Konya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    34.93
  • ALTIN
    2431.7
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66674.84$

İSLÂM’IN  İLME VERDİĞİ DEĞER (1)

29 Nisan 2020, Çarşamba 09:16

Her medeniyetin bir özelliği, bir özgünlüğü ve temel nitelikleri vardır. Meselâ: Yunan Medeniyeti aklı ve felsefeyi ana kaynak telâkki eder. Hint Medeniyeti; mistisizmi öne çıkarmıştır. İslâm Me­deniyetin temel özelliği ise vahiy ve ilim, madde ve mânâ kaynaklı olmasıdır. Zül ecniha (çifte kanatlı) dır. Bir dinin adı ile anılır.

Bu medeniyete, Kur’ân Medeniyeti de denir. İnsanları sapkınlığa gö­türmez, felâh ve kurtuluşa ulaştırır. Helen (Yunan) medeniyeti; aşk tanrısı, savaş tanrısı, fırtına tanrısı gibi, her konuda bir tanrı üretir­ken, başta Büyük İskender olmak üzere birçok kişide kendini tanrı zannedip, ilâhlığını ilân ederken, İslâm Medeniyetinin kurucusu Hz. Muhammed (s.a.v.)bile, en az günde beş defa Rabbinin huzûrunda sec­delere kapanıp kulluğunu arz ve itiraf etmiştir.

İlim Hakkındaki Âyetlerden Bâzıları

Cenâb-ı Hak insanları; “kendini tanısınlar, bilsinler ve ibâdet etsinler”(1) diye yaratmıştır. Onu en iyi bilmek de ilimle, irfânla olur. Zâtını en iyi bilip, en iyi sevenlerin ve çekinenlerin “âlimler ve ilim erbâbı”(2) kişilerin olaca­ğını bildirir. Bu sebeple kullarına ilk gönder­diği âyeti ve emri “Oku”(3) olmuştur.

AyrıcaKur’ân’da 200 yerde düşünme ve tefekkür, 12 yerde dola­şarak ibret alma, 670 yerde de ilim ve ilme teşvik emredilmektedir.(4) Yüce kitâbımı­zın ilk sûresinin ilk âyetinden başlamak üzere 262 yerde kitaptan bahsedilir. Ayrıca müstakil “Kalem” sûresi vardır.

Arthur Pellegrin, George Riveire gibi birçok ilim adamı, Kur’ân’ın bu hu­susiyetine dikkat çekerek şöyle demişlerdir: “Bence yükseliş ve gelişmenin birçok sırrını Kur’ân ve Muhammedin hadis­leri vermektedir. Bu âyetler ve hadisler Müslümanları bilime, yük­selişe ve medeniyete teşvik etmişlerdir.”(5)

Batılı İslâm Târihçilerinden meşhur Bernard lewis (1916- 2018), İslâm dini için şöyle diyor: “...İslâm; dünyânın büyük dinlerinden biridir. Gayrimüslim bir İslâm Târihçisi olarak bu ifâdemle şunu kastediyorum: İslâm, milyonlarca erkek ve kadına rahat ve iç huzuru getirmiştir. Kalitesiz ve bıktırıcı hayata, değer ve anlam kazandır­mıştır. Farklı etnik grup ve inançlara sâhip insanlara, mâkul bir müsâmaha çerçevesinde, kardeşçe, yan yana yaşamalarını öğret­miştir. İslâm, Müslümanların yanısıra, Müslüman olmayanların da, yaratıcı ve yararlı bir hayat sürmelerine zemin teşkil eden büyük bir medeniyete ilham kaynağı olmuştur. Bu sâyede tüm dünyâ me­deni­yeti zenginleşmiştir.”(6)

Dr. Lucien Leclere’in değerlendirmesi de şöyledir; “Müslüman­ların 9. Asırda yaşattıkları muhteşem örneği dünyâ bir daha görme­yecektir. Vaktiyle bir göçebe millet olan Araplar, din gayreti ile dünyânın yarısına hâkim olduktan sonra, devletlerini kurmuşlar ve ilim bakımından noksanlarını görerek onu tahsile koyulmuşlardır.”(7)

Târihin her döneminde savaş mağluplarından tazmînat olarak al­tın, gü­müş, para, pul alındığı halde, dünyâda ilk uygulama olarak, Bedir Sava­şında, Müslümanlara esir düşen ve okuma yazma bilen müşrik esirlerden tazmînat kabul edilmemiş, 10 Müslüman çocu­ğuna okuma-yazma öğrettiği an serbest bırakılmıştır.(8) Bunu yapama­yanlardan kişi başı 4000 dirhem kurtuluş akçesi alınmıştır.

Zeyd b. Sâbit hazretleri bu müşrik esirlerden okama-yazma öğrenen sahâbelerden biridir. Bu zat; hâfız olmuş, vahiy kâtipliği yapmış, Allah Rasûlü’nün (s.a.v.) tavsiyesi üzerine İbrâni ve Süryâni lisan­ları gibi birkaç lisan öğrenmiş, Hz. Ebû Bekir’in Hilâfeti döneminde, Kur’ân’ı toplayıp kitap hâline getiren komisyonun başkanlığını yapmıştır.(9) Böylece “İlmin milleti olmaz” darb-ı meselinin teme­lini, en büyük düşmanları olan ve savaş halinde bulunduğu putperest müş­rikleri, Müslüman yavrularına öğretmen tâyin eden Allah Rasûlü (s.a.v.)atmış ve "İlim müminin yitik malıdır. Nerde bulursa al­sın"(10) emriyle ilmin evrenselliğini tescil ettirmiştir.(11)

Yüce Rabbimiz; “Bilenlerle bilmeyenlerin asla bir olamayaca­ğını”(12), eşit tutulamayacağını bildirerek, bu iki sı­nıf arasındaki far­kın ölü ile diri, gören ile kör arasındaki fark kadar açık ve bâriz ol­duğunu bildirmiş ve meâlen şöyle buyurmuştur:

“Kör ile gören, karanlıklar ile ışık ve gölgelikle sı­caklık bir de­ğildir. Dirilerle ölüler de bir değildir. Doğ­rusu Allah, dilediği kim­seye işittirir. Ey Muhammed!Sen kabirlerde olanlara işitti­remez­sin.”(13)

Dipnotlar:

1- Zâriyat Sûresi, 56.

2- Fâtır Sûresi, 28.

3- Alâk Sûresi, 1.

4- A. Saim Kılavuz, “Peygamberlik ve Vahiy Müessesesi”, Kutlu Doğum Haftası, DİB Yay. Ekim 1990, s. 31.

5- Mehmet Bayrakdar, “İslâm’da Bilim ve Teknoloji Târihi”, s. 60.

6-  The Atlantic Monthly, September, 1990 p. 48 den naklen Abdülbaki Keskin, “Doğu-Batı ve 21. YY Üçgeninde İSLÂM”, TDV Ank. Mart 1994, s. 12.

7- Ahmet Gürkan, “İslâm Kültürünün Garbı Medenileştirmesi”, Akçağ Yay. İst.1969,s. 446.

8- İbrâhim Sarıçam, “Hz. Peygamber’in Çağımıza Mesajları”, TDV Yay.Ank.2000,s.58.

9- Caner Arabacı, “Konya Medreseleri”, K.T.O. Yay. Konya 1998, s. 13.

10- Tirmizî, İlim 19 (2688).

11- Süleyman Uludağ;“İslâm’da Emir ve Yasakların Hikmeti”, TDV Yay.Ank.1989,s.150.

12- Zümer Sûresi, 9.

13- Fâtır Sûresi, 19-22.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.