Konya
20 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2499.5
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    63835.612$

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE DAİR (2)

26 Ağustos 2020, Çarşamba 08:55

Yani bu sözleşmenin bize toplumsal bazda huzur ve sükûnet getireceğini duyarlılık kazandıracağını sananlar umdukları rakamları göremediler. Boşanma artıyor, evlilik azalıyor, serbest ilişkiler ve bize özgü olmayan beraberlikler değerlerimize ve inancımıza ölçü olmayan gayri ilişkiler yumağı alıp başını gidiyor. Parkta kırda bayırda kamelyada yolda otobüste ve tramvayda elin oğlu anasının kızıyla sarmaş dolaş halde ve kimse de kılını kıpırdatamıyor, ya bana ne diyor ya başıma bela olur diyerek kafasını eğiyor ve yutkunarak geçip gidiyor.

Aynı evde kalanlar, karı koca olmadıkları halde biz arkadaşız bize kimse karışamaz sana ne? Diyiverdi mi kimse ona bir şey yapamaz. Lakin yırtılan Hacı Bekir’in yakası olmuyor mu şimdi? Ne ar kaldı ne hayâ, bastı bacak daha dünkü sıpalar bugün büyümüşte laf sahibi olmuş, evinden almadığı terbiyeyi de hiç aklına getirmediğinden bana karışamazsın diyerek seni birde suçlu çıkarıyorsa vay başımıza gelenler deyip dövünmekten başka yapacak bir şey kalmıyor elde.

Ben bunları söylerken elbet kendi inançlarımızın ve değerlerimizin durumuna göre ifade etmeye çalışıyorum. Beri taraftan böyle inançlarıyla ve değerleriyle ilgili derdi olmayanlar için tam bulunmaz bir yapılanma bu. Herkes halinden ve hayatından memnun. Giyim kuşam birlikte yaşam esas oğlan anasının kızı nezdinde bulutlar ülkesi rüya âlemi. Dokunmayın dünyama dercesine. Fakat birde madalyonun öteki yüzü var ki söyletiyor insanı işte. Mor Çatı gibi feminist düşünceli STK’ lar bu sözleşme ile kasalarına gelir bazında yığma yaparken ( hem bağış hem de proje geliri artmıştır) beri taraftan ailenin karkas yapısı çatım çatım çatırdayarak evde olan azıcık huzuru da alıp götürmüş eşler artık birbirine sevgi gözüyle değil düşman gözüyle bakar hale gelmiş/getirilmişlerdir.

Mesela: Şu bildiğimiz TV kumandası var ya işte onu vermemek suç addediliyor. Şiddet olarak görülüyor. Hani o izlediğiniz dizide ki gibi Züleyha’nın beyanı ile Hz. Yusuf(a.s.) suçlanıyor. Yani kadının beyanı ile her şeyi halledebileceğini sanalar karkas yapıyı yıktıklarını ne zaman anlayacaklar?  

Kadın beyanı esastır deniliyor. Baba evden karga tulumba atılıyor ve uzaklaştırma cezası alan babanın bozulan psikolojisi ile istenmeyen olaylar yaşanıyor.

Her şey artık şiddet kavramının içinde özgül ağırlığına erişti ve özgürleşti. Kumandayı vermiyor musun al sana şiddet. Eve harçlık bırakmıyor musun al bir şiddet daha. Eve gelirken bir şeyi almadan mı geldin bu da şiddet işte. Psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, fiziksel şiddet hatta cinsel şiddet vs. aklınıza ne kadar kavram getirebiliyorsanız bunu o şiddet kavramıyla isimlendirebilir hatta kafanıza yatmayan canınızı sıkan bir konu oldu mu şiddetin her türlüsünü icat bile edebilirsiniz.

Mesela kadın erkeği evden attırdı ve rahatladı. Peki, evden atılan babayiğit nerede kalacak ne zıkkımlanacak? Onun yeme içme barınma uyku ihtiyaçları yok mu? Yoksa erkek sığınma evleri açıldı da     bizim mi haberimiz yok.!!!

İmdi bir beyanla evinden olan bu adam, çoluk çocuğundan uzaklaşan bu şahıs her şeyi elinden alınmış ve mahvedilmiş duygu psikolojisi travması yaşamayacak mı?

Öyleyse kestirmeden söyleyim. Bizim İstanbul sözleşmesine değil, Hz. Peygamberin(s.a.v.) Veda Hutbesindeki sözlerine ve asrısaadet dönemindeki uygulanan İslam kaynaklı inceliklere bakmamız lazım. İmanını yüreğinde tutmayanın, yaratılış gayesini bilmeyenin, evlilik, aşk, çoluk çocuk yuva ve gayesi nedir bilmeyenin kısaca ruhu İslam yönünden kısır olanın hali elbette başka şekilde doldurulacaktır. Hatta kanunlar ne denli caydırıcı ve bir o kadar da iyileştirici olsa da yüreğinden tutmayan ve onu aşka iletmeyen(Allah’a götürmeyen) her şey boş bir tılsımdan ibarettir.

İster kadın isterse erkek olsun Allah’ın emirleriyle kendilerine istikamet sağlamamışlarsa hayat birer zindana dönüşebiliyor. Onu hiçbir beşeri uygulama da kurtarmaya yetmiyor. Sadece feminaziler nezdinde ki; hatta şimdilerde o sözleşmeyi cinsiyet eşitliği diye lgbt’lere evrilttiler ve onlar nezdinde de,  sapkınlığa ayar verip normalmiş gibi göstermeye çalışıyorlar da işte ben ona yanarım.

Bizim kültür özelimize göre değil de, batının yalnızlığa mahkûm birey anlayışı ile özdeşleşen yapılanması doğrultusunda ,”hak, adalet, özgürlük, cinsellik, aile anlayışı ve ekonomik bakışa” göre şekillenen donanımın soslanması sonucu ortaya konulan bu rezalet helvası, insanın karnını ağrıtmaktan hatta zehirlemekten öteye geçmeyeceğe benziyor.

Elimizde onca malzeme zenginliği varken, kendi elimizle kendi kanatlarımızı uçamaz hale getiriyoruz ya, işte ben ona yanarım.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.