Konya
25 Nisan, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.99
  • ALTIN
    2424.2
  • BIST
    9722.09
  • BTC
    64440.54$

İKİ OLAY VE GERÇEK

04 Eylül 2019, Çarşamba 08:41

1. Olay: 

Özel Kalem personelinin durduramadığı akademisyen büyük bir öfkeyle makam kapısına yüklenir, kapıyı tekmelercesine  açar ve  içeriye girer. Sonra  bağırarak konuşmaya  başlar ve aklına ne geldiyse söyler.

Öfke kontrolünün sınırlarını aşan akademisyenin rengi değişmiş ve boyun damarları şişmiştir. Makam odasının tam ortasında durur ve  rektör beye karşı kin ve nefret kusmaya başlar. Onu ne rektör susturabilir ne de arkasından gelen özel kalem personeli dışarıya çıkmasını sağlayabilir. Öfke öylesine büyük, sözler o kadar şiddetli ve ağır ki dayanılması  neredeyse imkansız. Lakin ortada  makamın ağırlığı ve sorumluluğu var. Sabır göstermek ve dayanmak  gerek. Öyle de olur. Sabır gösterilir ve dayanılır.

Peki bu hiddetin, bu  öfke patlamasının sebebi ne?

Ne oldu da rektörlük   makamı  adına “basma” olayı da  diyebileceğimiz edep, etik ve ahlak dışı bir eyleme sahne oldu?

Sahi sebep ne?               

Bu sıradışı olayı hangi sebepler doğurdu?

Bize anlatıldığına göre sebep bir değil, birden  fazla.

Olayın başrol oyuncusu olan ve bizimde yıllardır kendisini yakından tanıdığımız akademisyen iddiaya göre üniversitenin ihtiyacı olan bazı  emtiaların, kendisinin  tanıdığı firmalardan,  dükkan ve mağazalardan alınması hususunda ısrarcı olur. Bu ısrarlar aylarca  devam eder. Günün birinde  vaki ısrarlar üzerine üniversite yönetimi ihale  ve teklifle  ihtiyaç olan emtiaların alınmasına karar verir. Bu karar söz konusu akademisyeni çileden çıkartır ve hatta  çıldırtır. Sonra da dalar rektörün makamına ve başlar bağırmaya...        

İddiaya göre şunları söyler..     

“Bugüne kadar başkaları yedi, bırakın biraz da biz yiyelim.”

“Şimdi biz  biriktireceğiz sonra gelip başkaları  yiyecek.”

Tuhaf ve yakışıksız sözler bu sözlerle sınırlı kalmaz.

Hızını alamayan akademisyen devlet hakkında da ileri geri sözler söyler.          

Ayrıca kendisine bağlı 5-6 kişiye sıraları gelmediği halde öncelikle kadro verilmesini ister.

Bu olayın yaşandığı sırada sözünü ettiğimiz akademisyen Selçuk  Üniversitesi’nde rektör yardımcılarından birisidir. Kendisi daha önce de Süleyman Okudan’ın  ilk rektörlük döneminin fakülte dekanlarından birisiydi ve hocanın mutemet adamlarının başında geliyordu. Bugün de Süleyman Hoca ile karşılıklı güven esasına dayanan samimi ilişkilerinin devam ettiğini biliyoruz. Aralarındaki ilişki  komutan/asker  ilişkisi gibi bir şey. İsterseniz buna yıllardır bozulmayan ve  iyi süren bir  beraberlikte  diyebiliriz.

2. Olay:               

Geride bıraktığımız günlerde aynı cepheden yani baskın cephesinden adı bizde mahfuz olan birileri  üniversite yönetimi hakkında kafa karıştıran bilgiler paylaştı bizimle. Araştırdık. Bilgilerin doğru olup/ olmadığına  baktık. Sadece mevcut yönetimden  insanlarla değil, yönetimin dışında olan  bir kaç  insanla da görüştük. Bu arada yönetimle arası iyi olmadığını bildiğimiz bir kaç insanla da,iddialar hakkında ne  düşündüklerini  konuştuk...

Peki ne dediler?

İddialar karşısında  gülen ve iddia sahibini ayıplayan akademisyenler, idareciler oldu..

Mevcut yönetime haksızlık yapıldığını ileri sürenler oldu.

“Tamam biz yönetimin dışındayız. Ama bu kadar laf/söz/iftira/yalan çok  yakışıksız” diyenler oldu.İddia sahibinin zihniyetinin karışık olduğunu söyleyenler oldu.             

“Mustafa Hoca adil bir  yönetim tarzı geliştirdi” diyenler oldu.

Tabi bu sözlerin aksini düşünen akademisyen ve  idareciler de  mutlaka vardır.  Herkes bir konuda, bir  yönetici ya da kişi  hakkında  olumlu ve olumsuz  düşünme hakkına sahip. Bu olmadığı takdirde farklılık ve zenginlik olmaz.

Gelelim baskın cephesinden gelen bilgilere..

Efendim neymiş.. Üniversite mali açıdan zor durumdaymış.

Bilgi istedik.. Bilgi  kaynağımız böyle bir durumun  asla  söz konusu olmadığını ve devletin kendilerine ödemesi gereken ciddi bir para  olduğunu söyledi. Devlet bir  defada vermesi gereken parayı  bölerek gönderiyormuş. Bu arada bayramdan  önce devletin eski parayla 41 trilyon lira görderdiğini ve üniversitenin ödemesi   gereken ne kadar birikmiş para,  borç  varsa hak sahiplerine   tamamını ödediği bilgisine  ulaştık.

Bir de Vildan Mumcu’dan söz edildi..

Kim bu Vildan Mumcu, diye baktık..

Mumcu, Ak Parti’nin ileri gelenlerinden  Binali  Yıldırım referanslı bir  bayan... Kendisiyle  ilgili  CV’de  Binali Beyin  özel cep telefonunun numarası yazıyor.Esas mesleği iletişimci. Sırasıyla  Karasu Belediye Başkan Yardımcılığı yapmış. Ulaştırma Denizcilik ve Habercilik Bakanlığı’nda çalışmış. Avcılar   Belediyesi’nde Özel Kalem Müdürlüğü yapmış. Showhaber.com Genel Müdür Yardımcılığı yapmış. İstanbul Gazetesi’nin Ankara Bölge Müdürlüğü’nü yapmış. TGRT Haber Kanalı- Enerji Koridoru Program sunuculuğu yapmış. Sonra Vildan Mumcu  siyasete  heveslenmiş ve  CV’si  kalın olsun anlayışından hareketle, Selçuk Üniversitesi’nde bir ara genel sekreter yardımcısı olması  planlanmış. Araştırdık.. Vildan Mumcu  nişanlı. Nişanlısı Ankara’da  yaşıyor ve yakında evlenecekler.  

Diyeceksiniz ki bunda ne var, bunu  yazmanın  sebebi ne?

Sebebi çok enteresan ve  ayıp..              

Rektörlük  makamını baskın cephesi  işte bu Vildan Mumcu’ya  Ankara’da  Selçuk Üniversitesi  Rektörlüğünün yıllığı 140 bin dolara  villa  kiraladığını iddia  edince, iddiayı  anormal bulduk. Adı geçen bayana villa kiralanması iddiasında şüphe uyandıran  başka  manidar ifadeler de vardı.

Bu çok önemli  iddia hakkında bilgi istedim...

Üniversite Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı  tarafından bize hitaben    yazılan   ve    muhafaza  ettiğimiz resmi   kaşeli ve imzalı bilgi notunda aynen şöyle yazıyordu. “Üniversitemizde 01.01.2006 tarihinden bugüne kadar Konya merkezde veya Konya dışında herhangi bir gayrimenkul (işyeri, ofis, hizmet binası  vb.) kiralanmamış ve herhangi bir  kiralama ücreti de ödenmemiştir.”

Gelelim şimdi son  sözlere..Menfaat ve üniversite yönetimini  yıpratma uğruna tevessül edilen bu kadar yalan/yaygara  kimseye yakışmaz. Ufak tefek  menfaatlar için   bir insanın özellikle de bir profesörün  zaaf göstermesi, tenezzül etmesi  günün sonunda da  değer kaybına uğraması üzüntücü verici bir olay.

Üniversite yönetimi kim bilir başka ne gibi etik ve ahlaki olmayan olaylarla meşgul  ediliyor acaba?

NOT: Cevap vermek isteyen tarafların olması halinde verecekleri bilgi ve cevaplar tarafsızlık anlayışımız gereği bu sütunda aynen değerlendirilecektir.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.