Konya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.53
  • EURO
    34.88
  • ALTIN
    2429.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66322.73$

KUL HAKKI -2

26 Temmuz 2015, Pazar 00:00
Hanefi fıkhında kul hakkı Allah hakkından önce gelir. Hatta büyük zat­lardan birine sormuşlar; Cenâb-ı Allah Kâbe’nin içini putlarla doldurup, envai çeşit basitlikler yaparak, kendi yaptıklarına insanların tapmasını iste­yen Mekke müşriklerinin değil de, Ebrehe ordusunun başına niye ebabil kuşları ile taş yağdırdı? Cevap: “Mekkelilerin yaptıkları hukukullaha müte­allik bir me­sele. Ama Ebrehe onların sürülerine, develerine el koymak ke­sip askerlerine yedirmek suretiyle kul hukukuna tecavüz etti ve gazab-ı İlahiye uğradı” ol­muştur.([1]) 

Rahman ve Rahim sıfatlarının yanında Cenâb-ı Allah’ın Kahhar, Ceb­bar ve İntikam alıcı sıfatları da vardır. Adaletten ayrılan ve kul hukukuna riayet etmeyen mütecavizler hususunda bunların tecelli edeceğine dair ima ve işa­retler vardır. Nitekim şair şöyle der:

Hak kulundan intikamın yine kul ile alır

İlmi Ledün bilmeyenler onu kul yaptı sanır

Cümle eşya Halik’ındır kul eliyle işlenir

Emr-i Bari olmayınca sanma ki çöp deprenir

Hak ve hukuk hususunda İslâm Müslim-gayri Müslim farkı da gözet­me­miştir. Müslüman olmasalar bile cizyesini veren her insan aynı hak ve adalet­ten faydalanmıştır. İslâm tarihinde bu hususta hassasiyet gösteren ve adaletten ayrılmayan devletler uzun müddet hayatiyetlerini devam ettir­mişlerdir. Ak­sine hareket edenler de kısa zamanda tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir. Bu hususa en güzel misal şanlı ecdadımız Osmanlıdır. Hele bidayette kul hakkına son derece saygılı ve adil oldukları için, Allah onları 600 sene dünyaya hü­kümran kılmıştır.

Bir Rum ustanın hakkı için Fâtih’in elinin kesilmesine karar veril­miş([2]), “on Müslüman birleşip haksız yere bir zımmî’yi öldürse ne lâzım gelir” fetva­sına Şeyhülislâm; “Hepsine kısas gerekir”(yani hepsinin öldü­rülmesi gerekir) hükmünü verebilmiş([3]), birkaç defa ikaz edildiği halde atına sahip olmayıp, gayri Müslimlerin ekinlerini yediren sipahiye idam cezası veril­miş,([4]) savaşa giden ordu mecbur kalırda gayri Müslimlerin bağ ve bahçelerin­den bir şeyler yerse, fazlasıyla kıymeti ağaç dallarına asıl­mış([5]), parası olduğu halde yediği­nin kıymetini bırakmayan bir yeniçeri tespit edi­lince Padişaha kadar şikâyet edilmiş ve Kanuni; “Kursağında haram lokma bulunan leşkere (orduya)  Allah zafer nasip etmez. Bu adamı derhal ordudan atın ve cezalandırın”([6]) diye haykırmış ve Budapeşte’ye girince kral sarayının duva­rına kendi el yazısı ile şu beyitleri yazıvermiştir:

 

Gaziler meskenidir, burda beyim gayr olmaz

Burda zulm eyleyenin akıbeti hayr olmaz.([7])

Ecdadımız: “Hak yenir ama hazmedilmez” felsefesiyle hareket etmiş, hele hele devlet malını yani öksüz ve yetim hakkına tecavüzü son derece kerih görerek: “Miri mal yiyen, zehr-i mar yer” yani “Devlet malı yiyen yılan zehiri yemiş gibidir” sözü onlar arasında darb-ı mesel olmuştur.

Ama bugün maalesef bu âli duygularımızdan uzaklaşmışız, soyutlan­mı­şız.  Bizim kaybettiğimiz bu insanî ve İslâmî hasletlerimize Batılı sahip çık­mış. Onu, ortaçağda zillet ve sefalet içinde kıvrandıran, kötü iptilalarını da bize vermiştir. Çok kötü bir trampa yapmışız. Dolayısıyla onlar bizim dünü­müze hayran. Biz onların bugününe hastayız. Osmanlıyı örnek alan Hıristiyan âlemi, yetmiş iki buçuk milleti içinde barındırıp, birbirinin hak ve hukukuna saygı göstererek, gül gibi geçinip, istikbale doğru son sürat koşuyor. Biz ise gayri İslâmî ve insani bir yaşantı ile bir birimizin boğazını sıkmakla, karnını deşmekle meşgulüz. Felâh ve necatımız için Allah Re­sûlü’nün sadece şu söz­lerini uygulayabilsek yeterli ama heyhat! “Müs­lüman Müslüman’ın kardeşi­dir. Sizden biriniz kendi nefsi için istedi­ğini kardeşi için de istemedikçe kâ­mil mümin olamaz”.([8])

 

Dipnotlar:

1- M. Ertuğrul Düzdağ, “Ali Ulvi Kurucu, “Hatıralar-3”, s.139.

2- “Evliya Çelebi Seyahatnamesi”, Milli Kütüphane, Emiri Kollk. c. 1, s. 36.

3- İsmail Hami Danişmend, “Tarihi Hakikatler”, Tercüman Yayınları No:1. c. 2, s. 646.

4- Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Tarihi”, c. 2, s. 249, c. 6, s. 182.

5- Celal Yıldırım, “İslâm Türk Tarihinin Altın Sahifeleri”, s. 408.

6- Celal Yıldırım, “İslam Türk Tarihinin Altın Sahifeleri”, s.408.

7- Yılmaz Öztuna a. g. e. c. 13, s. 55.

8- Müslim, İman 71; “Muhtasarul Ehadis”, s. 138.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.