Konya
16 Nisan, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.46
  • EURO
    34.56
  • ALTIN
    2475.7
  • BIST
    9558.66
  • BTC
    63341.16$

İhlâslı Bir Kul Olmak

02 Eylül 2019, Pazartesi 09:09

Yüce dinimiz İslâm’a göre insanın yaratılış gayesi, Cenâb-ı Hakk’a kul olup, kulluğun gereği olarak ibadet etmektir. Yüce kitâbımız Kur’an-ı kerimde Mevlâmız şöyle buyurmuştur: "Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım" (Zariyat, 51/56.) 

En son ve en kâmil olan Yüce dinimiz İslâm, iman, ibadet ve ahlâk kurallarıyla bir bütün halinde riayet edildiği zaman kişiyi dünyada ve ahrette istenilen sonucundan mutlu olunacağı bir hayata kavuşturacaktır. Tüm ilkelerin yerine getirilmesinde ki en önemli kıstas, elbette ki niyettir.

Niyetin önemini, Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde bizlere şöyle bildirmektedir.

 “Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allah’a ve Resûlü’ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah’a ve Resûlü’ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir.”           (Riyazü’s-Salihin, Hadis No:1.) 

İhlâs kavram olarak, şirk ve riyadan, batıl inançlardan, kötü duygu ve düşüncelerden, çıkar hesaplarından ve genel manada gösteriş arzusundan kalbi temizlemeyi, her türlü hayırlı faaliyete iyi niyetle yönelmeyi ve her durumda yalnızca Allah’ın rızasını gözetmeyi ifade eder. İhlâs; bir kalp hareketi ve ruhanî bir davranıştır. Kalp temizliğinin ve sağlamlığının bir delilidir. Yalnız Allah'ın rızasını arayan bir niyettir.

Rasulullah (s.a.v.)buyurdu ki:

"Mü'minin niyeti (maksat ve ihlâsı) amelinden hayırlıdır. Münafığın ise ameli niyetinden hayırlıdır."(Taberani M. Kebir, Şuabu’l-İman.) ‘’Allah sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalplerinize bakar.(Müslim.)        

Odunculukla hayatını kazanan bir zat vardı. Allah’a karşı kulluk vazifesini yapar, kimsenin ekşisine tatlısına karışmazdı. Bu zahit kişinin bulunduğu köyün yakınında bir köy daha vardı. Onlar da dağda kutsal diye kabul ettikleri bir ağaca taparlar, ondan medet beklerlerdi. Oduncu bir gün “şunların Allah diye taptıkları ağacı kesip odun edeyim pazarda satarak ekmek parası kazanırım; hem de, bir kavmi Allah’a isyandan kurtarmış olurum” diye düşünerek Allah rızası için ağacı kesmeye karar verdi.

Dağa doğru giderken karşısına acayip suratlı pis bir adam çıkarak nereye gittiğini surdu. Oduncu:

Halkın Allah diye taparak Allah’a isyan ettikleri ağacı kesmeye gidiyorum, dedi. Adam oduncuya:

Ben şeytanım... o ağacı kesmene müsaade etmiyorum, deyince zahit oduncu, şeytana çok kızmıştı. Öldürmek için hücum ederek yere yatırdı ve üzerine oturup hançerini boğazına dayadı. Şeytan oduncuya:

Ey zahit kişi, sen beni öldüremezsin. Allah bana kıyamete kadar müsaade etmiştir. Fakat gel o ağacı kesme, seninle anlaşalım. Ben sana her gün bir altın vereyim, sen de ağacı kesmekten vazgeç. Hem el ağaca tapıyormuş, günah işliyormuş senin neyine gerek, altınını al işine bak, dedi.

Adam onun bu sözlerine kanıp şeytanı bıraktı. Şeytan adama, akşam yatıp sabahleyin yastığının altına bakmasını söyledi ve anlaşarak ayrıldılar. Adam ağacı kesmekten vazgeçip, evine dönmüştü. Akşam yatıp sabahleyin yastığının altına baktığında altın gördü. Memnun olmuştu. İkinci gün oldu. Fakat bu sefer şeytan altını koymamıştı. Adam kızıp baltasını aldığı gibi dağa ağacı kesmeye gitti. Fakat yolda yine şeytanla karşılaştılar. Adam şeytana iyice kızmıştı. Görünce:

“Seni sahtekâr seni, kandırdın değil mi beni” diyerek üzerine hücum etti. Fakat evvelkinin tam tersine bu sefer şeytan adamı tuttuğu gibi altına aldı. Adam şaşırmıştı. Bu nasıl hal der gibi şeytanın yüzüne bakıyordu. Şeytan:

Hayret ettin değil mi? Niçin bana yenildiğinin sebebini söyleyeyim: Dün sen Allah rızası için ağacı kesmeye gidiyordun. Seni değil ben, dünyadaki bütün şeytanlar bir araya gelsek yine yenemezdik. Lakin şimdi Allah rızası için değil de, sana altını vermediğim için kızdığından gidiyorsun. İşte o yüzden bana mağlup oldun ve sana ağacı kesmene müsaade etmeyeceğim, dedi.

Evet, bu kıssadan anladığımız, yaptığımız her şeyde Allah rızasını gözetip, ihlâslı olup, nefsimize fırsat vermeden hareketlerimizi kontrol edip Cenâb-ı Hakk’ın istediği bir kul olmanın gayreti içinde olursak, sırtımızı hiçbir güç yere getiremeyecektir.

Gönülden Muhabbetlerimle…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.