Konya
28 Mart, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.31
  • EURO
    35.07
  • ALTIN
    2278.2
  • BIST
    8994.92
  • BTC
    70331.45$

KABİR (1)

20 Mart 2019, Çarşamba 09:07

Al bende benlik olmasın,

Kimseler halim bilmesin,

Nâm’u nişânım kalmasın,

Pinhânın olayım senin.

                 Seyyid Nizamoğlu

İnsanoğlu çok farklı mizaçta yaratılmışlardır. Bazıları var gurur ve ki­birde şeytanı solamaya kalkıyor, bazıları da Yaratı­cım yanında ben neyim ki, ismim-cismim, namım-nişanım ol­masın, ben hiçbir şey istemem diyor, şiir­deki gibi bilinmeyi, tanınmayı bile arzu etmiyor, böyle olduğu için de, derviş dede gibi Allaha şükrediyor:

Bihamdillah ki bî-nam u nişanız adımız yokdur

Dil-i viranemizden özge bir abadımız yokdur

                                                    Derviş Hamid

“Allah’a hamdolsun ki; adımız, malımız, namımız, şanımız yoktur. Vi­rane gönlümüzden başka sığınacak bir yerimiz de yoktur.”

Onun için kabirler çok farklıdır. Firavunlar gibi üstlerine pi­ramitler yaptı­rıp dağlar yığdıranlar olduğu gibi, Hz. Mevlânâ, Sultan 2. Murat gibi; “en güzel kubbe Allah’ın gök kubbesidir, mezarımızın üzerine bir şey yapmayın ki, orayı devamlı temaşa edelim”(1)diye “mahviyet” derecesine talip olanlarda olmuştur. Esas önemli olan Hz. Ebubekir’in buyurduğu gibi; “Kendine kabir değil, kendini kabire hazırla.”  

Ama insanların çoğunluğu; “bayramlarda-seyranlarda bari ziyaretçisiz kalmayalım, fatiha’dan mahrum olmayalım, melul, mahzun ve mükedder durmayalım…” düşüncesiyle mütevazı bir mezar yapılmasını, en azından bir alamet, bir işaret olması için bir kabir taşı dikilmesini arzu etmişlerdir.

Fakat ifrat ve tefrit hayatımızın her safhasında devrede ol­makta, bir faki­rin bir ev parasını veya bir dükkân sermayesini kabirlere yatıranlar çıktığı gibi, hiçbir işaret ve emare koydur­mayan, kabirleri tamamen boş bir tarla haline getiren Suudi Arabistan Devleti de vardır. Doğrusu Peygamber Efendimizin tavsiyesine uyup, “orta yolu bulmaktır.”

Avrupalıların kabristanlarına girildiğinde görülen manzara gayet müret­tep, müzeyyen, mutantan… Her yer çiçeklerle do­natılmış, mumlar yakılmış, bakımlı.

Dedelerimiz her şeyde her şeyin en iyisini yaptıkları gibi, kabir husu­sunda da kendilerine, torunlarını değil, ecnebileri bile hayran bırakıyorlar, ecnebiler onların kabir taşlarını çalabilmek, o sanata, o estetiğe, o mermeri mum gibi ısıtıp işleyebilen yüce ruha devamlı bakabilmek için uğraşıyorlar.

Millî kültürümüzün incileri, tarihimizin ibret levhaları, sa­nat tarihimizin ve bediî zevklerimizin asalet tuğraları, şanlı geçmişimizin tescil belgeleri me­sabesindeki kabir taşlarımızın kadrini, kıymetini, önem ve ehemmiyetini bile­memişiz, zaten onları okuyup ibret alacak nesillerimiz de kalmamış.

Hâlbuki Osmanlı kabristanları bir kültür deryasıdır. Bir edebiyat umma­nıdır. Dünya ile ukba arasındaki ibret bahçesidir. Şanlı tarihimi­zin kudret ve azametini ilân eden tabir caizse reklam spotlarıdır.

Her kabirde altında yatan kişinin sanatı ve mesleğiyle ilgili bir işaret; İlim adamı, devlet adamı, sanatkâr, asker, esnaf, sade vatandaş… Hepsinin ayrı ayrı işareti var. Ayrıca vüzera (ba­kanlar),    vü­kela (vekiller), süfera (elçiler), ulema merkadlerinin (kabirlerinin) hece taşla­rındaki manalı ve ibretli sözler, şiirler, kelâmlar…

“Eski kabristanların muh­tevasına muttali olan kişiler birkaç üniversite bitirmiş gibi bilgi sahibi olurlar” sözü hiçte mübalağa değildir.

Ferit Kam rahmetli: “Yerin altı beni üstünden daha fazla il­gilendirdiği için, sık sık mezarlıklara gidiyor, kabir taşlarına bakarak taş kalbimi yumu­şatmaya çalışıyorum.” Dermiş ne ka­dar çarpıcı bir tespit. Çünkü dünyada kalacağımız azami 80-90 sene, ama orası yani uhrevî âlem, inancımıza göre ebedi ve son­suzdur.

Dipnotlar:

[1]- Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Tarihi”, Ötüken Yay. 1971, c. 2, s. 429.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.