Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.55
  • EURO
    34.90
  • ALTIN
    2423.9
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    64239.048$

KENDİMİZE GELMEMİZ İÇİN (1)

09 Eylül 2020, Çarşamba 09:13

Acısıyla tatlısıyla bize ait tarihimizin detaylarını bir nefes gibi içimize çekip vicdani süzgecimizden geçirerek özümüze uyarlı ve değerlerimizi ön plana çıkaran halleriyle donanmalı hale gelmeliyiz. Şu an içinde bulunduğumuz durumun istiklal harbinden farkı yoktur. Kuşkusuz o dönemlerde saldıranları yapanların torunları yine aynı manevra ile üstümüze gelmeye başladılar.

Sayfalarımıza baktığımızda hep iki asırlık son dönemde çekilen çileleri bize yaşatılan karmaşaları düşmanların emelleri için oynadığı oyunları tarih resmediyor lakin bu çirkinlikleri farklı yorumlayarak düşmanı cici ve kurtarıcı gibi görenler hatta gösterenler bile olmuştur. Bu durum elbette dikkatlerden kaçmayan ve batılılaşma çığırtkanlıkları ile halkımız üzerinde dikte ettirilen jakoben baskının tezahürleri olarak ortaya çıkan çoğu resmi tandanslı uygulamalardır.

Batı medeniyeti adı altında halka uygulanan dayatmalar devrimci-inkılâpçı maskesi ile normal ve olağan durum olarak lanse edilirken sahip olduğumuz değerlerin batı kimliği ve kültürü karşısında değersizleştirilme çabaları halkı dinden soğutma ve uzaklaştırma politikalarına zemin hazırlamak için besbelli seçilen planlı hareketler manzumesiydi.

Toplumsal direnci kırmak için kurulan baskı ve dayatma enstantaneleri, terör havası içinde sunum yapılan devrim adı altındaki batılı yasalar, üstümüzde başımızda zihniyetimizde geçmişin izlerinin silip süpürülmesi için yıkanmış beyinler, tek tip ve yeni bir tip ulus anlayışı, geçmişe ait izlerin korkunç bir karalama ve komplo oyunlarıyla dışlanması, resmi çerçevenin bu meyanda halk üzerindeki yönetimsel vaziyeti, zaten savaştan yeni çıkmış ve insanlarının büyük bir bölümünü savaşlarda şehit veya gazi vermiş ve açlıkla mücadele veren halka karşı vergilerin aşırılığı vs. yukarıda olan bitenle değil de kendisiyle uğraşan bir zorunluluğa ittiğinden halk & köylü sadece karnını doyurmaya, vergisini vermeye ve emirlere uygun yaşamaya devam ettiriliyor, nihayetinde üst tarafta olan bitenden pek de oralı olmuyordu. Çünkü geçmişten gelen bir devlet geleneği vardı zihniyetimizde ve eleştirmek yerine boyun eğerek yaşamak daha makbuldü.

Dünya da resmi tarih anlayışı ile özel tarihçilerin yazdığı birikimler arasında zihniyet bakış ve resmediş açısından büyük yorum farkları bulunmaktadır.

Belki bu konuda bizden başka böyle toplumda yoktur diyebilirim. Bugün toplumsal mana da ayrışmalar ve bakış açıları arasında makas gittikçe aralanıyorsa sebebi bu son iki asırlık tarihin içeriklerinin gerçek özüyle bilinmemesinde yatar. Hatta bazı olaylar da gizli saklı arşivlerde tutulmuş ve bilinmesi uygun görülmemiştir.

Örnek verecek olursak Lozan imzalandığında meclisteki çoğunluğun aldığı tercih kararı ile maddelerin 25 yıl boyunca halka açıklanmaması kararı çıkmıştır. Burnumuzun dibindeki irili ufaklı bize bir nefes kadar yakın olan adalar denizindeki kıyımızla irtibatlı ve tamamen doğal olarak Anadolu toprağı olan adaların hangi hak ve hangi akılla yunana peşkeş çekildiğini aklıselim üzere açıklayabilecek bir babayiğit var mı?

Bu ve buna benzer daha nice olaylar vardır ki, zafer kazandık diye resmi ağızdan nitelendirilip bugün meyvelerinin nasıl da tepemizde demoklesin kılıcı gibi sallandığını görmek düşünen akıl sahipleri için bir vicdan sızlamasını ve göğsünden bir iç geçirmesini ah ederek inlemesini dudaklarını ısırmasını sağlamaktadır. Nasıl bir akıl ki nasıl bir zafer ki adalar denizi elimizin altından kayıp gidiyor ve mağlup olan Yunana tevdi ediliyor.

Tarihimizin doğru dürüst kabına konulması ve milletin paydaşlarının birbiriyle barışması ve ilelebet ebediyen selamete ermesi için nasıl ki mızrak çuvala sığmazsa bu doğru gerçeklerin üzerindeki kara bulutlarının dağılması gerekir. Doğruya doğru yanlışa yanlış diyebilmenin ve etki tesir altında kalmadan eleştiri yapabilmenin kısaca tarihimizle kendimizle gerçekten yüzleşebilmenin zamanı geldi de geçmektedir.

Zengin olan bir mirasın öz kaynaklarımız olduğunu milletin damarlarını oluşturduğunu içinde akan sıvının ise inancımız töremiz ve değerlerimiz kültürel kaynaklarımız olduğunu idrak etmeliyiz. Nasıl bir yabancı bizim zihnimize ipotek koymaya kalksa bizim ona karşı verecek bir milli kültür heyecanımız ve kimliğimiz olmalıdır.

Organizmanın köküne salınan zehir farkındalık oluşturup kurutmak için tedbir alınmadığı müddetçe yani batılıların bizim bir araya gelmemize engel olacak şekilde, inancımız üzerinde onların oynamasına imkân verdiğimiz müddetçe bizim üzerimizdeki hegemonyaları asla bitmeyecektir. Batıya kukla ve uşaklık yapmak isteyenler mutlaka çıkacaktır, lakin halkımızın kahir ekseriyetinin böyle olmadığını söylemek isterim.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.