Konya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.51
  • EURO
    34.79
  • ALTIN
    2422.6
  • BIST
    9738.66
  • BTC
    66450.1$

KABİR ve KABİR TAŞLARI-2

15 Ağustos 2015, Cumartesi 00:00

Eskiden Türkler, Türkmenler gezgin ve göçebe yaşarlarken belli bir yer­leri, meskûn bir mahalleri olmayınca ölülerini bazı dönemlerde yakmışlar,([1]) bazı dönemlerde de kurtlar kuşlar yesin diye yüksek yerlere bırakmışlar,([2]) ama İslâm’la müşerref olduk­tan sonra toprağa gömmüşler ve ölülerine,       kabir­lerine çok önem vermişlerdir.

Yahya Kemal merhum İspanya’da elçi iken Tür­kiye’nin nüfusunu sormuşlar, mevcudun iki katını söylemiş, “biz o kadar bil­miyoruz” diyenlere; “biz ölülerimizle beraber yaşarız, onları da sayarız” diye cevap vermiş. Bazıları dünyayı bir kum saatine benzetir, yani üsttekiler de­vamlı alta, toprağın altına akmaktadır. İlk şehirlerinde bu sayede yani kabirler saye­sinde oluştuğu rivayetleri vardır.([3])

Atalarımız; “hayvanın iyisi pazarda, insanın iyisi mezarda belli olur” de­mişler. Gerçekten sevilen, sayılan, gönül yapan, hatırları hoş eden, iyi bir isim bırakan ve dolayısıyla cenaze­sinde çok cemaati olan insanlardan Peygamber efendimiz sita­yişle bahsetmiştir.

Cenazelere iştirak etmek, kabirlere gelmek dinimizde kar­deşlik görevle­rinden biridir. Ama samimiyetle, halis niyetle. Yoksa dünyevi bir menfaat ve maksatla gelen, hatır için görü­nen, çelenk gönderen, dinimizde, örfümüzde olmamakla beraber alkış tutan, slogan atan değil. “Çiçekler dalında güzeldir” derler. Bir ölen için binlerce çiçek öldürmek, birkaç saat sonra çöpe atılarak çiçeğin asaletine hakaret edilmesi de seviyesizliğin bir başka veçhesi oluyor. Çiçek sevgi ve muhabbet meş’alesi ol­duğu için, ancak sevgiliye arz ve hediye edilebilirse hakkı ödenmiş olur. Şair bunları reddediyor ve şöyle diyor:

İstemem nakl-i cenazemde çeleng ü ahenk

Debdebeyle gidilen saha değildir makber

Orası medhalidir bârigeh-i Mevlâ’nın

Kapısından içeri acz ile girmek ister          

                                           Tahir Olgun (Tahirül Mevlevî)

 

Kabrin haşyetini en iyi idrak edenlerden Yunus Emre bütün samimiye­tiyle Yaratanından şöyle istimdad ediyor:

Ya Rab ne olur halim

Kabre vardığım gece

Ey-olmazsa amelim

Kabre vardığım gece

Ya Rabbena yandırma

Günahlara bandırma

Çerağımı söndürme

Kabre vardığım gece

Ya Rabbena hayr eyle

Muhammed’e yar eyle

Kabrimizi nur eyle

Kabre vardığım gece

Derviş Yunus’un sözü

Kan ağlar iki gözü

Mahrum eyleme bizi

Kabre vardığım gece

İki arkadaş cesaret konusunda iddiaya girmişler. Cesaretle­rini ölçmek için de mezarlıkta bir gece yatmayı seçmişler. Aynı gece mezarlıkta buluşmuşlar. Gece yarısı gürültüler gelmeye başlayınca korkudan ne yapacaklarını şaşır­mışlar. Ancak erkek­liğe laf ettirmemek için olayın üstüne gitmeye karar ver­mişler... Gürültüye doğru yaklaşınca yaşlı bir adamın mezar taşına bir şeyler yazmaya çalıştığını görünce rahatlamışlar. Daha cesur olanı yaşlı adamın ya­nına gidip:

 “Yahu amca korkuttun bizi, ne yapıyorsun gece vakti bu­rada?” deyince ihtiyar yavaşça dönüp kısık bir sesle; “ne yapa­cağım evlât, işini dürüst yapan kalmadı ki, adımı yanlış yazmış zibidiler, onu düzeltiyorum” deyince bizim­kiler arkalarına bak­madan, soluğu evlerinde almışlar.

Dipnotlar:

1- Seyahatname, (Mervezi’nin Eserinin), Tercüme Prof. Dr. Ramazan Şeşen,Bedir Yay. s.

        Kırgızların ölülerini yakmaları 103,

2- Mustafa Rutbay, Kafkas Hatıraları, Haz. A. Cevdet Canbulat, TTK Yay. Ank. 1990, s.70.

3- Osmanlıyı İmpatorluk Yapan Şehir, Mustafa Armağan, Timaş Yay. İst. 2007, s.37.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.