Konya
29 Mart, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.37
  • EURO
    35.04
  • ALTIN
    2325.3
  • BIST
    9093.72
  • BTC
    70160.99$

İSLÂM’DA TEMİZLİK (9)

13 Aralık 2019, Cuma 08:43

Yine o dönemlerde şimdiki gibi cam, kristal, şeffaf plas­tik, bardak ve poşet gibi şeyler olmadığı için, içi görünmeyen, ağzı tam örtülmeyen toprak veya madeni kaplar mevcut idi. Bunların içine gidebilecek yılan, akrep, arı, tarantula gibi zararlı varlıkların, içene zarar vermemesi için veya daha başka hikmetleri sebebiyle dibi görünmeyen kaptan su içil­mesini iyi görmemiştir. Nitekim günümüzde bile buna dikkat edilmezse, kabın içindeki arı içerken boğaza gidip ümükte sıkışınca orayı soktuğu, kısa zamanda şiştiği ve kişinin nefes alamayarak öldüğü birçok olaylar cereyan etmektedir.

Hz. Peygamberin Medine’ye hicretinden sonra, Mekke’deki Zemzem suyunun acıdığı, eski tat ve özelliğinin kalmadığı rivayet edilir, Şair Hayâlî bu durumu şöyle dile getirir:

Mâtem idüp kara giydi Kâbe, Zemzem acıdı

Çünki arz-ı iftirâk itdi Peygamber Kâbe’ye

“Mekke halkı Hz. Peygamberin kadrini, kıymetini bilme­yip, onu doğup büyüdüğü öz diyarından hicret etmeye mec­bur edince, Kâbe elem ve kederinden karalar giydi, mateme büründü, asırlardır akan Zemzem suyunun da, aşırı üzüntü­sünden tadı bozuldu, eski safiyeti kalmadı.”

 “Öfke şeytandandır. Şeytan ateşten yaratılmıştır, ateş ancak su ile söndürülür, o halde öfkelendiğiniz zaman onu yenmek için abdest alınız”(1)

Osmanlı bu hadisi-i şerife binaen abdest almayı silah­lanma, yani şeytana karşı korunma, tedbir alma olarak telâkki etmiş, bazen “abdest alayım” yerine “silahlanayım” kelime­sini de kullanmışlardır. Burada şöyle bir olay arz edeyim: 11 Eylül 1980 Kenan Evren ihtilalında Konya’da iman inanç yönünden temayüz eden ne kadar insan varsa toplayıp hap­settiler. Bürokratlara biraz daha kibar muamele etme babın­dan, Konya Devlet Hastanesinin başhekimi merhum Ahmet Sait Uğurluya da telefon etmişler; “askeri savcılığa gelmeniz gerekir” demişler, o da; “tamam silahlanayım geliyorum” diye cevap vermiş ama birkaç dakika sonra evin etrafı yüz­lerce asker tarafından kuşatılmış ve yakalanıp götürülmüş. “Ben kendim geliyordum neye zahmet ettiniz” deyince “si­lahlanayım dedin” demişler. Doktor durumu anlatmış ve “inananların silahı abdesttir” demiş.

Abbasilerin en ünlü Halifesi Harun Reşid’in bir o kadar meşhur eşi Zü­beyde Hanım, utanılacak bir rüya görür. Rüya­sında birçok insan ona teca­vüz eder. Hayret ve dehşetle uya­nır. Kendisi çok utanıp soramadığı için bir cariyeyi, zamanın meş­hur âlimi Ebu Necib Sühreverdî’ye gönderir ve sanki rüyayı cariye kendisi görmüş gibi sorar. Ebu Necib; “kızım böyle bir rüyayı sen göremezsin, rüyanın gerçek sahibi gelip sorsun” deyince kendi gitmek ve anlatmak mecburiyetinde kalır.(2)

Âlim kişi; “etinden on binlerce kişinin istifade ettiğini söylüyorsun, aynı on binler elinden de istifade ederse, inşal­lah Rabbimiz hayra getirir” der. Ne yapayım deyince; “kendi pa­ranla Arafat’a su götür ve huccac menfaatlensin” deyince öyle yapar ve Şam’dan Bağdat’tan uzak yerlerden Arafat’a “Aynı Zübeyde” diye tarihte çok meşhur olan suyu getirir. Yıllarca huccac istifade eder, ama zamanla bu kanallar bozu­lur, tahrip olur, Kanuninin kızı Mihrimah Sultan kendi kese­sinden 500 bin altın sarf ederek, Mimar Sinan’a bu kanalları tamir ettirir. Ama o kadar gizli yapılmış ki, çok yakın tarihe kadar böyle bir olay bilinmezken, bazı devlet arşivlerinin incelenmesinden sonra or­taya çıkmıştır.(3) 

Daha sonraki dönemlerde yani Emeviler ve Abbasiler dö­neminde de Allah ve Resûlünün bu tavsiyelerine uyulmuş, suyun az olduğu Arabistan ve Ortadoğu bölgesinde İslâm suyla, yeşille, temizlikle özdeşleşmiş, Müslüman denince temizlik akla gelir olmuştur. İslâm Medeniyeti üzerine fev­kalade güzel eserleri bulunan Amerikalı Medeniyet Tarihçisi Will Durant; 10. Asırda Bağdat’ta 27 bin hamamın varlığın­dan bahsetmiştir.(4)

Allah ve Resûlü temizliği tek yönlü istememiş, fiziki te­mizliğin yanında yani maddi temizlikle beraber manevi te­mizlik dediğimiz, fikir, gönül, duygu temizliği de istemiş, insanın fikriyle fiiliyle yani her şeyiyle tertemiz, pırıl pırıl olmasını arzu etmişlerdir.

Dipnotlar:

1-Buhârî, Edeb 76.

2-Ö. Tuğrul İnançer ile “Gönül Sohbetleri”, Sufi Yay. İst. 2010, s.112.

3-İbrahim Refik, “Tarihin Meçhul Tanıkları” Kaynak Yay. İst. 2008, s.47.

4-Wil Durant, “İslâm Medeniyeti”, Tercüman 1001 Temel Eser, Terceme

Orhan Bahaeddin, s. 65.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.