Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.55
  • EURO
    34.90
  • ALTIN
    2423.9
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    64239.048$

KAYBETTİKLERİMİZ VE “UMUT TÜKENMEZ”

29 Mayıs 2020, Cuma 10:13

Ramazan’ın ilk günleriydi.

Telefonumda cevapsız bir arama gördüm.

Arayan kişi belliydi.

Benim ‘Abi’ dediğim insanlardan birisiydi.

Kendisini hemen aradım ve ‘Abi nasılsın? Oruçla aran nasıl?’ diye sordum.

Kısık ve buğulu bir sesle “Ali Riza’m ben iyi değilim hastayım” dedi.

Oysa  ramazandan önce  önemli bir rahatsızlığı yoktu. Olsa haberimiz olurdu.

Yıllar önce kalbine stent uygulanmıştı. Bir miktar da şekeri vardı.

Fakat hiç belli etmez ve önemsemezdi.

Yemeğini yerdi. Belli zamanlarda bizim özel işlerimiz için kullandığımız büroda oturur etliekmek yerdik. Etliekmeği yedikten sonra vazgeçilmezimiz olan baklavaya yan gözle bakar ve yanaşmazdı. Israr etmemiz üzerine “Siz yiyin arkadaşlar” der ve tatlı bahsini  kapatırdı.

Yemekten sonra  bizi bir araya getiren esas mevzulara geçer ve koyu bir sohbete başlardık.

Bizim yaptığımız bir kültür sohbetiydi.

Bazen masanın etrafında 7-8 kişi bazen de 8-10 kişi olurduk.

O kahve içmezdi.

Çayı da çok az içerdi.

Oysa çay ve kahve o sahbetlerin en cömert ikramlarıydı.

Bizimkilerin bazen 3-4 defa çay  demlediği olurdu.

Felsefe Profesörü Muammer Muşta,

Avukat Ali Uğur Gündem,

İbrahim Altay,

Nebi Uysal,

Seyit Emiroğlu,

Mustafa Bakmaz,

Abdullah Ceran,

Süleyman Bayrakçı bizim yaptığımız kültür sohbetlerinin yıldızlaşan isimleriydi.

Bu insanların her biri tam bir kültür deryası ve ayaklı  kütüphane  gibiydi.

Profesör Muammer Muşta ile avukat Ali Uğur Gündem’in hayatlarında 10’ar bin kitap okuduğunu  yakın dostları  iyi bilir.      

Ali Uğur Gündem’e özel bir paragraf açmak istiyorum. Üstad bu şehirde bana okumayı öğreten adam oldu. Bizim ortaokul ve lise yıllarımızda kendisi Edebiyat ve İngilizce  derslerimize girmişti. O yıllarda Yahya Kemal Beyatlı, Cemil Meriç, Nurettin Topçu, Mümtaz Turhan, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi Türk edebiyat ve fikir dünyasının önemli yazarlarının eserlerini okumamızı sağladı. Bazen de kendisi piyasaya yeni çıkan bir kitabı alır, imzalar ve bana  hediye ederdi.

Ali abinin bir özelliği de Cemil Meriç’i çok yakından tanıyor olmasıydı. Meriç’le özel dostlukları vardı. Onun gibi profesör Muammer Muşta’ta da,  Cemil Meriç’e istanbul’da okurken özel asistanı diyebileceğimiz düzeyde yakın olmuştu.            

Bizim kültür sohbetlerinin diğer konukları da çok ama çok donanımlı ve okuyan insanlardı.Cumartesi gününe özellikle denk  getirdiğimiz sohbetler saatlerce sürer ve çok  farklı bilgilerle akşam saatlerinde sona ererdi.

O, 1947 doğumluydu.

Konya İmam Hatip mezunuydu.              

İmam Hatibi bitirdikten sonra  İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nü bitirmişti.

İmam Hatip’te  okurken  İbrahim  Altay’la sınıf arkadaşıydı.

İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nde okurken de İbrahim Altay’la hem sınıf hem de sıra arkadaşı olmuşlardı. Aynı evde de kalıyorlardı. Altmış yıllık arkadaş ve dosttular.Sonraki yıllarda Konya’da bir takım ortak işler de yaptılar.

Yazının başına dönelim..

Ramazanın ilk günlerinde rahatsızlandığını ve hastaneye yattığın telefonda söyledi bana.

Zor konuşuyordu ve sesi çıkmıyordu.

‘Abi ne oldu?’ dediğimi hatırlıyorum.

Şekeri vardı ama en önemlisi kalp yetmezliği meydana gelmiş ve bu yüzden hastaneye kaldırılmıştı.

Dedi ki :”Rahim abinin (Özkaymak) cenazesine gittin mi? Ben hastanede olduğum için gidemedim.”( Kendisinin Rahim abi ile akrabalığı vardı.)

Sonra “Hastanede olduğumu arkadaşlara söylemedim. Kimsenin haberi yok” dedi. Tabi bir kaç gün sonra onun hastalığından bütün arkadaşlarının haberi oldu.

Kendisiyle yaptığım bu konuşmadan sonra Muammer Muşta Hocayı, Seyit Emiroğlu’nu aradım ve şunu söyledim.. ‘Adil abiden her an kötü bir haber alabiliriz.’

Bu konuşmanın üzerinden 10 gün geçti ve Adil abi vefat etti.

Beyaz saçlı, beyaz sakallı adam ramazan ayının ortalarında hakk’a yürüdü.

60’lı, 70’li yıllarda Konya siyasetine damgasını  vuran ve o yıllarda Adalet Partisi İl Başkanlığı yapan, sonraki yıllarda Ziraat Odası Başkanlığı yapan  Ova Tuzun sahibi Hamdi Küçükbezirci’nin oğlu Adil Küçükbezirci abi sessiz  sedasız bir şekilde  aramızdan ayrılıp gitti.

Son derece beyefendi ve naif bir insandı.

Nurlar içinde yatsın. Allah Rahmetini esirgemesin.

PROF.DR. ZEHRA AKPINAR’IN VEFATI  

Ramazanın 3. Haftasıydı.

İkindin vaktinden sonra telefonumuz çaldı.

Arayan Prof Dr.Muammer Muşta’ydı.

Ve.. Bir acı haber daha “Ali Rıza, Seyit’in yiğeni Zehra vefat etmiş.”

Prof.Dr.Zehra Akpınar Nöroloji Profesörüydü ve Meram Tıp Fakültesi’nde görev yapıyordu. Bir müddettir hastaydı ve tedavi görüyordu.

Zehra Hoca’nın anne tarafından dedesi rahmetli Mehmet Emiroğlu milliyetçi ve muhafazakar bir insandı. İbadet ehliydi. Hayatta kibir ve gururu hiç tanımayan insanlardan birisiydi. Dindarlığını dünyevi heveslere sermaye yapmadı. Her zaman olduğu gibi göründü ve göründüğü gibi de bir hayat sürdü. Rahmetli önemli bir kesimin kanaat önderiydi. Oğlu  ve kızları da sade ve samimi bir hayat sürdü. Oğlu Seyit Emiroğlu eğitimci olarak hayatını sürdürdükten sonra akademisiyenlikten  emekli oldu ve  mütevazi bir hayatı tercih etti.       

Prof.Dr.Zehra Akpınar Zümrüt Apartmanı faciasında kıl payı ölümden kurtulmuştu. Nasıl diyeceksiniz? Zehra Hanımın erkek kardeşi  Zümrüt Apartmanında oturuyordu.  Bütün aile zümrüt Apartmanı’nda bayramda akşam yemeğ i için kardeşi  Ali Akpınar’ın evinde  toplanmıştı. Zehra Hoca bir ara başı ağrıdığı için ağrı kesici almak üzere dışarıya çıkmıştı. Eczaneden ilacı aldıktan sonra eve dönen Zehra Hoca  Zümrüt Apartmanın  yerle bir olduğunu görmüştü.Koskoca bina yere yapışıp kalmıştı.

Zehra Akpınar Hoca tam 10 yakınını başta babası, annesi, kardeşleri, enişteleri ve yeğenleri olmak üzere Zümrüt apartmanı’nda kaybetmişti. İyilik meleği Zehra Hocanın  yüreği o büyük acıya uzun yıllar dayanabildi. Sonra hastalandı. Bir süre tedavi gördü. Dayısı Seyit Emiroğlu’nun söylediğine göre yakalandığı hastalıktan dolayı öleceğini biliyormuş. Seyit abi bu olayı anlatırken “Umut tükenmez” Zehra öleceğini bildiği halde her türlü tedavi  yöntemine başvuruldu” demişti.                              

Ve.. Nöroloji Profesörü Zehra Akpınar’da ramazanın 2. haftasında hayata gözlerini yumdu.

Etrafına  ışık saçan gözleri ve çocuksu bir yüzü vardı.

Henüz 62 yaşındaydı.

Fakat ölümün yaş sınırı yok.                                                                                                                                    

Zümrüt Apartmanı’nda kaybettiği  10 yakınının yanına bu dünyayı  bırakıp gitti.Hayatta dayanılması zor ve  en ağır acıları yaşadı.

Allah rahmet  eylesin. Cennet mekanı olsun.

Ramazan’da kaybettiğimiz iki  tanıdığımızı yazdık.

Daha nice insan nice yakınlarını ve tanıdıklarını kaybetti.

Allah onlara da rahmet eylesin.

Her ateş düştüğü yerde iz bırakıyor.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.