Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.51
  • EURO
    34.95
  • ALTIN
    2435.6
  • BIST
    9716.95
  • BTC
    64049.93$

İşlenmeyen Düşünceler İşlevini Yitirir

30 Kasım -1, Pazartesi 00:00

 

Mevlânâ, “Yahudi ve Hıristiyan alimleri, alimlerin en kötüsü, Müslüman alimleri alimlerin en iyisidir”, ifadesi dikkatimi çekti. Cümleye zahiri anlamda bakıldığında “iyi” sözcüğünün sadakât anlamında kullanılmadığında bir Müslüman alimden beklenen yanlı bir değerlendirme olarak görülür.

 Ancak Mevlânâ’nın düşünce derinliğini bilen kişiler onun bu tür ucuz değerlendirmelere tevessül edecek biri olmadığını anlar. Cümlenin, her üç semavi dinin metinlerinin oluşturulmasında din bilginlerinin peygamberlerin varisleri olarak onların getirdiklerine ne ölçüde sadık kalıp kalmadıklarına ilişkin olduğu hemen ortaya çıkar.  

Hz. Musa’nın Mısır’da gözüktüğü tarih için, dinler tarihçileri MÖ: 1200 yıllara Yahudiliğin dini metinlerinin (Eski Ahit) taş levhalara yazılış tarihinin ise MÖ: 650-600 yıllarına işaret ettiğini belirtmektedirler. Yani altı asır sonra yazıya dökülen dini metinlerin ne öçüde Hz. Musa’ya gönderilen ilahi mesajla örtüşebileceği doğal olarak tartışma götürür.

Hz. İsa’nın 33 yılında ölmesinden (göğe çekilmesinden) havarileri vasıtasıyla sözlü, onların talebeleri olan Hıristiyan alimleri de yazılı olmak üzere Yeni Ahit’in metinleri muhtelif, farklı ve hatta birbirine zıt ifadeleri içerdiği de dikkate alındığında bunların ne öçüde ilahi mesajla örtüşebileceği tartışılmaktadır.  

Mevlânâ’nın, peygamberlerinin getirdiklerine sadık kalmayışları nedeniyle küçümsediği Yahudi ve Hıristiyan alimlerinin Mısır Firavunları ve Roma İmparatorlarına bağlı Hellenistik Felsefesi okumuş çok güçlü ve kültürlü pagan aydınlarıyla mücadele etmek durumunda kaldıkları ya da aralarına pagan oldukları halde din bilgini rolünü üslenen ajanların sokulabileceği gözden ırak tutulmamalıdır. Ünlü “Roma Hıristiyanlaştı, Hıristiyanlaştı ama Hıristiyanlığı Romalılaştırdıktan (ikonlara bezedikten) sonra.” söylemini gözardı etmemek gerekir. 

Gerek Old Testament (Tevrat) gerek New Testamen (İncil) e Judeo-Hıristiyan araştırmacılar, vahiy gözüyle bakmayıp, alimlerce yazıldığından, dini metinleri Yunan Felsefesinin perspektifinden değerlendirerek makul bir biçime getirmek için Hermenutik İncelemeleri başlatmışlardır. Hermenutik incelemeleri, haklı olarak Old Testament (Tevrat) ve New Testament (İncil) in Yahudi ve Hıristiyan alimlerince tahrif edilebileceği görüşünden yola çıkarak incelenebilir, eleştirilebilir, düzeltilebilir, düzenlenebilir hale getirmek içindir. Hermenutik İncelemeleri, bu iki semavi dinin tahrif olduğu izlenimini güçlendirmesi yönünden olumsuz ama Batı düşüncesinin gelişimine metodolojik bağlamda yaptığı belirgin katkı açısından da olumlu bir çaba olarak görülebilir.

Kur’an’ın 23 yılda nüzulunun tamamlanıp kesilmesi ve tümünün vahiy katiplerince yazılmasından sonra Hz. Peygamberin vefatı, Kutsal Kur’anın vahiy ürünü olmadığı ihtimalini ortadan kaldırır. İslam bilginlerinin Yahudi ve Hıristiyan bilginlerinin kutsal kitabın metinlerini kendilerinin oluşturma girişimleri gibi tuhaf bir duruma düşmelerine imkan bırakmaz.

İslâm dünyasında dini metinlerin hermenutik bağlamda incelenebilir, eleştirilebilir, düzeltilebilir ve düzenlenebilirliğine haklı olarak imkan bırakmamış ama Kur’anın toplu mesajının sistematik ve metodik bir biçimde işlenmesi, irdelenmesi, çözümlenmesinin de belki de önünü tıkamıştır. Karşı tarafı batıla tabi,  hakikatin de elimizde bulunduğu olgusu bizi özellikle de Osmanlının yükseliş dönemlerinden itibaren rehavete, atalete, gevşekliğe sevk etmemiş midir diye sorgulamak gerekir. 20. Asrın başlarından itibaren batıl dediklerimizin baş tacı edilmesi, Rıza Tevfik’in Sultan Hamid’in Ruhaniyetinden İstimdat adlı şiirinde dediği gibi “rida-yı diyanetin yerde sürünmesi oldukça düşündürücüdür.

İşlenmeyen, irdelenmeyen, çözümlemesi yapılmayan düşünceler anlamını yitirir, işlevini bitirir, velev ki bu din düşüncesi bile olsa. Aslında işi biten, işlevini yitiren düşüncenin/dinin kendisi değil o düşünce/din mensuplarının kimlikleri bağlamında tarih sahnesinden, hayat alanından çekilmesidir. İşlenen, irdelenen, çözümlemeye değer bulunan düşünceler her zaman insanların gönlünde ve zihninde anlam bulur. Yeter ki şu salt övünmeden vazgeçip bize lutfedilen hakikati, hayata nakşedecek soylu zihin ve gönül emeğimizi esirgemeyelim.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.