Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2423.2
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    64096.99$

Kanaat Eden Aziz Olur

23 Mart 2020, Pazartesi 08:44

Dünya nimetler deryası olup, bu nimetleri elde etmek için mutlaka çalışmak şarttır. İnsanoğlu hayatında huzur ve mutluluğu yakalayabilmesi için hırsın yıkıcı etkilerinden kurtulup kanaat sahibi olması son derece önemli bir gayrettir. Çünkü kanaat, dünya malı yüzünden gelebilecek birçok belâ ve musibetlerden sahibini muhafaza etmektedir.

Ancak insanlar iyi bir kanaat eğitiminden geçirilirlerse; o takdirde kanaatle kontrol altına alınan hırs kendilerine zarar vermeyeceği gibi, maddî ve manevî yönden gelişmelerine de olumlu yönden katkı sağlar. Çünkü kanaat eden aziz olur ve sahibine öyle bir izzet bahşeder ki onun gönlüne hiçbir dünyalık muhabbeti giremez.        

Müminlerin kanaatkâr olmalarının tavsiye eden Sevgili Peygamberimiz, kanaatkârlığı iffet, tokgözlülük ve gönül zenginliği olarak tarif etmiş, asıl zenginliğin mal çokluğunda değil, gönül zenginliğinde olduğunu beyan etmiş, bu özelliğe sahip olan kişileri övmüş ve kanaatkârlığı şükrün en ileri derecesi saymıştır.

İslâm, madde ile mânâ, ruh ile beden, dünya ile ahiret arasında hassas dengeler koymuştur. Yerde ve gökte ne varsa hepsi insan için yaratılmış ve onun emrine verilmiştir. Normalde hayır ve şerle imtihan, insanın manen ve maddeten yükselmesine, günahları terk etmesine, sabır ve şükür eğitimine vesile olur.

Nimetlerle imtihan olmak, sıkıntılarla imtihan olmaktan daha zordur. Servet, Şehvet ve Şöhret karşısında dik durabilmek herkesin harcı değildir. İmtihanı kazanmanın formülü: nimete şükür, musibete sabırdır.

Mühim olan bu imtihanın farkında olmaktır. Her şeyin Allah’tan geldiğine inanmak acıları tatlılaştırır, üzüntüleri sevince tebdil eder.

Kanaat, insanı delaletten koruyarak istikamet üzere devam edebilmesini kolaylaştırırken, imanına ve maneviyatına kuvvet vererek metanetini artırır. Cenâb-ı Hakk’ı ve kullarını daha çok sevebilme ve yardımlaşma olgunluğunu kazandırır.

Dinimiz, dünya ve ahiret mutluluğu için çalışmayı farz kılmıştır. Şu halde, Mevlâ’nın hoşnutluğunu kazanmak için çalışmalıyız. Çünkü insan, dünya ve ahirette kendi amelinin karşılığını görecektir. Nitekim bu gerçek, Kur’an-ı Kerim’de: “Doğrusu insanın eline geçecek olan, kendi çalışmasından başkası değildir”( Necm, 39.) şeklinde ifade olunmuştur.

Mevlâna hazretleri ne güzel söyler; “Allah’ın, has kullarını davet ettiği kanaat ziyafetinden uzak kalan kimse, padişah bile olsa dilenci gibi açgözlüdür. Sen, Allah’ın verdiklerine razı olmadıkça, rahat etmek, kurtulmak ümidi ile nereye kaçsan, orada karşına bir afet çıkar, bir belâ gelir sana çatar.” (Mesnevî, c. II, beyt: 588-590)

Yüce Rabbimiz Kur’an’da, bizim; hem dünya hem de ahiret için çalışmamızı emrediyor.

Kasas Sûresi’nin 77’inci ayetinde: “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu ara. Ama dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et...” buyurulmaktadır.

Peygamberimizin şu hadisi şerifleri, bu konuyu çok güzel açıklamaktadır:

“Sizin hayırlınız; ne dünyasını ahireti için, ne de ahiretini dünyası için terk edendir. Her ikisi için de çalışandır.”(Cami’üs-Sağir, c.2, S.116.)

“Hiç kimse, elinin emeğinden daha hayırlı lokma yiyemez.”( Buhari, Büğû, 15.)

“İki gününü birbirine eşit geçiren aldanmıştır.”( Keşfu’l-Hafa, c.2, s.123,H.No:1406. )

“Amellerin en üstünü, helal kazanç sağlamak için çalışmaktır.” (Feyzül Kadir, c.2, s.26, H.No:1238.)

İster fakir olsun ister zengin, kanaate sahip olmayan kimseler dünyanın cazibesine kapılır, âhiret hazırlığını unutur ve iki cihanda da kaybedenlerden olurlar. Atalarımız, "Ne ekersen onu biçersin” sözüyle çalışmadan, bir şeye sahip olmanın mümkün olamayacağını ifade etmişlerdir. İbni Haldun da: “Hayvanlar ihtiyaçlarını çevrelerinde hazır bulurlar. İnsanlar ise, üretmek zorundadırlar.” diyor ve çalışmaya dikkat çekiyor.

İhtiyacını Yaratıcısına değil de kullara açan bir kimse, fakirliğini daha da artırmış demektir. İffetli davranıp da Allah’a yalvaran kimse ise zenginliğin kaynağını bulmuştur. Nitekim Resulullah şöyle buyurur:

“Dilenmekten sakınmak isteyenleri Allah iffetli kılar. Halka karşı tok gözlü davranmak isteyenleri de Allah, insanlara muhtaç olmaktan kurtarır.” (Buhârî, Zekât, 18)

Dünyanın geçici menfaatlerini elde etmek, bir mü´min için ulaşılacak bir gaye ve hedef değildir. Mü´mininin asıl gayesi ebedî ahiret hayatını kazanmak olmalıdır. Gönülden Muhabbetlerimle…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.