Konya
28 Mart, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.34
  • EURO
    35.12
  • ALTIN
    2309.8
  • BIST
    9079.97
  • BTC
    70942.29$

Küreselleşmenin Kültür Yozlaşması Üzerindeki Etkileri (2)

23 Aralık 2020, Çarşamba 08:37

Bizim yerli kültürümüzde, boşanan eşlerin tekrar birlikte yaşama durumları, nikahın anlamını törpülemekte, birlikte yaşamak için nikahlanmanın gerekmediği kanısı bazı entel çevrelerde gözlemlenmektedir. Toplumun dayanışarak birlikte yaşama iradesi göstermede kadîm geleneklerin ne anlama geldiği, toplumların değişebilen öğelerinin yanında değiştirilmemesi gereken sabiteleriyle oynanmaması gerektiği olgusu, arzu ve isteklerin bağımlısı olanlar için göz ardı edilse bile toplumun geçmişi, hali ve geleceğini birlikte düşünen sorumlu bireyler toplumun şirazesinin kaymasının kartopu tarzında hızlanarak gerçekleşeceğinin bilincindedirler.

Düşüncenin önündeki her türlü tabu kaldırılmalı, yıkılmalı ama pratik alandaki varlık ve eylemde gerçekleşecek gözükara yıkımlar çocuğu çocuk, ebeveyni ebeveyn, üreticiyi üretici, tüketiciyi tüketici olmaktan çıkaracak ve toplumsal yapıyı dinamitleyecek, toplumsal değerleri düzleyecek olan bir sürece girildiğinde felaketlerden felaket beğenilecek demektir. Ne yapılacaksa önce bilincin ışığı o alana yönlendirilecek, aklın çabası orda işlevsel hale getirilecektir.

Günümüzde bırakın evlendikten sonra, daha nişanlılık devresinde bile boşanmalar arttı. Bazı ebeveynler nikahtan sonra nasıl olsa evlenecekler kanısıyla çocuklarının resmi nikah öncesinde birlikte yaşamalarının sakıncalarını göz ardı etmektedirler. ‘Çağdaşlığın belirtisi’ ve ‘uygar yaşam’ın gereği gibi önyargılar, yerli değer kalıplarımızı aşındırmakta, bunun sonucu evlilik öncesi birbirine yakınlaşan nişanlıların daha evlenmeden ayrılmaları sonucunu doğurmaktadır. Bunun sosyo-psikolojik nedenleri sosyologlar ve sosyal psikologlarca irdelenmelidir. Batı toplumlarının bile kendi kültür kalıpları içinde çözümleyemedikleri ve kara kara düşündükleri ailedeki yozlaşma kalıplarını bizde hala yüzyıl öncesindeki hastalığımızın Batı Hayranlığı formatı içinde değerlendirilerek tedavi edilmemesi oldukça düşündürücüdür.  

Modernite Egzistansiyalistlerin ve post-modernistlerin söylem ve eylemleriyle görkemli itibarını kaybedeli (1930’lar) neredeyse yüzyıl oluyor. Tabii modernleşmemizi geciktirmiş olmamız, dolayısıyla batının gözden geçirdiği moderniteyi ancak şimdilerde tanımaya başlayıp gözden geçirme evresine gelemediğimizden kaynaklanıyor, bunlar. Uluslararası ilişkilerde teknik alandaki üstünlüğün kültürel alanlarda da cari olmadığını, aksine batılıların hala kültürümüzden bazılarına –örneğin aile dayanışmamıza- gıpta ettiklerini görmemiz gerekir. Batılıların yakınlarımıza topyekun insana verdiğimiz değeri, konu-komşu, eş-dost ve tanıdıklarımız için yaptığımız fedakarlıkları bizim aile yapımızdaki insaniliği ve medeniliği takdir etmekten geri durmadıklarını anlamak durumundayız.Bir yurttaşımızın hanımı hastalanır. Kızı doktor olduğu ve ihtisasını Berlin’de yaptığı için annesinin tedavisini Almanya’da yaptırmak ister. Annenin yattığı kent, kızının işyerine 70 km. mesafedeki bir kenttir. Her akşam trenle gelerek annesini ziyaret etmekte, ona sevdiği yemeklerden ve yiyeceklerden getirmekte sonra da dönmektedir. Odada bir de Alman hasta hanım yatmaktadır. Bu durumu görünce, “benim de bu kentte yaşayan yetişkin iki çocuğum var ama bir gün bile beni ziyarete gelmezler”, diyerek ağlar ve ebeveyn-evlat ilişkisindeki erdemli tutum nedeniyle Türk-İslam aile geleneğine hayranlığını belirtir.  

Skolastiğin doğu versiyonun 4 asır süren ataleti yüzünden asırların karanlık tortuları yerli kültürün küresel kültüre direnme imkân ve fırsatını bırakmamıştır. Batı dünyası güçlü bilim-teknik, kültür, felsefe sanat ve ekonomik alanında yüzyılların güçlübirikimini kullanırken diğer ulusların ne yazık ki yerli kültür dinamiklerini yalnızca kendi kültürel kalıpları çerçevesinde yaşamaları nedeniyle hariçten gelen kültür yozlaşmalarına karşı direnmeleri oldukça güçtür.

Doğu-İslam dünyasının 350 yıldır (1650-1950) fiziksel aydınlanmasını ihmal etmesi yüzünden batı karşısında felçli hale geldiği kanısındayım. Aslında toplumsal dinamiğin -toplumun kendi’ kalması için gerekli olan sağlam gelenekler ile toplumun ‘ilerleme’si için gerekli olan değişim ve gelişme hedefi-iki temel ögesi olmalıdır. Bunların birbiriyle çatıştırılması yerine birbirine eklemlenmesi gerekmektedir. Gelenekçilerle değişimcilerin sürekli birbirlerine düşüncede rakip ama eylemde refik olmalıdırlar.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.