık sık üstadla bu hu­susta münakaşa yapan eşi; “a efendi, kırk yıldır kedi yavrusu gibi bu kitapları oradan oraya taşıyıp duruyorsun, üniversiteden de çıkarıldığına göre, bu yaştan sonra bu kitaplar neyine yarayacak da böyle zulüm yapıp durursun?” mealinde sözler söyleyince Ferid Bey şöyle demiş: “a hatun bu yaştan sonra sende bir işime yaramıyorsun ama bak seni de atmayıp oradan oraya taşıyıp duruyorum!..”

Meşhur kadın yazarlarımızdan Münevver Ayaşlı; “İstanbul’un üç büyük düşmanı var, depremler, yangınlar ve belediye başkanları” der. İşte bu meş­hur İstanbul yangınlarından birinde Üsküdarlı Talat Bey’in evi ve kitapları yanınca, evine değil kitaplarına acıdığını itiraf için şöyle yazmış:

O ne âlemler idi ah ne âlemler idi

Eski yurdumda geçen demleri hâlâ anarım

Yalnız muhterik olsaydı evim yanmaz idim

Yandı bin beyti metînim ona hâlâ yanarım.(7)

Dipnotlar:

1- Halil İnalcık, “Târihçilerin Kutbu Halil İnalcık Kitabı”, İş Bankası Yay. İst. 2013, s. 225.

2- Ahmed Güner Sayar, “A. Süheyl Ünver”, Ötüken Yay. İst. 2011, s. 395.

3- Mehmed Serhan Tayşi, “Ali Emirî’nin İzinde”, Timaş Yay. 2009, s. 313.

4- Mehmed Serhan Tayşi, a. g. e. s. 324.

5- Mehmed Serhan Tayşi, a. g. e. s. 399, 562.

6- Mehmed Serhan Tayşi, a. g. e. s. 230.

7- Hilmi Yücebaş, “Hiciv ve Mizah Edebiyatı Antolojisi”, L & M Yay. İst. 2004, s. 307.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.