Konya
20 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2499.5
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    63737.294$

Kurtuluş Ancak Doğruluktadır

28 Eylül 2020, Pazartesi 09:43

Müslümanlığın ruhu önce Allah’a iman, sonra da doğruluktur. Doğruluk, doğruyu konuşmak, ilişkilerinde ve alışverişlerinde dürüst olmak, hiçbir kimseyi aldatmamaktır. Bir insan Allah’a iman eder, bununla birlikte kalbini, işini ve sözünü doğrultur ve doğru yolu tutarsa artık o insan selâmete ermiştir.

İslam’da insanın değeri çok büyüktür. Bütün varlıklar içinde en şerefli varlık insandır. Cenâb-ı Hakk bizleri şerefli ve mükemmel bir varlık olarak yaratıp, her birimizi dilediği gibi şekillendirip, varlık âleminin namütenahi nimetlerini hizmetimize verip, hangimizin daha güzel işler yapacağını sınamak için dünyaya göndermiştir.

Dolayısıyla her şey insan için, insan da Rabbine kulluk yapması için yaratılmıştır. İnsan, içinde ilâhi bir cevher taşır. İnsanı insan yapan ruhu Cenâb-ı Hakk, kendi ruhundan üflemiştir.(Secde, 32/9.)

Doğruluk ve dürüstlük bütün inançların ve işlerin ruhudur. Bunun için İslâm, insanlara inançta, sözde ve işte doğruluk ve dürüstlüğü emreder. Doğruluk, kişisel ilişkilerden toplumsal ilişkilere, ticari ve mesleki faaliyetlerden kamu görevlerine kadar yaşamın tüm alanlarını kapsayan ve mutlaka riayet edilmesi gereken bir erdemdir.    

İnsan onurunun ve sağlıklı toplum yapısının vazgeçilmez değerlerinden biri olan doğruluk,  insanların kendi isteklerine veya kendi çıkarlarına göre olmaz. Ancak, Allah’ın koyduğu ölçülere göre yaşamakla olur. Çünkü, dürüstlükle bağdaşmayan söz ve davranışlar dinimizde yasaklanmıştır. Verilen sözü yerine getirmek ve dürüst olmak Allah'ın emri, müslümanlığın alâmeti, insanlığın gerekçesidir.

Dolayısıyla doğruluk önce imanda gerçekleşir. İkinci aşamada sözde ve amelde tezahür eder. Yüce dinimiz İslâm'ın öngördüğü insan tipinin temel özelliği doğruluk, dürüstlük ve güvenilirliktir. İnancında,  sözlerinde ve amellerinde doğru olan insanlar güvenilir insanlardır.

Şüphesiz doğrular, izzet, şeref, fazilet, iffet, haysiyet ve vakar sahibidirler.

Bunun içindir ki Peygamberimiz (s.a.v.) ’in İslâm’a davet ettiğini duyanlar, öncelikle onun dürüst olup olmadığını araştırmışlardır. Peygamberimiz(s.a.v.) ’in dürüst olduğunu, şimdiye kadar kimseyi aldatmadığını ve yalan konuşmadığını öğrenenler şu değerlendirmeyi yapmışlardır: “İnsanlara karşı dürüst olan bir kimse, Allah’a karşı niye dürüst olmasın?”

Bir gün Hz Peygamber(s.a.v.)’e bir adam gelerek: “Ya Rasülullah! Ben Müslüman olmak istiyorum. Fakat İslâm’ın yasakladığı birçok kötü huylarım var, bunlardan vazgeçemiyorum.” dedi. Hz Peygamber (s.a.v.): “Benim hatırım için yalanı bırak, bundan sonra yalan söyleme.” buyurdu. Adam bu teklifi memnuniyetle kabul etti. İslâm’ı kabul ederek, imanla şereflendi.

İçki, kumar, zina vb kötülüklere alışkın olan adam düşündü: “Ben şimdi yalanı bıraktım. Neye mâl olursa olsun yalan söylemeyeceğim. Şimdi içki içip, kumar oynayıp, zina yapsam, yarın Hz. Peygamber (s.a.v.), bana sorsa ne cevap vereceğim? Yalan söylemeyeceğime göre evet demeye utanmaz mıyım?” Adam bu şekilde düşünerek bütün kötü huylarından vazgeçti.              

Görüldüğü gibi doğruluk insanı kurtuluşa ulaştırır.  Doğrulukta izzet ve şeref vardır, saadet ve selâmet vardır. Çünkü kurtuluş, ancak doğruluktadır.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) doğru sözlü olmasaydı düşmanları O’nu bu yönüyle dillerine dolar, davetine mani olurlardı. Lâkin şu bir tarihi gerçektir ki, O’nu tanıyanlardan hiç birisi ona yalancı diyememiştir. Bir gün Mekke’nin ileri gelenleri toplanmışlar; ne edelim, nasıl yapalım da Muhammed (s.a.v.)’i bu davadan vazgeçirelim diye düşünmeye başlamışlardı. En tecrübelilerinden Nadr b. Haris şu sözleri söylemişti:

“Ey Kureyş! Başınıza gelen felâketi hâlâ ortadan kaldıramadınız. Muhammed(s.a.v.)  gözlerinizin önünde büyüdü. Hepinizin en doğru sözlüsü, en güzel huylusu, en güveniliridir. Kırlaştığı yani yaşlandığı zaman size yeni bir şey sunduğu için siz O’na sihirbaz, şair, deli demeye başladınız. Hâlbuki Muhammed (s.a.v.) ne şairdir, ne sihirbazdır, ne de delidir.”

İşte doğruluk öyle bir meziyettir ki; insanı dostlarının sevgisine mahzar kılar, düşmanlarını da takdire mecbur bırakır. Doğruluğu dostları olduğu kadar, düşmanları da takdir ederek hakkını teslim ederler. Düşman olsalar bile doğrunun aleyhinde olmayı uygun bulmazlar.

Velhasıl, Allah’a inanmış bir Müslüman kalbiyle, sözüyle, işiyle ve her yönüyle doğru olacaktır ve olmalıdır. Vesselâm. Gönülden Muhabbetlerimle…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.