Konya
17 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.52
  • EURO
    34.58
  • ALTIN
    2493.1
  • BIST
    9548.09
  • BTC
    63903.8$

İslâm ve Aile Plânlaması (1)

29 Ocak 2017, Pazar 10:35

            Karı-kocanın istemedikleri doğumları önlemek, istedikleri sayıda çocuk sahibi olmak için gebeliği önleyici tedbirler almalarına “doğum kontrolü, aile veya nüfus plânlaması” denilmektedir. Nitekim 24.5.1983 tarih ve 1827 Sayılı Nüfus plânlaması Hakkında Kanun’un 2.inci maddesinde söyle denilmektedir.

            “Nüfus plânlaması, fertlerin istedikleri sayıda ve istedikleri zaman çocuk sâhibi olmaları demektir.

            Devlet, nüfus plânlamasının öğretimi ile uygulamasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır. Nüfus plânlaması gebeliği önleyici tedbirlerle sağlanır.

            Gebeliğin sona erdirilmesi ve sterilizasyon, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu Kanunun öngördüğü haller dışında gebelik sona erdirilemez ve sterilizasyon veya kastrasyen ameliyesi yapılamaz.”

            Şimdi bu ölçüye göre nüfus plânlaması veya doğum kontrolü ile, gebeliğin sona erdirilmesinin  dinî hükmü nedir? Nüfus plânlaması veya doğum kontrolü ve gebeliğin sona erdirilmesi dinen câiz midir, yoksa mekruh veya haram mıdır? bunu inceleyelim.

 

            Nüfus Plânlaması Veya Doğum Kontrolünün Dînî Hükmü:

            İslâm’dan önce Peygamberimiz (s.a.v.) zamanında, gebeliği önleyici tedbir olarak bilinen tek yol “azl” idi. Pek çok hadiste geçen “azl” erkek tohum hücrelerinin (sperm) kadın yumurtası ile birleşmesini önlemek, yani ilkâha mânî olmak, cinsî münâsebette erlik suyunu (meniyi) rahim dışına akıtmak demektir. Azlin amacı, gebeliğe, yani istenmeyen doğumlara engel olmaktır. Bu uygulama ve amaç, Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından  yasaklanmamıştır. Ashaptan Hz. Câbir (r.a) anlatıyor:

            “Biz Peygamberimiz zamanında, Kur’an-ı Kerim nâzil olup dururken azl yapıyorduk.”([1]) Hadisin râvîlerinden Süfyân b. Uyeyne demiştir ki: “Yasaklanacak bir şey olsaydı, Kur’an bize onu yasaklardı.”([2])

            Bu konuda başka bir rivâyet de şöyledir:

            “Biz Rasûlüllâh zamanında azl yapıyorduk. Bundan haberdâr olduğu halde bize bunu yasaklamadı.”([3]) Bu konuda hadis kitaplarında daha pek çok hadis mevcuttur.

            İslâm müctehid ve fakihlerinin çoğunluğu da azlin câiz olduğu görüşündedirler. Azille ilgili hadis-i şerifleri değerlendiren Ebû Hanîfe, İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel eşin, rızası alınmak şartıyla azli câiz görmüşlerdir. İmam Şafîi’den iki görüş nakledilmiştir. Kuvvetli olan, eşin rızası olmasa bile, azlin câiz olduğudur.([4])

 

 

Dipnotlar:

1-Buhârî, Nikâh, 96; Müslim; Nikâh, 22; Tirmizi; Nikâh ,39; İbn Mâce, Nikâh, 30, Hadis No:1927

2-Müslim, Nikâh, 22

3-Buharî, Nikâh,96; Müslim, Nikâh,22

4-el-Aynî, Umdetü’l-Kârî, İst. 1308, s. 494-495

 

 

 

 

 

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.