Konya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.37
  • EURO
    34.98
  • ALTIN
    2325.9
  • BIST
    9072.35
  • BTC
    69952.79$

Kerbelâ?dan ders almak

06 Kasım 2014, Perşembe 09:00

İslam dünyasının korkunç bir olayla sarsıldığı yüreklerin burkulduğu ve asırlardır bağrımızda saplı duran hançer misali içimizden yüreğimize damlayan kandır kerbelâ.

Dünyanın iki çiçeğinden biri ve cennet çocuklarının efendileri olan Hz. Peygamberin sevgili torunu ki;”Allah’ım, ben onları seviyorum, Sen’de sev”diye dua ettiği efendimiz Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi İslâm dünyasının hala üzerinden asırlar geçmesine rağmen atlatamadığı hatta ders bile çıkaramadığı elim bir hadisedir.

Olayı yaşayan İslâm dünyası ne yazık ki; acı ve gözyaşıyla her yıl 10 muharrem’de bu elim hadiseyi hatırlarda kendi payına, ister şahıs bazında ister toplum veya milletler bazında ders çıkarma gibi bir durumu vicdan süzgecine tabi tutmaz.

Tarihin vicdan süzgecinden geçmeyen muhasebe edilmeyen acı reçeteler ne yazık ki, bilhassa günümüz İslâm coğrafyasında hâlâ etkilerini sürdürmektedir.

Olayın vahameti ve boyutu bu kadar açık ve sarih iken neden bugün İslâm toplumları ve bizler bu hadiseden ders çıkarmayıp, birbirimizle mücadele ederiz.

Aramıza salınan fitne ve nifaklara karşı gösteremediğimiz İslâm’i bir duruş ve kimlik bakışı olmayınca sanki yabancıların kuklası imişcesine kendi kabuğumuza çekilmiş vaziyette hakkımızda hüküm verecek olanların hükmünü idam mahkûmları gibi bekler olduk.

Hâlbuki tüm Müslümanları en derinden etkileyen üzüntüye sevk eden bu olaydan; çıkarmamız gereken dersler vardı.

Bizler bir araya gelip kardeş olmayı dahi beceremedik. İslâm dışı ne kadar batıl hareketler varsa onların kültürel emperyalizm boyutuna ve nefsimize esir olan bizler bu hazzın geçici lezzetiyle dünya işlerine dalarak asırlardır birbirimizden habersizce nemelâzımcı bir kimlikle yaşamaya alıştırıldık.

Alınan dünya gıdalarının lezzetiyle tanışan ruhlar “Müslümanlar kardeştir”dusturuna kayıtsız kaldılar.

Neden? Çünkü helâl ve haram hudutlarının belirgin çizgilerine karşı bizler çoktan bu değerlerimizden uzaklaştırılmıştık. Dünyevileşmiştik kısaca. Artık gözümüz dünya hırsıyla kaplanmış nefsanî istek ve arzulara boyun eğilmiş, gözümüz menfaat hırsından başka bir şeyi göremez olmuştu.

İktidar olma hırsıyla nefsanî arzularını dizginleyemeyenler önlerine ne çıkarsa güçleri nispetinde duran her engeli aşmak için bir nevi Makyavelizm ideali ile hedefe ulaşmak için her yol mubahtır düşüncesini kalplerine geçit vermez kale şeklinde inşa etmişlerdir.

Hz. peygamberin ciğerparesi torununu hem davet edip hem de sahip çıkmayarak verdiği sözde durmayan ahde vefasızlık gösteren ırak halkı daha doğrusu Küfeliler, bunun vebalini nasıl ödeyeceklerdir?.Bugün Irak,Suriye’de yaşananlar bizlere ders almamız gerektiğini hatırlatmıyor mu?

Maiyetinde bulunan 32 atlı ve 40 piyade ile İslâm’i bir duruş sergileyen efendimiz Hüseyne karşı üzerlerine sayıca donanımlı asker gönderenler neyin peşindeydi dersiniz?

Onu susuz aç ve ilaçsız bırakanlar bu dünyada rahat yüzü görmüşler mi?Ahiretteki durumlarını Rabbim bilir elbet….

Ancak şu var ki; Nasıl yaşarsan öyle ölürsün. Nasıl ölürsen öyle halk edilirsin(dirilirsin)…

Konu konuşmaya gelince öyle insanlar var ki; dilinden güzel şeyler söyler, yüzüne güler gibi görünür ama bunlar kalbi ve dili zehir olanlardandır, Rabbim bu tiplemeleri Kitabımız Kur’an da tanıtıyor bizlere.

Düşünebiliyor musunuz Hüseyin efendimizi şehit edenlerin başında Sa’d İbni Ebi Vakkas’ın oğlu Ömer İbni Vakkas geliyordu.

Sa’d İbni Ebi Vakkas cennetle müjdelendi. Ama ya oğlu ne yapıyor? Peygamberimizin ciğerparesi torununa karşı menfaat hırsıyla hiç de o koltuğu hak etmeyen biri olan, hatta namazı terk eden ve içki içen Yezid’in yanında yer alıyor.

Menfaat hırsı deyince aklıma Uhut savaşı gelir. Daha çok ganimet düşüncesiyle bulundukları yeri peygamberimizin sıkı tembihine rağmen terk edenler hırslarının kurbanı olarak başları öne eğilmişti.

Değilmiydi; Anadolu’muz da, Sultan Alâeddin Keykubata karşı kendi öz oğlu Gıyasettin kumpas kurmamış mıydı, ziyafette zehirletip devletin başına geçti ama içkiye düşkünlüğü devleti kısa zamanda Moğolların kucağına itmedi mi?

Hilafet merkezinin başında; peygamberimizin vahiy kâtipliğini de yapan Hz.Muaviye’nin, oğlu Yezidi’n kendisinden sonra halife olarak iş başına geçmesi için ısrarlı tutumu vardı. İslâm dünyasında artık kan dökülmemesi için çırpınan mütevazı efendimiz Hz. Ali bazı şartlarla halifeliği belli bir görev süresi nezdinde anlaşarak vermesine rağmen, artık halifelik babadan oğula geçen bir müesseseye dönüştürülmüştü. Görülen o dur ki; yapılanlar ister o dönemde ister günümüzde olsun, dünyevi niyetlerin ve siyasi ihtirasların artık nefse egemen olduğu ve gözetilmesi gereken Allah rızasının hareket tarzı olarak esas alınmadığı gerçeğinin ortaya çıkmasıdır. 

Neye lâyıksanız öyle idare olursunuz ilâhi hükmü gereği, İslâm dünyasının başına geçen bir zalim de nefsi istekleri ve dünyevi hırsı gereği, sahip olduğu konumuna binaen kendini ispatlamak için gerekeni kendince yaptı ve İslâm dünyasının aşına zehir kattı.

Tüm İslâm dünyası onun acımasız bu vahşeti karşısında şaşırmıştı. Nasıl olurda peygamberin ciğerparesine karşı böyle bir vahşet sergilenirdi.

Biliyor musunuz gaddar ve acımasız insanlar için yezid tabiri kullanılır. Öyle ki aynı şeyi çocuklarına da atfedip, yezid’in oğlu derler. Bu duyulan acının dışa tezahürü ve istenmeyen kabul edilmeyen bir, hazmedilmeyen bir gerçeğin duruşudur aslında. Tahammülsüzlük ve ızdırabın sineden yayılan ve dinmeyen gözyaşının ıslak ıslak ruhu okşaması ve acı ve öfkenin dinmemesidir hâlâ. Siz hiç yakın çevrenizde çocuğuna yezid ismini veren bir aileye rastladınız mı? Hayır, ben rastlamadım. Ama Hasan yahut Hüseyin efendimizin isimleri ayrı ayrı konduğu gibi birleşik şekilde de isim olarak severek verilir.

Ben Sünni bir Müslüman olarak bu vahşeti kabul etmiyorum. Hz.Hüseyin efendimizi gönülden seviyorum. Tıpkı benim gibi, Alevi bir Müslüman da Hz. Hüseyin efendimizi seviyor ve O’nun yaşadığı feci olaya karşı gönlünden yaraları ve acıları eksik olmuyor, dinmiyor.

Öyleyse gelin İslâm kardeşliği destanını  bu coğrafya da yayalım ve yaşayalım/yaşatalım..Bize tuzak kuranlara müsaade etmeyelim.Uyanık olalım.Kimse bizim üzerimizden siyaset yapmasın.Fırsat vermeyelim.Sevgimiz Yüce dinimiz İslâm üzerine ve kardeşliğine dayansın.Ortak Paydamız inancımız  olsun.Referansımız Kur’an,Hz.Peygamberin sünneti icmayı ümmet ve kıyası fukaha olsun.Özümüz ve sözümüz bir olsun.Duamız bir olsun.Sevgimiz daim olsun.Bizden sevgi dostluk ve  kardeşlik yayılsın.Gönüller hoşnut ve yolumuz Kur’an ve Hz.Peygamberin yolu olsun.Allah sevgisi içimizi kaplasın, sevince Allah rızası için sevelim ve birbirimize sahip çıkalım.

Kurtuluş İslâm’da diyorsak, önce bunu kendi benliğimize sindirelim ve islâm’ı doğru anlayıp yaşayalım.

Bizim her zamankinden daha çok birliğe ihtiyacımız var. Bakın İslâm dünyasına, parça pinçik edilmişler. Hangisi mutlu bana söyler misiniz?

Bizim kuracağımız birlik onların hepsine referans olacaktır. Zaten halen bizi, batılı dünyalılar İslâm hadimi olarak görmüyorlar mı? İslâm coğrafyası da öyle bilmiyor mu? Saklanmaya ne gerek var? Biz buyuz işte, öyleyse imanımızı güçlendirip kardeşlik bağlarında saf tutalım ki, bir daha Kerbelâ’lar yaşanmasın ve bizleri bağrımızdan tutuşturmasın.

Ey gül goncası Hüseyin: Sizler şehadet şerbetini içtiniz, Rabbim bizlere de hayırlı bir ölüm nasip eylesin, bizlere de şehit olmayı nasip eylesin inşallah. Allah’ım insan katillerine fırsat verme, Yarabbi. Sen bizleri koru. Fiemanillâh.

Solan gül goncasıydı bağrı düşmüştü toprağagönlü kanamıştı toprağın, hem susamıştı suhüzün; kopmuştu kendinden, titremişti gökyüzüyağmur, kurak mevsimimdi, gül, can verdi toprağa

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.