Konya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.53
  • EURO
    34.88
  • ALTIN
    2429.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66322.73$

Küreselleşmenin Kültür Yozlaşması Üzerindeki Etkileri (1)

18 Aralık 2020, Cuma 08:31

Batı uygarlığının ilkçağda, İskender, Roma-Bizans ve Katolik Roma-Germen imparatorluğu eliyle denemiş olduğu dünyayı tek devlet ve tek yönetim biçimine indirgeme çabaları günümüzde Amerika’nın öncülüğünde gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Ancak tüm milletleri bir millet, tüm devletleri bir devlet, tüm kültürleri tek kültür ve tüm medeniyetleri tek medeniyet (Batı) haline getirmenin tarihte mümkün olmadığı gibi günümüzde ve gelecekte de mümkün olması uzak bir ihtimal gibi gözükse de batılı toplum mühendisleri bu emperyal çabadan vazgeçeceğe benzemiyorlar. 

Her kültür ancak kendi coğrafyasında bir anlam değerine sahip olduğu halde, bu olguyu görmezden gelen dünyanın egemenleri, söz konusu hedeften vazgeçmeyip çabalarını küreselleşme projesi adı altında yeniden ve daha etkili ve dayatmacı bir biçime dönüştürmektedirler. Binlerce yıldır, kuşaktan kuşağa aktarılan dünyanın pek zengin olan yerli kültür varlıkları, önce ilkelliği, sıradanlığı söz konusu edilerek küçümsenmekte, sonra da itibarsızlaştırılarak alay edilir hale getirilmeye çalışılmaktadır. Fıkra bu ya bir Amerikalı Çinlinin birine alaycı bir tonda; Feng, Feng, siz ölülerinizin mezarına yemek götürüyorsunuz, ölüleriniz bunları ne zaman yiyor, diye sormuş. Çinli de John, sizin ölüleriniz mezarın üzerine koyduğunuz çiçekleri ne zaman kokluyorsa o zaman, demiş. Kör şaşıya görmüyorsun, dermiş. Batılı kendi irrasyonelliğini değil de başka toplumların irrasyonelliğini görüyor. Dünyada geleneksel ve ulusal kültürü içinde yaşamak isteyen neredeyse her ulus ve toplum bu kültürel ve ekonomik dayatmacılıktan irkilir oldu. Dünyanın her yöresinde akrabalık ve komşuluk ilişkisinden çocuk oyunlarına, düğünlerden boşanma göreneklerine ve doğum adetlerinden cenaze törenlerine kadar yerli kültür öğelerinin yerine yabancı kültür öğeleri geçmekte ve tek kültür tek uygarlık modeline doğru toplumlar hızlı bir değişim ve dönüşüme zorlanmaktadır. 

Batıda MÖ. 5. Asırda Sofist adı verilen bir grup filozofun dillendirmeye başladığı “emeksiz kazanç sağlanabileceği, ahlaki olmayan düşünce ve tutumlarla kısa yoldan servet ve itibar kazanılacağı, hak, hukuk, emek, suç, suçlu ve ceza gibi temel değer kavramlarının içeriğini boşaltarak, suçlunun ceza görmesi ve suçsuzun aklanması yerine, suçlunun kendisini savunamayan, suçsuzun da iyi savunulan kişi diye tanımlanabileceği görüşlerine yer verildi. Günümüzde de toplumda belli, saygın kişilerin özel hayatlarına ve mahremiyetlerine teknolojik ve elektronik araçlarla ulaşılarak itibarsızlaştırılacağı, şantajla haksız gelir elde edilebileceği, ergenlik çağına girmeyen çocukların bile cinsel istismarına dayalı porno yayınlar yapılabileceği, eşini aldatmayan namuslu erkek ve kocasının nikahına sadık iffetli kadın karakterinin yerine daha evlenmeden boşanma şartlarını gündeme getiren, kutlu bir yuva kurmak yerine nikah ortaklığı adıyla ticari eşya birliktelikleri oluşturulabileceği, nikâhlı çiftlerin boşanarak tekrar birlikte yaşamaları, özellikle üniversite gençliği arasında yaygınlaşmaya başlayan cohabitation denilen ayrı cinsten gençlerin bir dairede nikâhsız birlikte yaşamaları, bu tür uygulamaların da normal olarak değerlendirilmesi gibi ithal malı kültür öğeleri yerli kültür değerlerini törpüleyen,  kadim insani değerleri tehdit eden örneklerdir.

Bizim yerli kültürümüzde, boşanan eşlerin tekrar birlikte yaşama durumları, nikahın anlamını törpülemekte, birlikte yaşamak için nikahlanmanın gerekmediği kanısı bazı entel çevrelerde gözlemlenmektedir. Toplumun dayanışarak birlikte yaşama iradesi göstermede kadîm geleneklerin ne anlama geldiği, toplumların değişebilen öğelerinin yanında değiştirilmemesi gereken sabiteleriyle oynanmaması gerektiği olgusu, arzu ve isteklerin bağımlısı olanlar için göz ardı edilse bile toplumun geçmişi, hali ve geleceğini birlikte düşünen sorumlu bireyler toplumun şirazesinin kaymasının kartopu tarzında hızlanarak gerçekleşeceğinin bilincindedirler.

Düşüncenin önündeki her türlü tabu kaldırılmalı, yıkılmalı ama pratik alandaki varlık ve eylemde gerçekleşecek gözükara yıkımlar çocuğu çocuk, ebeveyni ebeveyn, üreticiyi üretici, tüketiciyi tüketici olmaktan çıkaracak ve toplumsal yapıyı dinamitleyecek, toplumsal değerleri düzleyecek olan bir sürece girildiğinde felaketlerden felaket beğenilecek demektir. Ne yapılacaksa önce bilincin ışığı o alana yönlendirilecek, aklın çabası orda işlevsel hale getirilecektir.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.