Konya
19 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.83
  • ALTIN
    2508.3
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    64358.01$

İNSANA İNSANCA YAKLAŞIM

10 Mart 2018, Cumartesi 15:40

İnsanı ele alan insanı şekillendiren eğitim kurumlarını her devlet kendi siyasi literatüründe kanun yapıcıların marifetiyle şekil ve ruh kazandırır. Eğitimin insanı ele alıp yarınlara hazırladığını uzun uzadıya anlatmaya gerek yok sanırım çünkü artık bilinen bir noktaya geldik ki; hepimiz beşikten mezara eğitimin içerisinde yoğrulmaktayız ama kimimiz bunun hakikaten farkında kimimizde de farkındasızlık söz konusu olmakla beraber anca belli bir yaşın olgunluğuna ulaşıldıktan sonra hayatın basamaklarında saçlara ak düşüp yüz hatları erozyona uğramış gibi hal alıp anız çizgilerine benzeyince aynada kendimize baktığımızda ve ağır adımlarla çıkarken merdivenleri geçmişin süzülen damlalarını alın teri gibi film şeridinde gözümün önünden geçirip bazen bir ah ile bazen tatlı bir vah ile bütün bu olan bitenden kendimize bir pay hisse çıkarabilmişsek işte bizimde hayat tecrübelerimize dayalı eğitimden aldığımız bu olsa gerektir ve bizim için tecrübî bir birikimdir diyebiliriz.

Hayatımıza yön veren eğitim olduğuna göre beşikten mezara bu alanın içerisinde adeta denizde yüzer gibi çırpınmaktayız batmamak için. Yüzme bilmenin ayrı bir önemi olduğunu anlatmaya gerek kalmadan asıl meselenin suyun hususiyetleri, özellikleri, suda beklenilen geleceğe dair düşünceler ve suyun bir toplum için önemi vs. gibi serdettiğimiz özgün düşünceler halkası aynen bir eğitim modeli gibi toplumsal bir kimliğin teşekkülünde sudaki görüntü berraklık ve bulanıklık seviye ve düzeyi oranında eğitimle aynı önemde örtüşmektedirler.

Hakikati anlatan bana dünyayı betimleyen ötelere uzanan ve hazırlayan bir eğitim farkındalığı ile sadece insanın yaşadığı somut dünyasını ele alıp günün şartlarına göre yorumlayan bir yaklaşımın eğitim göstergesinde ayırt edilen bakış açıları kısaca sistem denilen aygıtın insana bakış açısını ve verdiği değeri ortaya koyan bir varyasyondur.

Bizim bakış açımızda cahili dediğimiz laikçi Kemalist dünyevi kaygılı bir din kültürü sunmaktan öteye geçemeyen ve düzenini de toplumun inanç biçimlerini yanına alaraktan, güçlenerek ayakta duran bir sistemin bakış açısında; insan sadece üreten, iyi vatandaş ve iyi insan parolasıyla özdeşleşmiş hukuki kuralların kendi üzerindeki otoriter yapısını bile sorgulamadan, sadece uydu kafalı ve bürokratik zihniyetli emirleri uygulayan bir anlayışı hiç düşünmeden hayatına sığdıran bir yapıda yetişen insanların;  çağın huzurunu bırak yakalamayı geçmişe ve geleceğe dair bırakabileceği ne bir iz ne de bir gelecek endişesi vardır. Tek düşüncesi dünyevi zevklerin tadını ummaktır ve onunla hem hal olmaktır.

Bana dünyamı ahretimi öte tarafları manevi duygularımı moralmen yükselmemi sağlayacak olan yegâne sistem insana bir bütün olarak bakan ve ona yaratılanı hoş gör yaratandan ötürü bakışıyla yaklaşaraktan yorum yapan ve onunla örtüşen bir izdüşüm gibi; dinimizin fevkaladeliği, mükemmeliyeti ve insan savunurluğundan başka bir şeye ihtiyaç duymayan ilke umde ve prensipleri ile her halükarda insan aklına uyan, uygun gerçekçi yaklaşımları İslam dinimizin sistem itibariyle insan yetiştirme düzeni tam layıkıyla vücut bulduğunda bütün ortamların yem yeşil bir alana ve yaşanabilir bir düzeye dönüşeceği muhakkaktır.

Dinimizin kurallarını hayatımızın her cephesinde görmeden yapılacak olan bir yorumlama eksik kalacaktır. Cahili dediğimiz tamamen beslenme kaynağı toplumun inanç biçimlerinin soyutlandığı öz yerine kabuğa değer verildiği bir ortam da doğru olana ulaşmak bence abesle iştigal etmek gibi bir şeydir. Benim hayatıma etki eden yön veren beni ötelere de hazırlayan bir zihni tekâmülü yakalayabilmek için mutlaka böyle bir iklimi,  kişinin kendi özel dünyasında kurgulaması gerekir.   İnsan aradığını bulamamışsa takıldığı bunalımlar da artık hayatının bir parçası olacaktır. İşte insan yetiştirme düzeninde temel gaye insan olmazda yani merkeze insan konmazsa onun yerini alacak olan makinelerde bizimle dalga geçer gibi insanı mankurtlaştırma yolunda efendilerine yardımcı olacaktır. Nice menfaat perestler halkın dini inancını kutsiyetini kendi dünyalıklarına payanda yapıp onu içten çıkmanın şeytani vesveselerine kendini kaptırıp toplumun huzur ve güvenine dinamit atmanın dış batıdaki efendilerinin isteklerine göre şekillenmenin haklı gururuna kapılacaklardır.

Beşeri ideolojilerin insan yetiştirme modellerinde vurgulanan ahlaki endişe İslam ahlakı ile kendini donatmaktan ziyade laik ahlakın modern diye tabir edilen ahkamını zihinlere yerleştirip yeni bir tip model olarak yeni baştan dizayn olmaktır. Oysa yaratılış gayesiyle bilinçlenmiş ve huzuru arayan bir   ötelik sevdası,  yaşanılan bu alemde Allah ve Peygamber sevgisini yüreğinde taşıyarak hayatının tümcelerini bütüne göre sevdalandırıp hasret tüneline ulaşmayı göze alabilen ve kısacık diye tabir ettiği ömür deryasında bir damla ile de olsa insani vasıfları ulvi bir gaye peşinde koşturup mutluluğa erişmenin verdiği hazzı tüm ömrüne yayan bir gayeyi düstur edinerekten somut adımlar atmayı ve heybesini güzel ahlakın İslam tipi yaşantısına göre şekil almış haliyle hallendirip, kendini kul olma bilinciyle sevdalandırmayı ve insanlığa kucak açmayı amaçlayan örgütlenmeyi rehber edinen bir kimliği asıl bilir ve ona göre yaşar ve davranışa dönüştürür.

Onun kimlik savaşı dinin ulvi hedeflerine göre hamurunu yoğurmak ve mayayı sağlam tutmaktır. Kendine put olarak konforizmi seçen ve sadece dünyevi amaçlar peşinde yorulan bir insanın kendini düşünmeyi bırakıp ta başkalarına yardımcı olması ne kadar gerçekçi olur? Fikri bir endişe ulvi bir gaye uğruna altından ustaca kılıflanmış para menfaat müptezelliği olmadan ömrünü çileli bir hayatın omuzlarına hazırlayan yüküne şikâyet etmeden kendini hazırlayan kaç adam gösterebilirisiniz? Aracıyı kendine amaç edinipte, insanlık değerlerinin çiğnendiği şu ortamda en büyük zulme maruz kalan yine insanın kendisi değil mi? Kimileri ezilip büzülürken kimilerinin ihtişamlı bir dünya saltanatı olması ve haksızlığın ayyuka çıkması insan fıtratına aykırı değil mi?

İnsana insanca yaklaşan bir kültürel birikimin onu merkeze alan entelektüel bakış açısında eğer ki insan huzuru istiyorsa; insan o zaman kendine sunulanları sorgulamak zorundadır. Gerçekten yaşadığı âlemde aradığı ne? Yaşamanın gayesi ne? Devlet ne için var? Ve vatandaşı için neyi en iyi yapmak mecburiyetinde?

Benim inancıma müteakip yetiştirme ve insan düzeninde bana ne kadar değer veriyorlar ve hayata gerçek manada hazırlanmama yardımcı olunuluyor? Benim ibadet ve inancımın toplumsal kenetlenmeye kimlik ve şuur toplumuna dönüşmesine katkısı ne ölçüde?  Diriliş dediğimiz toplumsal ulvi uyanış ve heyecanın ayaklanması niçin içimizdeki batıcıları çıldırtıyor ve batılıları korkutuyor?  Gerçek hürriyet kula kulluğu değil Allah’a kulluğu gerektiriyorsa bazılarının bizim inancımız üzerindeki tasarruf edindirme hakkını elinde bulundurması ne anlama geliyor?

Saadetin kapısı önce içimizi dizayn etmekle başlar. Bulunduğu yere kendi şeklini veremeyen insan/mümin demek ki hayatında samimi değildir. Şuur perdesi açılmadan iç aynaya ulaşılamaz. Kendimiz sorgulamadığımız bir hayat cenderesinde yandığımızın farkına varmadan sonumuzu cehenneme kendi elimizle ulaştırırız maazallah. İnsan dikkat ve rikkat sahibi ise kendisine sunulana şöyle demeli; “ BENİ NEREYE ÇAĞIRIYORSUN? BANA NE Yİ VADEDİYORUSUN?      Bana göre insan, aile, toplum = eğitim (hayatımı ulvi gayeye hazırlayan) bu olmalıdır.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.