Konya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.52
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2419.3
  • BIST
    9669.67
  • BTC
    66602.83$

KENDİMİZİ TEFTİŞ EDELİM

23 Mart 2016, Çarşamba 08:39

Hz. Ömer efendimizin güzel bir sözüyle cümleme giriş yapmak istedim. İslam’ın Yüce Halifesi ”Bugün Allah için ne yaptın?” sözüyle düşünen bir akla günün her anında her saniyesinde muhasebe içerisinde olması gerektiğini hatırlatmaktadır.

Düşünen bir akıl dedim, çünkü insan, inanan bir mümin, hayatının her safhasını sorgulamak ve hareket kontrollüğü yapmak zorundadır. Bilir ki; kendini gören duyan işiten koruyan gözeten ve kendini yaratan Yüce bir varlığın eseri olduğunu, kul olabilmek için çabalaması gerektiğini, hayatın her anında bunun muhasebesini mutlaka yapmak zorunda olması gerektiğini ve bunun ebedi hayat için ölümsüzlük demek olduğunu.

Okulda sınıfta yaptığım konuşmalarda öğrencilerime hep şunları öğüt olarak hatırlattım. Çocuklar top oynamaya futbola olan sevginizi biliyorum. Nerdeyse boş kalsanız sabahtan akşama kadar bunun peşinde tüm enerjinizi kullanacaksınız. Fakat hayatta top oynamak kadar daha önemli şeylerde var. Yüce Dinimizin ilk emri “oku ”dur. Okumak önce kendinde başlamalıdır. Sizler topun peşinde koşarken harcadığınız enerjiyi ayırdığınız vaktin bir kısmını okumak öğrenmek hayat adamı olabilmek için harcamış olsaydınız hem ders hemde hayattaki başarınız artar ve topyekûn toplumsal eğitim düzeyimize yansır bu durum her alanda mutlak geri dönüş olarak kalkınma düzeyi ve kültürel boyutta insanlık ölçüsü olarak bize ve dünyaya hayırla yâd edilecek bir dönüşümolurdu. Damlaya damlaya göl olursa bu hayırlı birikimlerde sağlam düşüncelerin yolculuğunda ufkumuzu aydınlatır ve gerçek medeniyet çizgimizi yakalar insanlıkta bir seçkinci toplum olurduk”

Tabi bu ifadeleri kullanmak bir vicdan olgusudur. Her kafadan her düşünceden böyle bir tablo, böyle bir öğütler zinciri oluşmayabilir. Bunu beklemekte zordur. Çünkü hemen her şey insanın yetişme tarzıyla ilgilidir. Buna basit bir örnekle yaklaşırsak mademki her küp kendi içindekini dışına sızdırır, insanda öğrendikleriyle uygulamalarıyla sorumluluklarıyla ve örneklik halleriyle vardır. Beyan ve uygulamaya dönüşen bir hal samimiyettir. Olduğun gibi bir eylem ya da göründüğün gibi bir halleşme önce insanın kendine olan samimi değer verdiğinden mülhemdir. Tabi her düzenin kendine uygun anlayış örgüsünde hareket ettiği ve yetiştirmek istediği bir sistem tipi vardır. Fakat bunları sorgulamak, insanın sahip olduğu kendi kimliğindeki varoluşun değerleriyle yorumlamak ve sağlam bir ruh bedene sahip olmakla mümkündür. Duygusal denge sağlıklı yapılanmaya engelse insanın kendini tanıması ve yere sağlam basması kendine uygun bir çizgi oluşturması zordur. Ancak sağlık yapılanmanın kaynağı ne olmalıdır? Akla gelen bu soruya cevap bulmakta her bireyin zaruri görevidir.

Günü birlik gündelik olaylarla geçiştirilen bir ömür aslında yaşanmamış ve gerçeklerden uzak kalmış bir serüvendir. Gerçekler ise kendimize soracağımız ben kimim? Ne olacağım? Ben nasıl buradayım? Sorularına cevap bulmadır. İnsanı yaratan Yüce Rabb’im onu başıboş bırakmamıştır. İnsan kendi başına her istediğini her canının çektiğini özgürlük furyası adı altında işleyemez. Hak olan İlahi çizginin dışında aranan her bir yol, kendine biçtiğin cezalandırmadır. Yani bu cezayı sen kendin için ön görüyorsun. Nefsin arzularını tatmine yönelik her girişim, bedeni hazlara yaslanan her bir durak aslında kendine yaptığın dünyevi bir işkencedir. Ki; Bunun ahiret boyutunu Yüce Rabbim bilir.

Şimdi içinde bulunduğumuz toplumda eğer her sistem kendi ayarında bir kimlik yetiştirmeye çalışıyorsa o zaman bizler bu sorgulama işini daha da bir önemsemeliyiz. Bilinen odur ki; Tüm dünya da çağdaşlık adı altında modernizm diye yutturulan ve sadece insanı ekonomik ve dünyevi boyutta ele alan bir zihniyet ve onun uygulamalarıyla bu gemiye(dünya gemisine ve haliyle de muhatap olan bizzat insana) yol aldırılmak istenmektedir. Fakat bu öğretiler genelleme yapılarak aslında Hristiyan bir kültürün öğreti boyutlarını işler ve misyonerlik faaliyetleri ile dünyevicilik hümanizm rasyonelcilik gibi tamamen vahye düşman argümanlar türetilerek, insanı kendi asliyetinden uzaklaştırma ve kendi inancına düşman etme uğraşısıyla aşılama yoluna gidilir. Bugün dünyamızda tüm batı Hristiyan dünyası kendilerini bir çatı altında, bir şemsiye altında birleştirme çabaları sarf ederken, karşı oldukları İslam dünyasını kültürel fırtınalarla ve akla hayale gelmeyen savaş yöntemleriyle yok etme hayalini bırakmamabağnazlığıyla açıktan düşmanlıklarını sürdürmekteler. Hal böyleyken bizlerin hala batının bu sahte öğretileriyle meşgul edilmemiz ve kendimizden uzaklaştırılmak için, medya ordusuyla bir hizaya getirilmek istenmemiz kendi kültürümüze değerlerimize inancımızla bağdaşır mı?    Bugüne kadar hatta 90yıldır bu zihniyetin topluma karşı batı adına, kendi insanıyla bir savaş konumunda olduğunu kim inkâredebilir? Aklı başında bir insan bir mümin kul niçin batının oyununa gelsin ve dünyasını ahiretini zindan etsin? Madem Rabbimiz akıl ve düşünce bahşetmiş öyleyse bizlerde bu melekeleri niye kullanmayalım. Aklımızı kiraya vermek yerine kul olma bilinciyle hareket geliştirmeyi ve öğrendiklerimizi uygulamaya dönüştürmeyi becerebilmeliyiz. Vaftiz olmayan her kişiyi kendi görüşüyle suçlu addeden bir anlayışın mahsulü olan uygulamaları dayatma yerine, insana insanca yaklaşan ve onu merkeze alan bir anlayışın yol bulması gerektiğini belirtiyor ve “din, can, mal, nesil ve akıl emniyetinin sağlanması ve korunması hususunda ”yönetimlerin üzerlerine düşeni daha bir hassasiyetle bakmaları gerektiğini söylüyoruz.

Sonuç; Vahyin öğretilerinden uzak yetişenler, her kim olursa olsun, ruhunda bunları beslemiyorsa, vicdanında bunların öğretileriyle kendinde bir kimlik oluşturamamışsa, hangi makam ve mevkide bulunursa bulunsun, anne baba da olsalar, çolukçocuğa dakarışsalar, bu toplumda her daim sorumluluk almaktan uzak, maddeperestağırlıklı, dünyeviciliksevici ve aklını ilah edinen, din dışı görüş ve düşüncelerle bağlantılı ve bunlara sempati besleyenlerin sayısında çoğalma olacaktır. Din dışı ve gayri ahlaki yaşayanların sayısının çoğul olduğu bir yerde, akıllar ilah edinilmişse; bunların çarpışmaları ve kavgaları hiç bitmez,huzursuzluk hayatın çekilmez bir parçası olur.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.