Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.57
  • EURO
    35.03
  • ALTIN
    2424.3
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    64195$

İLMÎ ÇALIŞMALAR VE İSLÂM (1)

24 Nisan 2020, Cuma 09:08

İlim: Okumakla, görmekle, duymakla, deneyle, kısacası duyularla elde edilen bil­giler, öğrenilen şeyler mânâsınadır.

İrfân ise: Öğrendiği, bildiği şeyleri, kendisinin ve insanlığın fay­dasına kullanabilme kapasite ve kâbiliyetine denir. “İlim ve irfân sâhibi kişi” de­nince bu anlaşılır.

İki cihan saâdeti, ikisine birden sâhip olmakla mümkündür. Bıçak hem ameliyatta, insanı yaşatmada, hem de adam öldürmede kullanı­labilir. İlim sâhibi bunları bilir ama irfân sâhibi bıçağı insanı yaşat­mada kullanabilen kişidir. Buna Hz. Mevlânâ iblisi misal verir. Şeytan cennette meleklerin hocası idi ama irfân sâhibi olmadığı için, Âdem’in sâdece toprak olan cihetine baktı, zâhire göre hükmetti, “o topraktan ben ateşten yaratıldım”(1) dedi. Fakat kendini yaratan Yüce Allah’ın fermânına karşı geldiğini sezemedi. Yâni âlim idi ama ârif yâni irfân sâhibi değildi diye izah eder.

Avamca da olsa şöyle bir söz vardır: “Tahsil cehâleti alır, eşeklik bâki kalır (ilimle berâber irfân olmalı)” derler. Gerçekten dünyâyı kana bulayan des­potların, savaşları kaprisleri yü­zünden başlatıp dünyâyı acıya, kan ve baruta gark eden zâlimlerin, sadistlerin, sata­nistle­rin, dünyâca meşhur hırsızların, en azılı kâtillerin, en merha­metsiz cânilerin, organ mafya­sında görev alan dok­torların velhasıl her türlü kötülük­lerde başrol oynayan ak­törlerin çoğu, bir değil bir­kaç fakülte mezunu oldukları halde, yine de bu kötülükleri yapabil­diklerini gö­rünce, bu sözlerin ne kadar hakîkati haykır­dığı daha iyi anlaşılıyor.

Bu sebeple sevgili Peygamberimiz sık sık şöyle duâ edermiş: “Allah’ım, korkmayan bir kalpten, kabul edilmeyen duâdan, doy­mak bilme­yen nefisten, faydası olmayan ilimden sana sığınırım.”(2)

Mevlânâ (1207-1273) Hazretleri de Efendimiz’in bu duâsını şöyle izah etmiştir: “Alçak bir herife ilim ve fen öğretmek, yol kesen bir eş­kıyânın eline kılıç vermek gibidir.” (Mesnevi beyit no: 13872). Çünkü o öğrendikleri ile yapacağı kötülükleri daha iyi yapar.

Peygamberimiz Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’a şöyle tavsiye edi­yor: “Ey İbni Ömer!  Dinine iyi sarıl, zîra o senin hem etin, hem kanındır. Dinini kimden öğrendiğine iyi dikkat et. Dînî ilimleri ve hükümleri istikâmet ehli âlimlerden al (doğru kişilerden öğren) sağa-sola meyledenlerden alma.”(3)

Din husûsunda piyasa ve internetteki bilgi kirliliği mâlûm. Müs­lümanla­rın birçoğu da, çekini, senedini, menfaatini didik didik araş­tırdığı halde, dinini hiç araş­tırmadan bu kirli bölgelerden öğrenmeye çalışması ne kadar garip. Efendi­mizin bu hadisi, Müslümanların ha­yat prensibi ve kulağının küpesi olmalı. Atalarımız ne güzel söy­le­miş: “Yarım doktor candan, yarım hoca îmândan eder.”

Eskiden Osmanlı halkının çoğunluğu okuma-yazma bilmiyordu,  ama in­sânî iyilikler yönünden dünyâya örnek gösterilirdi. Şimdi on­ların nesli olan milletimizin bü­yük çoğunluğu okuma yazma biliyor, ama kötülükler husûsunda nerdeyse dünyâda birinciyiz. Sebebi; yu­karıdaki hadiste zikredildiği üzere, dinimizi gerçek menşeinden ve membaından (kaynağından) öğrenmiyo­ruz her halde. Yâni ilim sâhibi olduk ama irfânı­mızı kaybettik. 

Îrânlı şâir de, ilmi olup irfânı olmayanları tek kanadı olup uçama­yan kuşlara benzetir ve şöyle der: “Âlimler görüyorsun ilmi var, irfânı yok. Kuşlar görü­yorsun kanadı var, uçması yok”

Sâmiha Ayverdi de bu konuya şöyle dikkat çeker: “Garp, aklı buldu, hikmete eremedi. Bilgiyi yakaladı, irfânı kazanamadı.”(4) Onun için Batı bu­gün ilmin, fennin, tekniğin zirvesinde dolaşıyor,  ama kendinden aşağıdaki­lere de kan kusturmaktan, zulüm ve katli­amlar icra etmekten, soykırımlar uygulamaktan, bir tek bomba ile milyonları öldürmekten kendini alamıyor. Sebep; İlmi var, irfânı yok da ondan. Onun için biz Yüce dinimize sâdece ilim dini demiyoruz, ilim ve irfân dini diyoruz. İlim ve irfân kelimesinin öz ve cevher halinde tarifini şöyle yapmışlar: “Nakışta nakkaşı bula­bilmek irfândır.” Ortada bir güzel, bir nakış var, bunu gör­mek bilgidir, ilim­dir, ama onu bir yapanın olduğunu takdir etmek, o sanatkârın varlı­ğına vâkıf olmak, onu sevmek irfândır. Tıpkı; kâinattaki yaratılmış­ları görüp, onu var eden Allah’a ulaşıp îmân edebilmek gibi.

Dipnotlar:

1- Sa’d Sûresi, 76.

2- Müslim Zikir 73; Tirmizî, Da’avât 68.

3- Hatib el-Bağdâdî, “El fâye fi İlmi’r-Rivâye”, el-Medînetü’l-Münevvere, el Mekte­betü’l-İlmiyye s. 121.

4- Sâmiha Ayverdi, “Osmanlı Asırları”, Damla Yay. İst. 1977, 2. Baskı, s. 14.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.