Konya
16 Nisan, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.59
  • ALTIN
    2495.9
  • BIST
    9548.09
  • BTC
    61986.98$

İSTİKLAL GÜNEŞ GİBİ

13 Eylül 2017, Çarşamba 07:39

Hani insan bazen kendini boşlukta hisseder, göğünün yıldızları gibi. Hani insan bazen kendinin kendinden uzaklaştığı fark eder, duyguların ötelenmesi gibi. İnsan bazen de yalnızdır, küser kendi kendine ve uzaklaşır her şeyden belki de aradığı kendidir ve bulamayınca da mecnun misali vurur dağlara.

Değerlerin ters yüz edildiği, olanlara sahip çıkılmadığı, düşmanlığın içimizde sınır tanımadığı bir devredeyiz. Hani değinmiştik ya kendimize kısaca boşlukta olduğumuzdan dem vurmuştuk falan,       aslında sadece boşlukta yıldızlar gibi sallananlar biz değildik, eksilen bir yaprak gibi sağa sola savrulan bir orkestra parçasıydık hepimiz.

Bir kargaşa vardı hayatımızda. Öyle bir kargaşa ki; sadece benleri değil tüm bizleri de sarsıyor, belki de kendine gel ey insanoğlu! Demeye getiriyordu. Peki, bizler ya da ben, anlıyor muyduk? Denilenleri, içimizden sökülen her parçanın bizleri boşluğa iteceğini ne kadar bilebiliyorduk? Fark edebili yor muyduk zamanla içimizde oluşan boşlukların başka şeklerde başka şeylerde doldurulabileceğini ve hayatın asla boşluk bırakmadığını anlayabiliyor muyduk?

 Yaşadığımız kargaşanın boyutunu mübalağa etmiyorum geçenlerde, Kuzey Korelilerin çatlak liderlerinin emriyle patlatılan ve Japonların açıkladığı kadarıyla On Atom bombasından daha etkili olanından daha etkili bir kültürel boşluğun içerisinde, bilmeden sörf yapar durumda olduğumuzu! Ve farkında mıydık bu kargaşanın bizleri sosyal siyasi kültürel kısaca hayatımızın her anında yoğun bir şekilde hissettirdiğini!

Geçmişin bize bıraktığı bir yaşama biçimi ve tecrübemiz vardı. Tarihle beraber yaşıt olan bir hayatın serüveninde bilinçli bir toplum ve devlet olmayı ahdetmiş cesur ve kültürlü medeni bir milletin evlatları olarak meseleleri daha fazla üzerimizde yük biriktirmeden temelinden çözmek ve insana hakça bir değer vermek gibi insan merkezli bir anlayışımız vardı.

Ne yazık ki şimdi var sandığımızı sandığımız tarihi hayatımızın ve kültürel birikimimizin parçalarının yüreğimizden sökülerek itibarsızlaştırılmaya ve zımzırtlak ortada kalınılmaya ve buna mahkûm edilmeye azmettiren jakobenist olayların ve geçmişte bunu bizi reva görenlerin, değer kıymet bilmez temsilcilerinin nezdinde de aynı şekil ve değişik biçimlerde davulun mütemadiyen çalınmaya, aynı havanın karabasan rüzgârlarının estirildiği gibi çalışıldığına hep beraber şahidiz.

Hâlbuki sadece duvarları değil, anlayanlar için gönülleri de süsleyen ve milli bir heyecanın akıcı ruhunu oluşturan, adeta tarihimizin müthiş bir özeti ve inançlı bir kesitini oluşturan, Allah bir daha bizlere istiklal marşı yazdırtmasın diyerek, milletimizin böyle karanlık ve tehlikeli durumlardan uzak kalıp barış içerisinde bin yıllık inanç yüklü mirası olan tarihine ve kültürüne sahip çıkılması gerektiğini öğütleyen anlayışın ruhlara kazınması gerekirken, bizler bu duyarlı mısraları yeri geldi görmemezlikten geldik, bilhassa sol denilen zihniyetin değersizleştirme gibi bakarkörlüğüne şahit olduk ve çıkış ruhunu taşıyamadık.

En zor zamanlarda dahi bizlere örnek olması gereken, bu hayatiyet taşıyan anlayışın bize ufuk olması gerekirken, tarih dil, din siyaset ve anlayış örgüsünde çıkış noktamızın ana hatlarını oluşturması gerekirken bugün sadece ezbere iki kıtasının söylenerek mısralarının irdelenmemesi karşısında yaşanılan duyarsızlık ayrı bir vaka iken, bazı siyasi temsilcilerin anormal çıkışları aslında tarihimizden ders alınmadığını ortaya koyar. Halbuki yakın tarihimizin hovarda mirasçıları laf açılınca kendilerinin bu ülkenin sahibi olduğunu ve yönetimi kendilerinin kurduklarını söylerler. Söylemleri belli zamanlarda sadece laf salatası gibi yüzeysel manada olup, hiçbir zamanda ciddi bir yoğunluk hissedilmeyen ve anı kurtarmak gibi söylenen ve yine sadece laftan ibaret olanların bu fantezileri, yürekten gelmediği için, onlar bu mana yüklü eylem ve söylem bütünlüğünün bileşkesini,  tarihten tamamen sildirilmek ve diri diri çukura gömülmek ve ölümü için gün sayılan bir milletin, yeniden tüm ezberleri bozarak Allah Allah nidaları ile haykırıp, kendisinin nasıl bir kuvvei çizgi içerinde kalarak başarılı olunulacağının da sinyallerinin verildiği bu metnin, bugün bile asla değerinden sapma göstermediği aşikârlığı gücünü de ne anlayabilirler ne de bu kafa yozlaşmasıyla çakma batıcılık bataklığından kendilerini kurtarabilirler. Mesele sadece bilinçli bir toplumun hislerinin ana dokusunun güç kaynağı olduğunu ve bu gücü oluşturan değerlerin mutlaka korunup nesillere aktarılması gerektiği gerçeğini unutmamaktır.  

Bugün yakın tarihimizin serüveninde İslam, Cumhuriyet, Batılılaşma, Hürriyet, Özgürlük, Eşitlik, Atatürkçülük, Anayasa, Modernleşme vs. gibi tamamen batılı argümanların kontrolünde uğradığımız ve içimize düşüncelerimize enjekte edilen kültürel argümanlar doğrultusunda bulandırılan zihinlerin nasıl bir çıkmaza bizleri sürüklediği ortada iken, aslında Akif’in Kahraman Ordumuza ithaf ettiği yakın tarihimizin bu hayatiyet taşıyan özeti anlayan kafalar için bir reçetedir.

Eğer kendi öz değerlerimizden sapma yapar ve bunları gelecek nesillere aktaramazsak ortada ne bağımsız devlet kalır ne de kavgamız biter. İstiklal Marşı bize en büyük mirastır. Müzminleşmiş bir çok problemin çözüm kaynağı istiklal marşıdır, tabi adam gibi anlaşılırsa.

Hem bir edebi metindir, hem bir kurtuluş reçetesidir, hem bir tarihi ve ortak mirastır. Haklının yanında olmamız gereken bir çizgiyi bize tarif eder mısralar. Vatanseverlik, mütedeyyin olma,ve gerçekçiliğin hayatta diğer devletlerin içerisinde şerefli bir yer edinme birlikteliğinin inanılmaz satırları bu  dizelerde bizlere öğütlüdür.

Kimse kendinden kaçarak sırt çevirerek bir yerlere varamaz.İnsan ve toplum olma ilmi ve tarihi gerçekler ile tanınır.Büyük İslam Sosyoloğu İbni Haldunu tanımayan realiteden uzak yaşar.

Çizgimiz milli gönlümüz yüreğimiz her daim diri kalsın efendim.Saygılarımla.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.