Konya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.38
  • EURO
    35.01
  • ALTIN
    2325.8
  • BIST
    9079.97
  • BTC
    70443.01$

KADER - KISMET - TALİH – ŞANS(2)

13 Nisan 2018, Cuma 08:24

Bence en güzelini ve en özlüsünü şu şair söylemiş. Ger­çekten dünyada insan her zaman her yerde, her hâl ü kârda is­terse üzülecek, kederlenecek bir sebep de bulur, memnun ve mesud olacak şeylerde bulur. Hani adam demiş ya; “çorabım yok diye çok üzülüyordum. Çorap giyecek ayağı olmayan bir adamı görünce Allah’a binlerce defa şükrettim”

Mihnet-i zevk etmededir âlemde hüner,

Gam-u neşât-ı felek böyle gelmiş böyle gider.

Gerçekten öyle. Emrinde ordular, hazineler, hizmetçiler, beyler, paşalar olan koskoca bir Osmanlı mülkünün sahibi ve sultanı olan, Fatih’in babası 2. Murad’ın sözlerine kulak verir­sek konu daha iyi anlaşılır:

Ey Felek dâim  beni  sen nâmurad   etmek   neden

Beni gam-gin eyleyip ağyârı şâd etmek neden

Gâh olur devrân bize mihr ü vefâlar gösterir

Gâh döner her lütfuna yüz bin cefâlar gösterir

Dünyadaki huzursuzlukların kaynağının ekseriyeti maddi­yattan olduğu için Ziya Paşa; “bu altın ve gümüşte ne var ki herkes ona taparcasına kıymet veriyor, hâlbuki hepsini ölürken bırakıp gidiyor” diyor tabii ki bunu bizim gibi değil de veciz bir şekilde şöyle ifade ediyor:

Dehrin ne safası var acabâ sîm ü zerinde

İnsan bırakır hepsini hîn-i seferinde

Seyr etti hevâ üzre denir taht-ı Süleyman

Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde

Dünyada huzurlu olabilmek için, kadere rıza gösterip, tes­limiyetçi olmak gerekir. Olunmadığında zaten yapılabilecek bir şey yoktur. Şair durumu ne güzel açıklar:

Ama ne çâre hükm-i İlahi yerin bulur

Kan ağlamak müfid değil, olacak olan olur                

Rûhi

Atalarımız; “Talihi yaver olanın, horozu yumurtlar” de­mişler gerçekten öyle. Şu misallere bakılınca sözün ne kadar doğru ve muknî (ikna edici) ol­duğu anlaşılır:

Kolombiya'da 4270 metre yükseklikten bir uçak düştü, 51 kişi öldü, sa­dece Erika isimli 9 yaşında bir kız çocuğu kolu kı­rılarak kurtuldu.(1)

ABD de bir kadın uçaktan düşer diye çok korkarmış. Bu korku sebebiyle kocasının uçak biletini iptal ettirip, gideceği yere arabayla göndermiş ve bir müddet sonra televizyonda ko­casının gideceği uçağın düştüğü anons edilmiş, kadın kocamı kurtardım diye sevincinden hoplamış, ama haberin devamında “uçak şu plakalı aracın üstüne düştü, araç sürücüsü de öldü” deyince sevinci kursağında kalmış. Hani şair diyordu ya: “Ola­cak olan olur.”

Memleketimizde de benzer ve ibretli kazalar olmaktadır. Ekim 1997 yı­lında Karapınar yakınlarında bir yolcu otobüsünün içinde 48 kişi yanarak öldü. O otobüsle memleketine gelmek isteyen, yalvarıp yakarmasına rağmen bilet bulamayan bir üni­versite talebesi, haberi duyunca kendi adına sevinmiş, ama aynı saatlerde kaza yapan bir belediye otobüsünün içinde o da can ver­miştir.

Şu haber de ne kadar çarpıcı ve ibret verici: “7 Kattan dü­şen Özgür isimli küçük bir çocuğu o anda yoldan geçmekte olan Murat Vural havada yakaladı ve hiçbir şey olmadı.”(2)    

İbrahim Arıkan “Harp Hatıralarım” isimli kitabında şöyle bir olay anlatır: “Galiçya’da Almanların safında savaşıyorduk. Bir ara verilen bisküvileri ye­mek için mangamdaki arkadaşlarla bir araya geldik, elimdeki bisküvi kutusu düştü ve yamaç bir yer olduğu için hızla aşağı doğru yuvarlandı, arkasından bende koştum, birkaç saniye sonra arkadaşlarımın arasına düşen bir top mer­misi hepsinin şehit olmasına sebep oldu, ben bu vesi­leyle kurtuldum.”(3) İran’ın meşhur şairi Hafız ne güzel söyle­miş: “Hiçbir yiğidin kaza ve kader okuna karşı kalkanı yoktur.”  Bu konuyu fazla uzattık gibi, şu fıkralarımızı anlatıp bitirelim: 

Kanuni Sultan Süleyman’ın biricik kızı Mihrimah Sultan evlilik çağına geldiği için, münasip bir damat adayı aranmakta, üst düzey bürokratlar gözden geçirilmektedir. Birisi Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa’yı teklif eder. Paşanın düşmanları, çekeme­yenleri derler ki; “onda cüzam hastalığı var” Kanuni he­kimleri çağırır ve bir kişide cüzam hastalığının olup olmadığı nasıl belli olur diye sorar. Onlar derler ki; “o hastalığa müptela olan kişi­nin sırtında bit yaşa­maz, eğleşmez” Hemen gizlice bitler topla­nır, gizli ulaklarla Diyarbakıra gön­derilir, yine gizlice Paşanın sırtına salınır, birkaç gün sonra bitlerin yaşadığı tespit edilince, konunun iftira olduğu anlaşılır ve düğünleri yapılır ama şairde taşı gediğine koyar:

Olıcak bir kişinin bahtı kavî talihi yâr

Kehlesi dahi mahallinde anın işe yarar

Yani: Bir kişinin talihi ak, bahtı yar olursa, biti bile yerinde onun işe ya­rar.(4)

Oldum olası tasavvuf erbabı ile, medrese erbabı yani pozi­tif ilim sahiple­rinin yıldızı hiçbir dönemde barışmamış, tarih bunların birçok kavgalarına şahitlik etmiştir. Medreseden ye­tişme, divan şairi aynı zamanda Şeyhülislam olan ve çok güzel şiirleri bulunan Şeyhülislam Yahya ile, yine Osmanlı tari­hinde çok popüler bir şair olan, Yunustan sonra en çok ilahileri beste­lenip, tekkelerde, ayinlerde okunan Niyazi Mısrî hiç geçine­mezlermiş. Şeyhülislam Mısrî’yi Padişaha şikâyet edip, Limni adasına sürdürmüş. Kader bir müddet sonra da Şeyhülislamın azledilip aynı adaya sürülmesine vesile olmuş. Üstelik aynı evin alt katında Mısrî, üst katında da Yahya Efendi oturmak duru­munda kalmışlar. Eski insanların düşmanlıklarında bile bir ne­zaket, bir nezahet olur­muş. Bir gün Şeyhülislam, Mısrî’ye; “bak burada bile senin fevkindeyim (üs­tündeyim)” diye takılmış. Mısrî’nin cevabı da enteresan olmuş: “Tebbet sûresi de İhlâs suresinin üstünde” demiş. Tebbet sûresi Ebu Leheb’in kötülük­lerin­den, İhlâs sûresi ise; Allahın varlığından, birliğinden bah­seden surelerdir.(5) 

Kadınlara sormuşlar: “Kaderi en iyi olan, dünyanın en şanslı kadını kim­dir” diye, onlar; “Hz. Havva” demişler, sebebini sor­muşlar; “çünkü kaynanası yoktu” demişler!..

Dipnotlar:

Namurad: Arzularına ulaşamayan, Gamgin: Gamlı, Ağyar: Başkaları, Mihr: İyilik, Sim:  

Gümüş, Zer: Altın, Hîn-i sefer: Ölüm yolculuğu, Müfid: Faydalı, Seza: Lâyık,  

Sena: Övgü, Şürbetmek: İçmek, Esved: Siyah, Ebyad: Beyaz, Ka­dem: Adım,  

                  Ra­yiha: Koku

1- Milliyet Gazetesi, 14.01.1995.

2- Milliyet Gazetesi,01.05.2000.

3- İbrahim Arıkan, “Harp Hatıralarım”, Timaş Yay.İst. 2007, s. 152.

4- Cemil Çiftçi, “Maktul Şairler”, Kitabevi Yayınları, İst. 1997, s.222.

5- İbrahim Refik, “Tarih Şuuruna Doğru-4”, Albatros Yay. İst. 2004, s.124.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.