Konya
23 Nisan, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    34.89
  • ALTIN
    2435.2
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66793.93$

İslâm'da sosyal dayanışma ve zekât (2)

03 Temmuz 2016, Pazar 11:44

 

 

İlâhî nimetlere şükran görevini yerine getirmeye vesile olan zekât kişiye gönül zenginliği ve ruh yüceliği sağlar. Fakirin hakkını vermekle malı, başkalarının hakkı ile kirlenmekten korur ve temizler. Malın hayırlı ve bereketli olmasına, artmasına sebep olur; fakirlerin satın alma gücünü artıracağı için bu artış, aynı zamanda maddî olarak da gerçekleşir.

 

Zekât, fakiri, köleyi, borçluyu, yerinden yurdundan uzakta kalmış gurbetzedeyi ihtiyacın esaretinden kurtarır. Onlara insanlığın yüce hedeflerine yönelme fırsatını bahşeder. Yoksulun kalbinde kin, düşmanlık ve çekememezliğin yol bulmasını önler.

 

Zekât, İslâm'ın yayılmasını, gönüllerin ona ısınmasını sağlar, kötü niyetlilerin İslâm'a ve Müslümanlara zarar vermesini önler.

Zekât, fakirin gittikçe daha fakir olmasını, çeşitli hayatî ihtiyaçların esiri haline gelmesini önleyerek ahlâkî çöküntüyü, sınıfların teşekkül ve çatışmasını önler, toplum dayanışmasına bağlı sevgi, birlik ve beraberliği temin eder.([1])                      

 

Meşru ve helâl yoldan zarurî ihtiyaçlarını gideren yoksul ve düşkünler zekât sayesinde hırsızlık, dolandırıcılık, adam çarpma, gasp gibi kötü huylar edinmez, gayr-i meşrû yollardan ihtiyaçlarını giderme zorunda kalmazlar. Bu bakımdan zekât hem ferdî, hem içtimaî, ahlâkî faziletleri muhafaza eder.

 

Zekât, görünüşte zenginin servetini noksanlaştırır, gerçekte ise malın artmasını ve bereketlenmesini sağlar.  Fakirlere satın alma gücü kazandırdığı için pazarların hareketlenmesine ve alış-verişin canlanmasına sebep olur. Bir yandan servetin adil şekilde paylaşılmasını, diğer yandan servetin güven ortamında çoğalmasını temin eder.

 

Bir Müslüman nisab miktarı olan servetinin belli bir kısmını her sene zekât olarak vermek zorunda olduğundan, malını zekâta yedirmeyecek, servetini stok yapmayacak; aksine onu nemalandırmak mecburiyetinde kalacak, parasını atıl durumda tutmayacaktır.([2])

 

Diğer yandan toplum bir bütündür. Herkes gelir ve kazanç elde etmede birbirinden yararlanır. Bu yüzden de meydana gelen servetlerde başkalarının hakkı bulunur. Zenginin servetinin meydana gelmesinde, içinde yaşadığı toplumun katkısını kim inkâr edebilir? Böyle bir çevrede değil de dağın başında tek başına yaşasaydı bu servet meydana gelir miydi? İşte bütün bu nimetleri veren Allah'a şükür ve içinde yaşadığı topluma teşekkür borcu zekât emrine uymakla ödenmiş olur.

 

Yüce Allah hikmet sahibidir. O'nun vazettiği emir ve yasaklarda insanlar için hikmetler vardır. Cenab-ı Hakk'ın "yapın" ve "yapmayın" şeklinde bütün emir ve yasaklarında dünya ve ahirete ait pek çok hikmetler ve faydalar bulunmaktadır. Ancak, bu hikmet ve maslahatların bir kısmı açık iken bir kısmı düşünmekle bulunur.

 

 Bazılarındaki hikmet düşünmekle de tamamen bilinmez. İşte biz bu yazımızda, Allah Teâlânın bir emri olan zekâttaki ferdî, içtimaî fayda ve hikmetlerden bir kaçını zikretmeye çalıştık. Şurası da unutulmamalıdır ki, hikmeti bizce belli olsun veya olmasın ibadetleri sırf Allah emir buyurduğu için yerine getirmek durumundayız.

 

Netice olarak İslâm Dini'nin her emri ve yasağı insanlara hayat vermek ve onları her iki alemde mesûd kılmak içindir. Çünkü müminin yapmış olduğu ibadet zekâtta olduğu gibi kendisini de aşarak toplumun huzur ve saadetine, birlik ve tesanütüne en güzel vesile olmaktadır. 

 

 Dipnotlar:

1-KARAMAN: a.g.e, S: 171-172.

2-Prof. Dr. Süleyman ULUDAĞ; İslâm'da Emir ve Yasakların Hikmeti, T.D.V. Yayınları, Ankara 1989. S: 93

 

 

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.