Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    35.03
  • ALTIN
    2429.9
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    64300.38$

KEFENİN CEBİ VARMI (1)

07 Nisan 2021, Çarşamba 08:22

Hepimiz bu soruya tabii ki “yoktur”diye cevap veririz. Lakin hayat sahnesindeki yaşantımızı gözden geçirme gibi bir yükümlülüğe de pek oralı olmadan geçip gideriz. Halbuki”Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifa ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet olan (Kur’an) geldi. Yunus:10/57 Ayeti kerimesi yaşantımız ve muhasebesimizin özünü teşkil etmelidir. İnananların ruhlarındaki çalkantılar onların karar verme mekanizmalarını da etkiler. Bir toplum inandığı gibi mi yaşıyor yoksa yaşadığı gibi mi inanıyor? Bu soruyu kişi/mümin içinde sorabiliriz. Çünkü inandığı gibi yaşamak başka, içinde bulunduğu ortama ayak uydurup yaşadığı gibi hayatı renklendirmek /inanmak başka başkadır. Bir toplumda ekonomik yönden durumu gidişatı ekonomik verileri iyi olanlar da vardır, olmayanlar da vardır. Ama toplumda yaşayan herkesin birbirine ihtiyaç duyduğunu/muhtaç olduğunu da unutmamak lazım. Yani zengin olsan da ekonomik yönden az gelirli olsan da kazanç durumuna göre kendini istikamet üzere ayarlayabiliyorsan ve gidişatını bu yönden bir kıstas üzere yürütebiliyorsan o zaman senin bakış açın imani derecenin göstergesinde sevk ve idare ediliyor demektir. Bunu takip eden ve istikametini bu yönde şerh eden inandığın dini değerlerdir. Şayet insan laik bir ukbanın cereyanın da kendini hafiften rüzgârlara kaptırıp uçuşa geçmiş ve ayakları yere değmiyorsa o zaman zan altına girmeden kimsenin kalbini yarıp içine bakmadan diyebilmeliyim ki; insanlar asla kendilerini muhasebe etmekten geri kalmayıp, vazifeleri gereği kendilerini kontrol etmektir, çünkü kendilerinin ne yaptığını her an bilen gören ve gözeten Allah olduğunu akıllarından çıkarmamalıdırlar.

Allah’ın kendilerini sayısız nimetlerle donattığı insanlar eğer din dışı bir tutum ve tavırlar içerisine girer ve dahi din karşıtı söylem ve eylemleri pervasızlık gösterirlerse onlara hatırlatmamız gereken şey kefenin cebi olmadığı meselesidir. Zengin olmak refah ve bolluğa kavuşmak şımarmak demek değildir. Aksine onları verenin Allah olduğunu bilerek cehalete kapılmadan rehavetin kendisine sunduğu gevşekliğe bulaşmadan akıllıca hareket etmek ve dinin emir ve yasaklarına riayet etmektir.

Mevla’mız şımarıp haktan uzaklaşanlara isra suresi 16.ayeti kerimesinde”Biz bir memleketi helak etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına itaati emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz” buyurmaktadır.

Sözü Allah’tan daha güzel kim söyleyebilir? O yarattıklarını daha iyi bilir. İmtihan içinde olduğumuzu bir anlayabilsek ve ölüm bizi yakalayacak gün gelince kefenin cebi yok bir diyebilsek bir kanaatkâr olabilsek ve adımımızı inancımız doğrultusunda samimiyetle bir atabilsek yaşadığımızın anlamını bir anlayabilsek o zaman hayatın tadı ve lezzeti daha farklı olacaktır.

“Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır.” (Ali İmran: 14)

Biz insan olarak genelde toplumdaki zenginlere gıpta etmişizdir. Belki de özenti duyduk ve imrendik onlara. Nasıl kazandılar? Neyle zengin oldular? Haram helal hudutları var mıydı? Gibi soruları yöneltmeden sadece nefsimizin isteği ile özenti ile onlara gıpta ettik. Toplumun genel göstergesi ise nedense hep zengin ve sosyete zümre tabir ettiğimiz insanları örnek gösterme yarışı içerisinde bulunuyorlar. Bunun enli örnekleri tam kapitalizmin uygun koşullar bulduğu onların hayat mektebinde geçmektedir. TV ve medya da ballandıra ballandıra kimin eli kimin cebinde demeden kim kiminle hangi kimlikle yanında yaşıyor demekten imtina edercesine bu hayat tarzını insanlara özendirmekle meşgul. Zannediliyor ki hayat bunların çizdiği çerçeveden ibaret. Hâlbuki bu şekilde değil elbet. Lakin kapitalizm ve seküler yaklaşımın egemen olduğu kesimlerde hayat böyle lanse edilmektedir. Yani inanılır ki onların nezdinde toplumdaki zenginler ekonomik yapıyı güçlendiren canlandıran ve devam ettiren unsurlardır, yine inanırlar ki bunlar sayesinde ancak çağdaş yaşam anlayışı toplumda yer bulur ve renklendirilir.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.