Konya
20 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2499.5
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    63525.125$

İslâm İlmiyle Âmil Âlimlere Kıymet Verir

29 Mayıs 2020, Cuma 10:17

“El ilmü bilâ amel, keşşeceru bilâ semer - Amelsiz ilim, meyvesiz ağaca benzer” diye bir Arap atasözü vardır. Ger­çekten ilmin ve âlimin kıymet ifâde etmesi için, insanlığa faydalı olması gerekir. Aksi takdirde kıymet-i harbiyesi yok­tur. İmam-ı Şâfi de şöyle der:“Öğrenilen değil, yaşanan ilimdir. Yaşanmayan ilim; kalp (geçmeyen, sahte) para gibidir.”

Mevlânâ Hazretleri de bu hususa şöyle bir misal verir: “Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez ama ışık çoğalır, or­tam aydınlanır.”  Kıymet ifâde eden ilim sâhibi böyle olmalı. Etrafındaki insanların bilgilenmesine, aydınlanmasına, fay­dalı insanlar olmasına vesile olmalı. Allah Rasûlü (s.a.v.)şöyle bu­yurur:

“Âlimin, nâfile ibâdet eden (âbid) den üstünlüğü, Ayın on dör­düncü gecede, diğer yıldızlardan üstünlüğü gibidir.”(1)

Buradaki âbid’den maksat; dünyâdan el etek çekmiş, kendi köşe­sinde yine kendi nefsini kurtarmak için devamlı olarak Allah’ı tes­bih, tehlil eden ve ibâdetle meşgul olan kişidir. Âlim ise ilim sâhibi, ilmiyle âmil, cemiyete; karışıp hem ilminden onları faydalandırıyor, hem de bizzat yaşayışı ile on­lara örnek oluyor. Birincinin hareketleri netîcesinde elde edeceği menfaat şahsına münhasırdır. İkincinin ise topluma aittir. Ama eskiden olduğu gibi, hem âlim, hem âbid olan kişiler, her yönden çok fay­dalı, insanlara örnek, âmirlere etkili, top­lumları arkasından sürükle­yen, İslâm’ı bizzat şahsında yaşadığı için kâfirleri bile kendine hayran bıra­kıp, onların doğru yola gelmelerine ve­sile olan büyük kişilerdir. Onlara ne mutlu, Onlar Allah'ın dostları ve Kur’ân’da övdüğü veli kullarıdır. Yüce Allah şöyle buyurur:

“İyi bilin ki, Allah'ın dostlarına  (veli kullarına)  korku yoktur ve onlar üzülmeyecekler de. Onlar îman edip de takvaya ermiş olan­lardır.”(2)

Kişi ilim sâhibi olur, ilmiyle de âmil olursa, yâni bildikle­rini har­fiyen ha­yatına tatbik ederse, özü ile sözü, sözü ile fiili bir olursa, samimi ve ihlâslı olursa, bunun kıymetine paha biçilmez. Yukarıda zikredilen Allah dostları bunlardır. Bunlara yan bakmak, soğuk dav­ranmak veya aleyhlerinde bu­lunmak, hâşâ Allah’a savaş ilân etmek gibi olur ki, hiç iyi netîce vermez. Çünkü Yüce Rabbimiz bir hadis-i kudsilerinde şöyle buyurmuştur: “Her kim benim veli (evliya) bir kuluma düşmanlık ederse, ben ona karşı harp ilân ederim.”(3)

İslâm; âlimlere bu kadar değer vermesine rağmen, il­miyle âmil olma­yan, yâni kendi bildiğini ve söylediğini kendi yapmayan, ilmini dünyâ menfaatleri karşılığı satan, menfaati olmazsa ilmini saklayıp insan­ları ondan faydalan­dırmayan madde perest âlimleri de Yüce Allah, çok ağır şekilde cezalandı­racağını bildirmiştir. Hz. Ali’den rivâyet edilen şu olay çok ibretlidir: Hz. Peygamberle oturuyorduk.

“Hüzn deresinin şerrinden Allah’a sığınırım” bu­yurdu. Biz “orası nedir? Ya Rasûlâllah!” diye sorduğumuzda şöyle cevap verdi:

“Orası öyle bir deredir ki, Cehennem kendisi bile oranın şerrin­den günde yüz defa Allah’a sığınır.”

“Burada kimler azap görecek?” dediğimizde;

“Burada; gösteriş yapan riyâkâr hâfızlar ve ilim adamları ce­zala­rını çekecekler.”(4) buyurdu.

Yine yüce Rabbimiz; irfânsız, gâyesiz, şuursuz, faydasız, fiilsiz, kafasın­dakini icraata dökmeyen faydasız bilgi sâhiplerini tenkit eder ve onları kıy­metli kitaplar taşıyan ve taşıdıkları yükün değerini bil­meyen eşeklere ben­zetir ve şöyle buyurur: “Kendilerine Tevrat öğretildiği halde, onun gereğini yapmayanların durumu, sırtına Tevrat (kitap) yüklenmiş merkebin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlayan kimselerin durumu ne kötüdür! Allah zâlimleri doğru yola eriştirmez.”(5)

Efendimiz’in ibretli hadislerinden birkaç tane daha: “Öğrenmek iste­diğinizi öğrenin, fakat bildiğinizle amel etmediğiniz müddetçe ilmin size hiçbir faydası olmaz.”(6)

 “İnsanlara iyiliği öğretip, kendi nefsini unutan âli­min hâli, in­sanları aydınlatıp da kendisini yakan fitile benzer.”(7)

Şeyh Sâdi Şirâzî (1210-1291): İlmiyle amil olmayan âlimi, elinde meşale tutarak insanlara delillik (rehberlik) yapan köre (âmâya) ben­zetir. Böyle kişi o ışıktan ne kendi faydalanabilir, ne de arkasın­dan gelenleri selâmete çıkarabilir.

Dipnotlar:

1- Ebû Dâvûd, İlim, 1; İbni Mâce, Mukaddime, 17.

2- Yûnus Sûresi, 62.

3- Buhârî, Rikak 38.

4- Münzirî, a. g. e, c. 7, s. 241.

5- Cum’a Sûresi, 5.

6- Münâvî, Feyzü’l Kâdir, c. 3, s. 253, hadis no: (3323).

7- Tergîb ve Terhîb Tercümesi, Hikmet Yay. 1984, c. 1, s. 183.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.