Konya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.36
  • EURO
    34.97
  • ALTIN
    2325.0
  • BIST
    9079.97
  • BTC
    70318.52$

İSRAİL DEVLETİNİN KURULUŞU

16 Mart 2020, Pazartesi 08:34

Filistin Yahudilerin anavatanı olmasına rağmen, 1837 yılında 9000 civarında bir Yahudi yaşamaktadır. Yahudile­rin en etkin olduğu memleket İngiltere’dir. Dünyada en büyük Müslüman ve Türk düşmanı da İngilizlerdir. Os­manlı devletinin zevale doğru gittiği o günlerde, İngiliz devlet adamları; Osmanlıdan Filistin’i koparıp, Yahudileri memnun edip, İsrail devletinin kurulmasını istemektedir­ler. 1860 lı yıllarda Rus Çarı II. Aleksandır’ın bir suikast sonucu öldürülmesi İngilizlerin ve Yahudilerin ekmeğine yağ sürdü.

Çara Suikasttan Yahudilerin sorumlu tutulması üze­rine bu menfur millet üzerinde baskılar artar. Bunun üze­rine birçok Yahudi Rusya’dan göç eder. Bunların bir bö­lümü ABD’ye, 5 bin kişilik bir bölümü de 1860 yılında Filistin’e gelip göçebe olarak yerleşirler.  

Osmanlı devleti geleceği tahmin ettiği için, Yahudile­rin Filistin’den gayrimenkul almalarını yasaklar. Fakat akla hayale gelmeyen hile ve yollarla Yahudiler buralardan toprak alırlar. Sahte pasaportlar çıkartıp, Avrupa devletle­rinin vatandaşı statüsünde alırlar. Güvendikleri Filistinlile­rin üzerine tapuları kaydettirirler. İsevîlere ait vakıflar ku­rarak emlak alırlar. Büyük oranlarda rüşvetler dağıtarak bir yolunu bulup toprak edinirler. Arap halkı da, Başta Sultan Abdülhamid mer­hum olmak üzere Osmanlı idarecilerinin sözlerini ve ikaz­larını tutmazlar. Tarlalarına değerinin 3-5 misli para veri­lince hepsinin gözü kararır ve topraklarını satıp, paralarını da Yahudilerin açtığı bar, pavyon ve ben­zeri eğlence ve fuhuş yerlerinde harcarlar. Yani paralar yine Yahudi’ye döner.

1901 li yıllara gelindiğinde artık İsrail Devletinin ku­rulma vaktinin ve kıvamının geldiğine karar verilir ve Theodor Herzl başkanlığında bir ekip, aracılar vasıtasıyla Sultan ll. Abdülhamid Han’a, buna müsaade ettiği takdirde Osmanlı borçlarını ödeyeceklerini ve maliyesini düzelte­ceklerini teklif ederler.

Sultan Abdülhamid bunu kesinlikle reddetmiştir. O zaman çare olarak Sultanı hal ettirip, İttihat Terakki Fırka­sının başındaki maceraperestlere bunu yaptırmayı planla­mışlar ve bunda da başarılı olmuşlardır. İttihat Terakki başındaki bu ha­yal deryasında yüzen insanlara Osmanlının kabrini kazdır­mışlar ve İsrail Devletinin de temelini attır­mışlardır.

Almanların teşvik ve tahrikleri neticesinde, yine bu üç kafadara (Enver, Talat ve Cemal Paşalar), Birinci ve İkinci Kanal Seferlerini yaptırmışlardır. Para ve propaganda ile kan­dırdıkları Araplara da Osmanlıyı arkadan vurdurmak sure­tiyle ll Aralık 1917 de büyük bir hezimet neticesi Fi­listin topraklarının tamamı elimizden çıkmış ve Kutsal Şehir Ku­düs, Haçlıların eline geçmiştir.

Böylece Yavuz Sultan Selim tarafından alınan, 12 bin şamdan yakılmak suretiyle için aydınlatılıp namaz kılınan ve 401 yıl 3 ay, 6 gün elimizde şanla, şerefle, şöhretle ka­lan Kudüs Osmanlı elinden çıkmış oldu. Ecdadımızın 4 asır müdafaa ettiği bu kutsal şehri 1948 ve 1967 yıllarında Araplar 30 saat müdafaa edemediler ve Yahudi’ye teslim ettiler.(1)

 Tarihin ne garip cilvesi ki; Kudüs’te güneydeki giriş kapı­sının üstünde Yavuzun, Kuzeydeki giriş kapısının üstünde de Kanuninin tuğraları vardır. Bu tuğraları Araplar “Os­manlı sizi 400 sene sömürdü” diye Haçlı-Siyonist itti­fakı mensuplarının yaptıkları propagandaya aldanan za­vallılar kireçle kapamışlardır. Ama bugün Osmanlıyı mumla arıyorlar fakat bulamıyorlar. Çünkü akılları başla­rına geldi ama “Ba’de harabül Basra” iş işten geçtikten sonra.  

Necip Fazıl merhuma bir Arap genci bir toplantıda Fransızca; “Osmanlı bizi 400 sene sömürdü” demiş Üstad: “Osmanlı sömürgeci değildi olsaydı şimdi sen bu soruyu Osmanlıca sorardın ama kimin sömürgeci olduğu ortada Fransızca soruyorsun,(2) üstelik Osmanlı Suriyede 400 sene, Fransızlar Suriye’de 20 sene kaldılar” demiş. 

Yahudiler ilk zamanlar Arapların arazilerini satıp-sat­mama hususunda tereddüt etmişler. Bir araştırma heyeti göndermişler. Bunlardan birisi çok fakir ve garip bir çoba­nın yanına varmış ve sormuş:

“Dünyada neyin var” Çoban:

“Hiçbir şeyim yok”. 

“En çok sevdiğin şey nedir?” Çoban:

“Şu köpekten başka hiçbir şeyim yok”

“Bunu bana satarsan çok para veririm” deyince çoban bu aşırı teklife dayanamayıp köpeği satmış.

Heyet dönünce bu adam şu teklifte bulunmuş: “Ara­zilerini satmazlar diye korkmaya gerek yok. Bunlar fazla verdin mi her şeylerini, en sevdiklerini bile satarlar” de­miş ve hakikaten de satmışlar.

En verimli sulak arazileri su kaynakları ile beraber sa­tın alıp üstlerine geçirmişler. Satın alıp sahiplendikleri toprak miktarları:

1925 te 944.000 dönüme

1927 de 1.024.000 dönüme

1930 da 1.170. 000 dönüme ulaşmıştır.

Ayrıca 1935 yılına kadar Filistin’deki 1212 sanayi şir­ketinin 872’sini satın almak suretiyle ellerine geçirmişler­dir. Dünyadaki Yahudi zenginlerinin yaptıkları yardımları, Filistin top­raklarına yatırmışlardır.

1936-39 yılları arasında Filistinliler yaptıkları hatanın farkına varmışlar ama iş işten geçmiştir. Memleketimizde birçok banka, telefon şirketleri, pet­rol şirketleri, en büyük fabrika ve kuruluşlar, Kıbrıs’ın üç büyüklüğünde arsa ve araziler, yıllardır kanımızı sömüren GAP ve Manavgat suyu satılırken inşallah bu Filistin dramı unutulmaz, ibret alınır.

 

Dipnotlar:

1- Tarih ve Medeniyet Dergisi, sayı 22, s.30; sayı 10, s.5.

2- Mustafa Armağan, “Geri Gel Ey Osmanlı”, Ufuk Kitap, Ekim 2007, İst. s.212.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.