Konya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.37
  • EURO
    35.04
  • ALTIN
    2325.3
  • BIST
    9093.72
  • BTC
    70160.99$

KUTLU DOĞUM (4)

17 Nisan 2017, Pazartesi 10:52

Peygamber sevgisiyle yoğ­rulan bir mayaya sahip ol­dukları için, Osmanlı saltanatı Allah’ın yardım ve nusratı, Peygamberimizin de sevgi ve duası sayesinde, 600 sene sürmüş ve inşallah bu yüce milletin devlet olma özelliği de kıyamete kadar bâki kala­caktır.

Bu millet Peygamber sevgisiyle öyle özdeşleşmiş ki, neredeyse doğan çocuklarının üçte birine Mehmet ismini vermiştir. Bu isim Muhammed ismin­den çevirmedir. Muhammed ismine bir küfür, bir hakaret olmasın, ruh-ı Mu­hammedî incinmesin diye Mehmet demişlerdir. Ayrıca yine Ana­dolu da en çok rastlanan Ahmet, Ali, Hasan, Hüseyin... Kadınlarda da Ayşe, Fatma, Ha­tice... İsimleri de O’na ve Ehl-i Beytine bir aşk, bir mu­habbet eseridir.

Peygamber sevgisi Allah’ın emridir. Cenâb-ı Hak O’na Habibim “Sevgi­lim” buyurmuş ve kullarının da sevmesini istemiştir: “(Resûlüm) deki, eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz (ve seviniz) ki, Allah da sizi sev­sin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece esirgeyici vebağışlayı­cıdır.”([1])

“Peygamber müminlere kendi canlarından daha ya­kın (sevimli) dir. Eşleri de onlarınanalarıdır”([2]), “Kim Resûle itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur”([3]), “Allah ve melekleri Peygambere çok salâvat getirir­ler. Ey müminler ! Siz de O’na salâvat getirin ve tam bir      teslimi­yetle selâm ve­rin.”([4])

Hadis-i Şeriflerde de bu hususa işaret vardır. Peygamberimiz: “Haya­tım kudret elindeolan Cenâb-ı Allah’a yemin ederim ki, kalbinizde nûr-ı iman yerleştikçe bana olanmuhabbetiniz daha da artacaktır.”([5]), “Nef­sim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, ben ona babasından ve çocu­ğundan da daha sevgili olmadıkça,  gerçek iman etmişol­maz”([6]), “Seni nefsim hariç her şeyden daha çok seviyorum Ya Resûlallah” diyen Hz. Ömer’e Peygamberi­miz: “Nefsinden de çok sevmelisin ya Ömer” buyur­muştur.([7]) “Sünnetime sarılan beni sevmiş demektir. Beni seven ise Cen­nette benimle beraber­dir.”([8])

Türkler; Hz. Muhammed’i güle benzetmişler, gülün güzelliğinde ve ko­kusunda onu bulmuşlar, aşkın, sevginin, muhabbetin, kardeşliğin alâ­meti, timsali olan gülde O’nu ve onun kokusunu aramışlar, bu aşkın tema­yüzü ve yansıması olarak revaklara, portallere, sütunlara, mihraplara, tekke ve türbe­lere, kabir taşlarına, çeşme başlarına nakış nakış gül figürleri işle­mişler, bu aşk ve iştiyâkın ateşiyle, mermeri bal mumu gibi yumuşatıp, ona içlerini dökmüşlerdir.

Tasavvufta, tarikatta, kasidelerde, nâtlar’da, muhammes ve mu­rabba’larda, hatta şarkıların birçoğunda   zikredilen gülden maksat, Allah Resûlüdür. Fuzûlî’nin Su Kasîdesindeki:

Suya versin bâğıbân gülzâre, zahmet çekmesin

Bir gül açılmaz, yüzün tek verse bin gülzâre su,

“Bahçıvan sular verip zahmetler çekmek  suretiyle binlerce gül yetiş­tirse, yine de Muhammed gibi bir gül yetiştirmesi mümkün değil” diyerek Allah Resûlü’nü emsalsiz bir gül olarak telâkki etmiştir.

Ve Süleyman Çelebi’nin([9]) şu beyti de, bu estetik düşünceye bir mi­sal­dir: 

Çünkü nûrun rûşen etti âlemi

Gül cemâlin gülşen etti âlemi             

Yine bu sevgi Türk milletinden başka hiçbir millet tarafından bilinme­yen ve su üzerine gül motiflerinin işlenip kağıda alınması olarak bilinen Ebrû sanatını ortaya çıkarmış, bu gül ve çiçek sevgisi o raddeye varmış ki, bir devre Lâle Devri diye isim verilmiş ve Tabip Mehmet Aşkî’nin eserinde 1350 çeşit lâle isminden bahsedilmiştir.

 Avrupa’ya lâleyi ecdadımızın ta­nıttı­ğını kendi­leri de kabul etmektedirler. Türkler de gül ve çiçek hayranlığı aşk derece­sinde, ibadet zevkinde idi. İkinci Viyana bozgunundan sonra, savaş meyda­nında kalan Serdar-ı Ekrem Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın çadı­rına giren General Sobiesky, Kraliçesine yazdığı zaferini müjdeleyen mektubunda:    “bu­nun çadır değil botanik bahçesi olduğundan sitayişle bah­seder.” Ecdat savaş meydanlarına bile gül ve çiçek taşımışlar.

Dipnotlar:

1- Âl-i İmrân Sûresi, 31.

2- Ahzâb Sûresi, 6.

3- Nisâ Sûresi, 80.

4- Ahzâb Sûresi, 56.

5- “Tecrîd-i Sarih Tercümesi”, D. İ. B. Yayınları, c. 6, s. 508.

6- Buhârî İman 8, Müslim İman 16.

7-  “Tecrîd-i Sarih Tercümesi”, c. 1, s. 31.

8- Tirmizî, İlim 16.

9- Süleyman Çelebi, “Mevlid”, Merhaba Bahri.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.