Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.51
  • EURO
    34.97
  • ALTIN
    2431.4
  • BIST
    9793.94
  • BTC
    64141.51$

KERAMET-1

24 Aralık 2016, Cumartesi 08:55
 Derviş olan âşık gerek, yolunda hem sadık gerekBağrı anın yanık gerek, can gözleri açık gerekAlçaktan alçak yürüye, toprak içinde çürüyeAşk ateşinde eriye, altın gibi sızmak gerek                Niyazi Mısrî Derman aradım derdime derdim bana derman imişBurhan aradım aslıma aslım bana burhan imişSağ u solum gözler idim dost yüzünü görsem deyuBen taşrada arar idim ol cân içinde cân imişSavm u salât u haccile sanma biter zâhid işinİnsan-ı kâmil olmağa lâzım olan irfan imiş     Niyazi Mısrî Veli: Dost, yakın, seçilmiş… gibi manalara gelir.  Evliya; onun çoğuludur ve dostlar manasına gelir. Evliyaullah; Allah’ın dostları manasınadır ve geç¬mişte bu konuyu işledik.  Allah(c.c.); peygamberlerine, dostlarım dediği evliyalara ve bazı insanlara fevkalâde (olağanüstü) durumlar, olaylar göstermele¬rine müsaade eder. Bun¬lardan peygamberlerin gösterdiklerine “Mucize”, evliyaların gösterdiklerine “Keramet”, müminlerden muttaki ve mütedeyyin olanların gösterdiklerini “Feraset-İleri görüşlülük”, imansızların gösterdiklerine “İstidraç”, kâfir ve müşriklerin gösterdiklerine de “Sihir” denir. Yine illüzyonist denen bazı in¬sanlarda, değişik teknik ve taktikler kullanarak, el çabukluğu hususunda me¬leke kesbederek enteresan şeyler göste¬rebilmektedirler. Keramet fıkıhta dini bir delil kabul edilmez. Gerekli de de¬ğildir. Sahipleri onu canları istedikleri zaman ve istedikleri yerde gösteremezler. Gerçek ehlûllah bundan şiddetle imtina etmişlerdir (kaçınmışlardır). Hatta keramet göstermeyi, kadınla¬rın muayyen zamanlarda kullandıkları bezleri ağyara gös¬terme¬leri kadar ayıp telâkki etmişlerdir. Ama bir dar zamanlarında, icap ettiği durumlarda Allah’ın takdiri ile cereyan eden fevka¬lade şeylere de mani ola¬mamaktadırlar.  Nitekim Yakup Pey¬gambere; “oğlunun Mısır’dan gelen koku¬sunu duyuyorsun da, burada yakınında kuyuda iken feryatlarını neye duyama¬dın” demişler, o şöyle cevap vermiş; “biz her şeyi istediğimiz zaman yapma ve bilme gücüne sahip değiliz, bizim halimiz, zifiri ka¬ranlıkta şimşek çakınca bir an görüvermeye benzer. Rabbim gösterirse görürüz, duyurursa duyarız, bildirirse biliriz, aksi mümkün olmaz”( )   Nitekim büyük evliyalardan Beyazid-i Bestami’ye; “falan uçuyor” de¬mişler, o; “sineklerde uçar” demiş, “suda yürüyor” demişler o; “yengeçlerde yürüyor” demiş, “tayyi mekân yapı¬yor, uzak mesafelere bir anda varıyor” demişler, o; “şeytanda aynı şeyi yapabiliyor, dininizi inanarak yaşayın, bazı gösteri¬lerle dindar olunmaz” demiş.  Müritleri Beyazid’e “postundan (üstünde namaz kıldığı deriden) bir parça ver de, yanımızda taşıyalım” demişler, o; “siz böyle düşünürseniz, postumdan parça alma değil, benim derimi yüzüp içine girseniz yine adam olmazsınız” demiş.( ) Bir huzurunda cezbeye gelip bağırıp-çağıran, değişik hareketler yapanlar için; “çıkarın şu gabihleri (ahmakları) meclisimizden” emrini vermiştir.( )  Gerçek tasavvuf ve tarikatta keramet şart ve gerekli olan bir şey değildir. Nitekim evliyaullâh’ın büyükleri; “El-kerameh, hüvel istikameh” yani keramet hak ve istikamet üzere yürümek ve yaşamaktır buyurmuşlardır.  Sultan lll. Selim kendisi de Mevlevi olduğu ve şeyh Galibi çok sevdiği için bir gün başını onun dizine koymuş ve “Şeyhim Pirimizin (Mevlânâ’nın) bir kerametini anlatsan” demiş bunun üzerine Galip: “Sultanın daha ne ke¬rameti istersiniz. Üç kıtanın hâkimi Osmanlı sultanı benim gibi onun aciz bir dervişinin di¬zine başını koymuş, bundan büyük keramet mi olur” der.( ) Kita¬bımızda sık sık zikri cemili geçen Konya’nın gönül erlerin¬den Hacıveyiszade Mustafa Efendi de öyle dermiş: “Oğlum, bugünün evliyasının kerameti hizme¬tidir.”( ) Gerçek veliler için keramet mümkündür, vardır, buna imanımızda vardır, ama sah¬telerinin, kendini besletenlerin, dini istismar edenlerin, saf Müslümanları kandıranların şerrinden de Allah hepimizi emin eylesin. Gerçek veliler İmam Gazalî döneminde bile o kadar az bulunurmuş ki; o büyük âlim şöyle demiş: “gerçek şeyhi bulsam ayaklarını öperim ama, onlar kırmızı el¬mas kadar nadir        bulu¬nuyor.” Mesnevi şarihlerinin (şerhedenlerin)  en büyük¬lerinden olan İsmail Hakkı Dede’de bunlardan o kadar yılmış ve tiksin¬miş ki, şöyle yazmış:  Destarı kubbe denlûYok dini habbe denlûSurette Hızır ü İlyasSirette azlem-i nâs    Dipnotlar:1- Tahirül Mevlevi, a. g. e. c. 11, s. 849. 2- Tahirül Mevlevi, a. g. e. c. 1, s. 45;   Niyazi Özdemir, “Mevlânâ Gül¬destesi”, Büyükşehir Bel. Yay. no 7, s. 8.    3- Sur Dergisi, sayı, 251, s. 25.  4- Refi Cevad Ulunay, a. g. e. s.194. 5- Ali Ulvi Kurucu, Hatıralar-1, M. E. Düzdağ, Kaynak Yay. 2007, İst. s.207.   

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.