Konya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.38
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2325.8
  • BIST
    9079.97
  • BTC
    70443.01$

KUL HAKKININ ÖNEMİ (1)

04 Kasım 2015, Çarşamba 00:00

 

 

İslâm hak ve hakikat dinidir. Hukuk ve adâlet dinidir. Huzurun ta ken­di­sidir. Saadeti İslâm’ın dışında arayan beşeri sistemler, doğruyu yanlış yer ve yanlış zeminde arıyorlar demektir.

Mevlânâ Hazretleri: "Körler pazarında ayna satma, sağırlar diyarında nara atma" diyor. Hastalığı ancak doğru reçete tedavi eder. 

Allah Resûlü; "Hak üstündür. Hak ve haklıdan daha üstün bir şey olamaz"([1])  buyurur.

Mazlumun duasının ve bedduasının mutlaka kabul olacağını, ve bu hu­susta çok dikkatli olunması gerektiğini bildiren Allah ve Resulünün getir­diği sistemi, her birisi kısa zamanlarda iflâs etmeye mahkum olan beşeri sistem­lerle kıyas etmek bile mümkün değil.

Beşeri sistemler mazlumun hakkını gasp edip zalimi affetme yetkisini sultanlara, krallara, başkanlara, valilere bütün derdi oy avcılığı olan hükü­metlere, kısacası şahıslara ve kurumlara verirken, ilâhî sistemde bu yetkiyi Cenâb-ı Allah bile kullanmıyor, ve buyuruyor ki: "Huzuruma ne kadar büyük günahla gelirseniz gelin, dilersem affederim. Ama sakın kul hakkı ile gelmeyin affetmem".([2])

 

Bu yetkiyi en sevgili Peygamberine bile vermemiş, halifelere verme­miş ancak hak sahibine yani zulme uğrayana vermiştir. O dilerse affeder.

Peygamberimizin en sevdiği ve kendisine en çok kol-kanat geren ve da­madı Hz. Ali’nin babası olan, öz amcası Ebu Talib ölmek üzeredir, ama hâlâ iman etmiş değildir. İmanlı ölmesi, cehennemlik olmaması için Hz. Pey­gam­ber Kelime-i şahadet getirmesi hususunda biraz ısrarcı olunca şu mealdeki ayet-i celile gelmiştir:

“(Resûlüm) Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin. BilâkisAllah di­le­diğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi Obilir”([3]) an­cak kendisinin izin ve yetki verdiği nispette bunun mümkün olabilece­ğini([4]) or­taya koymuştur.

Meselenin önemine binaen Resûl-i Ekrem zaman zaman: “Bende hakkı olan varsa gelsinalsın, kıyamete kalmasın”([5]) diye teklifte bulunmuş­tur.

 Bir defasında Sevad b. Gaziyye adlı sahabi; “benim sizde hakkım var Ya Resûlallah. Bedir savaşında Müslümanların saflarını düzel­tiyordunuz. Ben biraz önde olduğum için karnıma okla dokunarak canımı acıttınız. Kısas istiyorum” deyince Peygamberimiz karnını açarak: “buyur kısas uygula” der.

Sevad hemen eğilip O büyük insanın karnını öper ve “Ya Resûlallah belki birazdan şehit olacağım. Benim maksadım son ola­rak, başkalarının değeme­diği mübarek karnınıza cildimi değdirmek iste­dim” deyince Resûlullah ona dua eder.([6])

Şehitlerin bütün günahlarının affedileceğini, ancak kul haklarının hariç olduğunu,([7])  makbul bir hac yapan kişilerin anasından doğduğu günkü gibi, tertemiz olacaklarını, günahlarının affedileceğini müjdelemiş, ama kul hakkı ve borçlarını istisna etmiştir.([8])

Kul hakkının  ancak hak sahibi ile  hesaplaşmak suretiyle hallolacağını bildirmiş, "Üzerinde kul hakkı olduğu halde hiç kimsenin cennete gire­me­yeceğini " ([9])  haber vermiştir.

Resûlullah doğmadan önce babasını, altı yaşında da annesini kaybe­dince, melekler Cenâb-ı Allah'a sorarlar: "Ya Rab gerçi hikmetinden sual edilemez ama, sevgilim dediğin, kâinatı O'nun için yarattım, O'nu âlemlere rahmet olarak gönderdim buyurduğun Peygamberini hem öksüz hem yetim bıraktın. Sebeb-i hikmeti nedir?". Cenâb-ı Allah şöyle buyurur: "Üzerinde ana-aba ve kul hakkı olduğu halde huzuruma gelmemesi için"([10])

İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin Bağdat kadılığını kabul etmeyiş sebep­leri­nin başında da; "üzerime kul hakkı tereddüb edebilir" korkusunun ol­duğu bize ulaşan rivayetlerdendir.

Hanefi fıkhında kul hakkı Allah hakkından önce gelir. Hatta büyük zat­lardan birine sormuşlar; Cenâb-ı Allah Kâbe’nin içini putlarla doldurup, envai çeşit basitlikler yaparak, kendi yaptıklarına insanların tapmasını iste­yen Mekke müşriklerinin değil de, Ebrehe ordusunun başına niye ebabil kuşları ile taş yağdırdı? Cevap: “Mekkelilerin yaptıkları hukukullaha müte­allik bir me­sele. Ama Ebrehe onların sürülerine, develerine el koymak ke­sip askerlerine yedirmek suretiyle kul hukukuna tecavüz etti ve gazab-ı İlahiye uğradı” ol­muştur.([11]) 

 

Rahman ve Rahim sıfatlarının yanında Cenâb-ı Allah’ın Kahhar, Ceb­bar ve İntikam alıcı sıfatları da vardır. Adaletten ayrılan ve kul hukukuna riayet etmeyen mütecavizler hususunda bunların tecelli edeceğine dair ima ve işa­retler vardır.

 

Dipnotlar:

1- Mecmeu’z-Zevâid,  753 (24257).

2- Müslim, Zikir, 22.

3- Kasas Sûresi, 56.

4- Bakara Sûresi, 255.

5- Zebîdî, “Tecrîd-i Sarîh Terc”. Müterc. Kamil Miras, D.İ.B. Yay. c.7, s.356.

6- Taberi, “Tarihil Ümem vel Mülük”, Kahire c. 2, s. 446.

7- Terğıb, c. 3, s. 2127.

8- Elmalı, c. 3, s. 1667.

9- Buhârî, c. 7, s. 356.

10- İmam Kastalânî, “Mevâhib-i Ledüniyye” Tercü¬mesi, Osmanlıcaya Çeviren Şâir Bâkî, Sadeleştiren, H.Rahmi   Yananlı, Divan Yayınları İst. 1983, c. 1, s. 47.

11- M. Ertuğrul Düzdağ, “Ali Ulvi Kurucu, “Hatıralar-3”, s.139.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.