Konya
23 Nisan, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    34.89
  • ALTIN
    2435.2
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66793.93$

Kültürel Değerler ve Yozlaşma (1)

24 Aralık 2015, Perşembe 08:42

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerimde:

‘’Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz.’’ (Maide, 90)

‘’İçki ile kumarda Şeytan sırf aranıza düşmanlık ve kin düşürmeyi ve sizi Allah’ı anmaktan ve namaz kılmak tan alıkoymayı ister, artık vazgeçiyorsunuz değil mi?’’ (Maide,  91)

Kültürel yozlaşma, toplumların kendi kültürlerini unutmaya başlaması olayıdır. Kendi kültürlerini unuturken, yabancı kültürler yerleşmeye çalışmaktadır. Yabancı kültürler, mikrop gibidir. Bir defa insan vücuduna girdi mi, hızla yayılırlar. Kısa sürede tüm vücudu esir alırlar.

Kültürsüzleşme  bir toplumun, diğer bir kültürle ilişkisi sonucu, kendi kültürünü değiştirmesi; hatta  bütü

nüyle kaybetmesi olayıdır. Azgelişmiş ülkelerin şehir ekonomileri, hayat biçimleri bakımından, ülkenin geri kalan kısmına yabancıdırlar. Bâtıl-ı-lar, film, reklamcılık, eğitim ve yabancıların varlığı yoluyla; şehir halkı üzerinde, hakimiyet kurarlar. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde şehirler, geniş ölçüde kültürsüz leşmiş bir toplumdur.  Kırsal kesimler nisbeten korunabilmişlerdir.

Sömürgeci ülkeler, sömürdükleri  yerli halkın, kültürlerini de sömürmüşler, kendi kültürlerini yerleştirmişlerdir. Bugün dünya Avru-pa kültürünün ezici baskısı altındadır. Bu baskının hızı, gelişmişlik düzeyine göre değişir. Geri kalmış ülkelerde bu baskıya direnen bazı yerel kültürler vardır. Ancak onlarda yavaş yavaş etkilenmektedir.

Popüler kültür, insanları tüketmeye teşvik eder: bunu gerçekleştiremediği sahalarda ise bir özenti meydana getirmeyi amaçlar. Bu yönüyle endüstriyel piyasanın bir aracı haline gelerek kültür endüstri sini oluşturur. İnsanları etkisi altına alarak, kendi sınırları içerisinde insanlara özgürlük sunan popüler kültür, insanları yeni bir çıkmaza ve bunalıma sokar.

Türkî-ye’de son dönemlerde İslâmî değerlere karşı yürütülen dejenerasyon faaliyetleri meyvelerini veriyor. Televizyonlarda boy gösteren ve gayri ahlâki durumları normalmiş gibi sunan diziler, her türlü sevi-yesizliğin sergilendiği yarışmalar toplumun değer yargılarını sarsarken, hedef kitlesi çocuklar olan program lar da genç beyinleri zehirliyor. Müslüman bir toplumda İslâmî değerlerin yozlaştırılmaya çalışılıp yerine Bâtı-l tipi bir ahlâkın empoze edilmek istenmesi toplumun temeline dinamit koyuyor.

K.Kerim’de :’’Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: “Şüphesiz doğru yol, Allah’ın (gösterdiği) yoludur.” Eğer sana gelen bunca ilim den sonra onların arzularına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı. (Bakara, 120)

            İçinde bulunduğumuz Şeb-i Arûs etkinlikleri dolayısı ile Hz.Melâna’dan bir hikaye ile konuyu anlatmaya çalışalım. Bu arada Hz.Mevlâna ve tüm ehl-i İslâm-ehl-i îmana birer fâtiha hediye edelim.

            Sofilerin, sema için konuğun eşeğini satmaları

Bir sofi yoldan gelip bir tekkeye misafir oldu. Eşeğini götürüp ahıra çekti.

Eliyle sucağınızı, yermeğinizi verdi. Bundan önce söylediğimiz hikâyedeki gibi yapmadı. İhtiyatlı davrandı, fakat kaza gelince ihtiyatın ne faydası olur?

Sofiler, yok, yoksul kişilerdi. Yoksulluk, az kala helâk edici bir küfür olayazdı.

O sofiler, âcizlikten umumiyetle birleşip merkebi satmaya karar verdiler.

520. Zarurette murdar da mubahtır. Nice kötü şeyler vardır ki zarurette iyi ve doğru olur.

Hemencecik o eşekceğizi sattılar, yiyecek aldılar, mumlar yaktılar.

Tekkeye, bu gece yemek var, sema var diye bir velveledir düştü.

"Bu sabır niceye dek, bu üç günlük oruç ne vakte kadar, bu zembil taşıyıp dilenme ne zamana sürüp gidecek?

Biz de halktanız, bizim de canımız var. Bu gece devlete erdik,konuk geldi" dediler.

525. Hakikatte can olmıyanı can sandıkları için bâtıl tohum ektiler.

0 konuk da uzak yoldan gelmiş, yorulmuştu. 0 iltifatı,sofilerin kendisini birer birer ağırladığını, güzel bir surette izzet ve ikram tavlasını oynamakta bulunduklarını,

Kendisine olan meyil ve muhabbetlerini görünce; "Bu gece eğlenmiyeyim de ne vakit eğleneyim?" dedi.

Yemek yediler semaa başladılar. Tekke, tavanına kadar toza, dumana boğuldu….’’  Mesnevî’den

(Devamı gelecek…)                                                                     

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.