Konya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.54
  • EURO
    34.88
  • ALTIN
    2430.0
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    64167.18$

Kusursuz Dost Arayan Dostsuz Kalır

24 Ekim 2016, Pazartesi 08:40

İslâm, fertler arasında birbirlerine karşı yapılan hataları affetmeyi teşvik etmektedir. Zira hatasız kul olmaz. İnsanlar ister istemez hata yapabilirler. Lâkin yaptıkları hatayı fark ettiklerinde hemen vazgeçip, sonra da hatalarının örtülmesini ve affedilmelerini isterler. O hâlde insan, kendisine karşı yapılan hataları da affetmesini bilmelidir.

Cenâb-ı Hak insanoğlunu en güzel şekilde yaratmış, yeryüzünün halifesi kılmış, her şeyi onun emrine vermiştir. Rahman ve Rahim sıfatlarıyla kâinatı ihata etmiş, yaptıkları hata ve günahlardan dolayı kullarına her zaman fırsatlar bahşetmiştir.

Tövbe şehrinin kapısını devamlı açık bırakmış, yani günah ne kadar büyük olursa olsun ye's ve ümitsizliği yasaklayarak bir hadis-i kudsi de şöyle buyurmuştur:"Bir sevap işleyene onun on misli veya daha fazlası verilir. Bir günah işleyene bir ceza verilir veya affedilir.(1)  

Bütün Peygamberlerin hayatları gözden geçirildiği zaman görülecektir ki dinlerini tebliğ sürecinde karşılaştıkları olumsuz tepkiler karşısında mucizevî yönlerini ortaya koymaktan ziyade hoş görülü ve affedici vasıflarını ortaya koymuşlardır.

 Bu konuda en muazzam örnek şahsiyet Hz. Muhammed (s.a.v)’dir. “(Ey Muhammed) Af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.”(2) ayet-i kerimesi nazil olduğu zaman Peygamberimiz kendisine vahiy getiren Cebrail (a.s.)’a sordu: “Bu ne demektir.” Cebrail (a.s): “Allah Tealâ, sana haksızlık edeni bağışlamanı, sana vermeyene vermeni ve seninle ilgisini kesenlerle ilgilenmeni emrediyor” dedi.(3)        

 

Evet, o yalancılıkla, sihirbazlıkla, delilikle ve daha birçok kötü şeyle itham edildi ancak bunca kötülüğe ve haksızlığa verdiği tepki hoşgörülü olmak ve affetmekten başka bir şey değildi. Ümmeti olarak bize de yakışan budur.

Her şeyin mükemmelini arayan asla mesut olamaz ve de hayattan bir tat alamaz. Hoş görü ve affediciliğin ne olduğunu bilmeyen insan kendi hatalarını göremediği gibi en küçük hatalarından dolayı başkalarını da dışlayacak ve haliyle yalnız kalmaya mahkûm olacaktır. Zira Mevlâna’nın dediği gibi “kusursuz dost arayan dostsuz kalır.”

Yaratıcımız, yüce Mevlâ’mız bizleri bizden daha iyi tanımaktadır. Bizim bilerek veya hataen işlediğimiz günahları affetmeseydi hâlimiz nice olurdu?!.  Merhameti sonsuz olan Rabbimizin affı sayesinde ayakta kaldığımızın farkında mıyız acaba?

Mütemadiyen kullarına acıyıp ihsan da bulunan Cenâb-ı Hakk, şöyle buyurur:                                        “Eğer Allah, yaptıkları yüzünden insanları (hemen) cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat Allah, onları muayyen bir vakte kadar erteliyor. Vakitleri gelince (bir an bile geciktirmez). Şüphesiz Allah, kullarını görmektedir.”(4)  

Affetmek ve hoş görmek insana asla bir şey kaybettirmez, bilakis Allah katında ve aklıselim olan insanların nazarında değerini arttırır. Peygamberimiz buyuruyor ki: “…Af sebebiyle Allah bir kulun ancak şerefini artırır. Bir kimse Allah için tevazu gösterirse Allah onu yükseltir.”(5)

 

  Bir hadis-i kudsi de ise şöyle buyrulmaktadır: “Erdemliliklerin en üstünü, seninle ilişkisini keseni, senin arayıp sorman, seni mahrum bırakana senin ihsanda bulunman ve sana haksızlık edeni senin affetmendir.”(6)  

Gönülden Muhabbetlerimle.

 

Dipnotlar:

1-En’am Sûresi,160.                                                                                                                                   2-A’raf, 199.                                                                                                                                               3-Alusi, Ruhu'I-Maâni, c. 9, s.147.                                                                                                                 4-Fâtır, 45; Nahl, 61.                                                                                                                                   5-Müslim, Birr, 19.                                                                                                                                   6-Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 438.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.