İslâm ve sağlık (1)
30 Kasım -1, Pazartesi 00:00İslâm Dini, insan hayatına ve sağlığına büyük önem vermiştir. Kur'an-ı Kerim'de ve Hz. Peygamber'in hadislerinde, hayat ve sağlığın, Yüce Allah'ın insana en büyük emanet ve nimeti olduğu beyan edilerek, bunların korunması emredilmiştir.
İslâm'a göre, hastalıklardan korunmak, tedaviden daha önce gelmektedir. Günümüz tıbbının da en önemli konusu "koruyucu hekimlik”tir. Çünkü koruyucu hekimlik, hastalar için daha kolay ve daha ucuz bir tedavi metodudur. Dolayısıyla İslâm'ın tıp anlayışı ile günümüz tıp anlayışı bu noktada paralellik arzetmektedir
Kur'an-ı Kerim temizliğe ve insan sağlığına büyük önem verir.([1]) Dengeli beslenmenin gereğine işaret ederek, aşırı yemekten ve israftan insanları sakındırır.([2]) Yer yer bazı gıdalardan bahseder. Örnek olarak et, balık, süt([3]) gibi besin maddeleri ile; hurma, üzüm, buğday, nar;([4]) sarımsak, acur, soğan, mercimek;([5]) incir ve zeytin([6]) gibi tahıl ve meyvelerden söz ederek bunların değerine işaret eder. Yine Kur'an-ı Kerim, şifa verici baldan haber vermektedir.([7])
İslâm, sağlık ve boş vaktin iki büyük nimet olduğunu, insanların çoğunun bu iki nimeti kullanmakta aldandığını bildirerek onları uyarmaktadır. Bu konuda Hz. Peygamber şöyle buyurmuşlardır: "İnsanların çoğunun aldandığı (ve kıymetini takdir etmediği) iki nimet vardır: Vücut sağlığı, boş vakit."([8])
Hastalanan kimselerin gerektiği şekilde tedavi olmalarını tavsiye eden Hz. Peygamber, bizzat kendisi de tedavi olarak bu konuda örnek olmuştur. Bir hadis-i şerifte şöyle buyururlar: "Yüce Allah, indirdiği herhangi bir derdin, şifasını da indirmiştir. Her derdin bir devası (yani her hastalığın bir ilacı ve tedavisi) vardır. İlacı bulunur, tedavisi yapılırsa, Allah'ın izni ile hasta iyileşir."([9]) Türkçemizdeki ''Dert veren Allah, dermanı da verir'' atasözü, bu hadisin en iyi ifadesidir.
Başka bir hadis-i şerifte ise; tedavi olmayı ilâhi takdire aykırı sayarak, "Ey Allah'ın Rasû-lü! Tedavi olalım mı? Allah'ın takdirine karşı bunun yararı olur mu?" diye soranlara: "Tedavi olmak da Allah'ın takdiridir. Tedavi olunuz, zira Cenab-ı Hak hiçbir hastalık yaratmamıştır ki, devası ile yaratmış olmasın. Sadece biri, yani yaşlılık müstesna." ([10]) buyurmuştur.
Görüldüğü üzere bu hadis-i şeriflerde her derdin bir dermanı, her hastalığın bir ilacı ve tedavisinin bulunduğu ifade edilmektedir, onlar yapıldığı zaman Cenab-ı Hakk'ın şifa vereceği beyan edilmektedir.
Bu itibarla "Derdi fazla çektikçe ecrinin de o ölçüde fazla olacağı" anlayışı, Hz. Peygamber'in tavsiye ettiği bu tedavi hükmüne aykırıdır. Bazı sofuların: "Allah'ın müptela kıldığı her belâ ve musibete razı olmadıkça velayet mertebesi tamam olmaz, binaenaleyh veli için tedavi caiz olmaz" sözü doğru değildir.([11])
Tedavi oldukları halde iyileşmeyen hastalara gelince bunu ya hastalığın hakiki tedavisinin bilinememesine yahut da hastalığın teşhis edilememesine hamletmek gerekir. Bunun için Hz. Peygamber, cahil ve ehliyetsiz doktorların bu mesleği icra etmelerini yasaklamıştır. Bu konuda hastalara verecekleri zarar ve ziyandan kendilerinin mesul olacaklarını beyan etmiştir. Hz. Peygamber konu ile ilgili olarak şöyle buyururlar: "Kim bilgisi olmadığı halde hekimlik yapmaya kalkışırsa, sebep olacağı zararları öder."([12])
Dipnotlar:
1-Maide, 6; Müddesir, 4.
2-En'am, 141; Araf, 31.
3-Bakara, 57; Fâtır, 12; Nahl, 66 vb.
4-En'am, 99
5-Bakara, 61.
6-Tin, 1.
7-Nahl, 69.
8-Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 12, s. 357, Hadis no: 2162.
9- Tirmizi, Tıb, 2; Ebû Davûd, Tıb, 1; İbn Mâce, Tıb, 1.
10-Tirmizi, Tıb, 21; İbn Mace, Tıb, l.
11-Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 12, s. 75.
12-Ebu Davud, Diyet, 23; İbn-i Mace, Tıp,16
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.