Konya
26 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.97
  • ALTIN
    2438.7
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64641.34$

KENDİMİZİ TANIMAK VE AİLE (1)

25 Kasım 2020, Çarşamba 09:11

İşimiz başımızdan aşkın her günümüz sürekli koşuşturmaca, kovalamaca hatta birbirimizle mücadele içinde geçiyor. Keşke her anımız muhasebe ve nefsimizle mücadele içinde geçseydi. Belki o zamanlar kendimizi keşfetmenin de bir yolunu bulabilirdik.

Gündüzleyin koşuşturmacalar akşamda televizyona olan teslimiyetle devam ediyor. TV öyle bir cazibeli ki, öyle bir mıknatıs gücünde ki misafir olduğu her evde başköşede yer alıyor ve hep onun dediği şekilde yol çiziliyor nedense?

Biz ,en büyük sıkıntıyı iyi bildiğimizi zannettiğimiz bildiklerimizden gördük,Onların halleri; kendi durumlarını gözleri önüne, net bir şekilde koyamadığından her yaptıkları her amelleri ziyadesiyle nefislerine şirin gözüktü.Küçük yollu ikazlara bile nefsani benler ağırlığını koydu.Aldırış edilmeden yolumuza devam dedik.Uzun ince zarif bir yoldu.Ve biz merkeze kendimizi aldık,hatasız yolumuza devam ediyorduk.Her dediğimiz alkış tufanı ile karşılanıyordu.Bol kese politikacıları gibiydik.Ne de olsa biz bilinen biriydik..!

Ama ;ya incittiğimiz insanlar..! ya lüzumsuzca  kırdığımız kalpler...! ya bozduğumuz moraller…! Ya ağır basan benlik duygusu…!,Onlar ne olacak? Onların tamiratı nasıl olacak? Aslında bizler birer hiç iken, hiç düşündük mü? Bunların nasıl bir haleti ruhiye içerisinde durduk yere temcid pilavı gibi ortaya konulduğunu?  Ne yapılmak istenildiğinin farkında mıyız?

Sanal âlem dediğimiz sırçalı köşk bizi bir yerimizden ve dahi yüreğimizden öyle tutup etkiliyor ki hepimiz öylesine dünyevileşip ahret duygusunu ve ölümü az düşünür olduk ki her şeyin ölçüsü maddiyat olarak tescil edildi. Kabullendik yaşadığımız gibi hayatı. Oysa laf söylemeye gelince birer âlim kesilir İslam imandan ahlaktan dem vurur ve üstümüze hiç toz kondurmaz sütten çıkma ak kaşık oluverirdik her an. Kendimize bile saygı gösteremiyorduk. Söylediklerimiz hallerimizle örtüşmüyor tutsak olduğumuz nefis bizi sımsıkı yakalamış ve artık bizi olmaktan çıkarak hepimiz birer ben’e dönüşmüştük.

Çıkarımız menfaatimiz servetimiz rahatımız varlığımız sağlığımız her şeyin ötesindeydi. En ufak menfaatimize halel gelse gözümüz kimseyi görmez etrafımızı kırar geçirir hallaç pamuğu gibi atardık her bir şeyi.

Yaşamak yerine rol yapmayı tercih ettiğimizden çakma bir sanallık artık hayatımızın vazgeçilmezi olmuştu. İnsanlara şirin görünme, kibir, gurur, kin ve nefret duyguları beynimizi ruhumuzu bir ağ gibi örmüş, hayatımız artık rüzgâr eken fırtına biçer bir hale dönüşmüştü. TV lerde yaşananlara dört elle sarıldığımızdan kendi gerçeğimizi yaşayamaz hale geldik. Değer dediğimiz ne varsa hepsi birer birer inanç ve ruhumuzdan/ ayaklar dibine serildi.

Rüzgâr ekip fırtına biçince düşüncelerimizden soyutlandık, aile hayatımızda bu aralar çokça yara aldı. Aile hayatının dağınıklığı topluma da olumsuz şekilde sirayet etti. Toplumda soygun, vurgun, rüşvet, kapkaç, gasp, boşanma, uyuşturucu, fuhuş, intihar fırtınaları dinmek bilmiyor, her bir şeyimiz ayaklar altında eziliyor.

Aile mefhumu önemsenmiyor artık. Bölüne bölüne o koskoca çınarlar ortadan kayboldu. Çekildiler birer birer köşelerine. Küçüldükçe yalnızlaştı aileler. Herkesin derdi kendi çapında bireysel atom bombaları haline gelmişti yüreğimizde. Kimseyle paylaşmaya korktuğumuz kendimiz bile artık kendimiz olmaktan çıkmış ve kendimiz kendimizden uzaklaşır olmuştu. Bu nasıl bir haldi böyle akıl alacak gibi değil. Ne ara biz böyle olduk. Düşünün bu kutsal vatan topraklarında İslam için canını, cananını, malını, varlığını her şeyini ortaya koyan bu mübarek toprakların İslam ruhuyla yoğrulmuş insanları, nasıl oldu da bu hallerinden terki kendilerine uygun görüp, inançlarına ters düşüp yol haritaları bozulma pahasına her şeylerinden vazgeçmişlerdi.

Şimdi bu problemler kangren haline gelmiş ve daha çok kesimi etkilemeye başlamıştır. Zengin fakir fark etmiyor, her kes bu cenderenin içinde ya kendini muhafaza etmeye ya da suyun akışına bırakıp kuru kalabalıklara duçar olmaya devam ediyor.

Peki, yok mu hiç kurtuluş reçetesi? Olmaz mı, tabiî ki var elbette.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.