Konya
24 Nisan, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    32.53
  • EURO
    34.92
  • ALTIN
    2434.4
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66711.1$

İÇİMİZDEKİ DÜŞMANLAR

15 Temmuz 2020, Çarşamba 08:49

80’li yılların 2.yarısında üniversitelerde kendilerini göstermeye başladılar.

Gizemliydiler.

O tarihte ülkeyi yönetenler bu gizemli insanlara “Özel dindarlar” gözüyle baktılar ve ne istedilerse vermeye başladılar.

 “Kadro mu istiyorsun?” Al sana kadro.

 “Makam mı istiyorsun?” Al sana makam.

Oysa gizemliydiler. Gizli ve saklı bir yanlarının olduğu da apaçık ortadaydı.

Mesela o yıllarda Selçuk Üniversitesi’nde görev yapan bu zihniyetin mensupları herkesle bir araya gelmez ve konuşmazlardı. Yemekhanelerde bile ayrı masalarda otururlar mesai aralarında da kendilerinden olan bir akademisyenin odasında bir araya gelirler ve konuşurlardı.

Ne konuştuklarını kimse bilmezdi.

Bilenlerde güler geçerdi. Umursanmazdı.

80’li yılların 2. Yarısında Emniyet Teşkilatında da kendilerini göstermeye başladılar.

Emniyet grubu, üniversite grubuna göre daha harbiydi ve kendilerini hiç saklamazlardı.

Mesela o yıllarda Konya İl Emniyet Müdürlüğü’nde o zihniyete mensup olmak çok ama çok önemli bir ayrıcalıktı. Amir yapıldılar. İdareci yapıldılar. Aralarında Trafik Şube Müdürü yapılanlar bile vardı.

Aynı tolerans ve aynı torpil mekanizması onlar için durmadan çalışıyordu.

 “Kadro mu istiyorsun?” Al sana kadro.

 “Makam mı istiyorsun?” Al sana makam.

 “Daha yukarılara mı çıkmık istiyorsun? Hadi çık.”

 “ Önün açık. Yolun açık. Durma yukarıya çık. Daha büyük şehirde ve hatta istediğin şehirde çalış. İstersen bakanlıkta veya Emniyet Genel Müdürlüğü’nde çalış.”

Devlet bürokrasisinde malum zihniyetin kadrolaşma temelleri böyle atıldı.

Onlara “Özel dindar”  ve  “Özel insanlar” muamelesi yapıldı.

Peki bizler  yani dini ideoloji haline getirmeyen mütedeyyin Müslümanlar aynı dönemde nasıl muamele gördük.. Devlet bizlere “Onlar nasıl olsa bizim çocuklar” amiyene tabirle “Bizim bağın gorukları” gözüyle baktı.

Çok gizemliydiler.

O gizemli insanlar bizlere şüpheyle baktılar.

Mesela Selçuk Üniversitesi ve Konya İl Emniyet Teşkilatı’nda yöneticilik yapanlar bu şehirde bizim gibi insanlarla görüşmekten hep imtina ettiler. Aynı kurumda çalıştıkları halde karşı görüşte olan akademisyen ve bürokratlarıda dışladılar.

Devlet bu tecrit karşısında “gıkını” çıkartmadı.

Bizler bağın gorukları, onlar da bağın rengarenk ve her mevsim açan gülleri oldu.

90’lı yıllara gelindiğinde adamların meşe ağacı gibi devletin derinlikllerine kök saldığı görüldü.

80’li yıllarda üniversitelerde ve emniyet teşkilatında kendilerini gösterenler,  90’lı yıllarda devletin önemli kurumlarında da varlık göstermeye başladı.

Milli Eğitim Bakanlığı,

Sağlık Bakanlığı,

Milli Savunma Bakanlığı ( Genel  Kurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlıkları,  Jandarma Genel Komutanlığı bu kurumlara bağlı birlikler, karargahlar, komutanlıklar,)

İçişleri Bakanlığı ve istihbarat kuruluşları,

Adalet Bakanlığı.

İllerde bu bakanlıkların kurum ve kuruluşları kısaca teşkilatları adamların sadece varlık gösterdiği alanlar değil, devleti ele geçirdikleri alanlar haline geldi.

Öte yandan ülkede medya sektörünü ele geçirdiler.

İş dünyasında eşi emsali görülmeyen ayrıcalıklıklarla yükseldiler. Her şehirde bankaları, bir çok şehirde de hastaneleri oldu. Üniversiteleri oldu.

Siyasete girdiler. Parti yöneticisi, milletvekili ve bakan yapıldılar.

Toplantılarına ve iftar yemeklerine katılabilmek ve onların arasında görünebilmek için döviz cinsinden para ödeyen safdil vatandaşlarımız oldu.

Kamuda özel muamele gördüler. İşleri ve ticaretleri kolaylaştırıldı.

Belediyelerde özel muamele gördüler. İhaleler verildi. Arsalar, araziler, binalar aldılar.

Kamuda işe alımlar onların göz işaretine ve referanslarına bağlandı.

KPSS, ÖSYM ve askeri okul sınavlarında sorular çalarak kendi zihniyetlerinde olanlara sızdırdılar.

Sahte raporlar düzenleyerek hak edeni saf dışı bıraktılar. Hak etmeyeni ise hak sahibi yaptılar.

Himmet paralarının üzerine oturdular.

200’e yakın ülkede okullar açtılar.

 “Dinler arası diyalog” saçmalığını ortaya attılar.

Amerika’nın ve uluslararası istihbarat örgütlerinin hizmetine girdiler.

Liderleri günün her saatinde o pis suratında sümük salyası hiç eksik olmayan ilkokul mezunu Erzurumlu hain imamdı. Onun Erzurum’un köyünde doğduğu ev Erzurum Büyükşehir Belediyesi tarafından umumu tuvalet olarak düzenlenmiş. Bize kalırsa geç bile kalındı. Gidip oraya hacet gidermek anlayacağnız sıç... daha önce akla gelmeliydi.

80’lı yıllarda fazla değillerdi. Özellikle kamuda her ilde torutopu 50-100 kişiydiler.

90’lı yıllarda sayıları bir anda artmaya başladı. Kamuda her ilde binlerce kişi oldular. Aynı dönemde halk arasında da her ilde sayıları on binlerle ifade edilir oldu. Çünkü, devletin gücü onların eline geçmeye başlamıştı.

2000’li yılların başında da sayıları durmadan arttı. Adeta kedi gibiydiler. Hiç durmadan ve aralıksız doğuruyorlardı. Sonunda ülkede yüzbinlerce oldular.

Bu süreçte herkesi istismar ettiler. Yapılan her iyiliğe kalleşlikle karşılık vermeye başladılar. Kendileri  devlete hasım olurken, hasım odaklarını geliştirdiler. O adamları besleyip, büyüttüler ve büyük bir güç elde ettiler. Anlayacağınız kendilerine gösterilen ilgi ve ihtimam, tolerans ve ayrıcalık bir müddet sonra,  istismar ve kalleşlik olarak ortaya çıktı.

BESLE KARGAYI OYSUN GÖZÜNÜ

Değerli okuyucular bugün 15 Temmuz 2020.

Yukarıda anlattığımız olayların baş aktörü Fethullah Gülen bundan dört yıl önce devlete karşı darbe teşebbüsünde bulunmak suretiyle başkaldırdı.

Kendisine ve yandaşlarına her türlü imkanı cömertce sunan devletimize karşı akla ve hayale gelmeyen hain bir olayın perdelerini açtı. Emri altına aldığı askerlerle milli irade ve devlete karşı  darbeye yapmaya kalktı.

Milleti kurşunlattı ve üzerine bombalar attırdı.

Devleti kurşanlattı ve devletin kurumlarının üzerine, devletin pilotları ve savaş uçakları ile bombalar yağdırdı.

Başkentte TBMM, Genel Kurmay, Emniyet Müdürlüğü ve Özel Hareket Birliklerinin konuşlandırıldığı  mekanları bombalattı.

İstanbul’da da bazı kamu binalarını bombalattı.

Askerlerimizi, polislerimizi şehit etti.

Ülkenin Cumhurbaşkanı’nı teslim almak için kendisine bağlı özel birimleri harekete geçirdi.

Ülkenin Genel Kurmay Başkanı’nı makamında etkisiz hale getirtti.

Devletin bağrında besleyip büyüttüğü bu canavar milli iradeyi bertaraf ederek yeni bir rejim kurmak için 15 Temmuz 2016’da ülkemize  tam bir  dehşet yaşattı.  Bu hain adam kendi vatanını, vatanının kurumlarını ve insanları bombalattı. 252 şehit  verdik. Binlerce de gazimiz var.

SONUÇ: Millet hainlerin kurşunlarına göğsünü açarak karşılık verdi.

Millet hainlerin bombalarına göğsünü gererek şehit düştü. Binlercesi de gazi oldu.

Kısacası millet kadın, erkek, genç ve yaşlı demeden 15 Temmuz 2016’da yaşanan hain FETÖ darbe teşebbüsü karşısında sokaklara korkmadan çıktı.

Millet,  15 Temmuz 2016’da devletine, devlet adamlarına, demokrasi ve milli iradeye canı pahasına sahip çıktı. Can verdiler, gazi oldular ama devleti vermediler.

Bugün 15 Temmuz 2016’nın yıl dönümü.

Aradan dört yıl geçmiş.

O hain ötesi darbe girişiminde şehit düşenlere Allah’tan rahmet diliyorum. Gazilerimize hayatlarında kolaylıklar diliyorum. Emin olun onlar şehit düşmeseydi ve direnmeseydi,  bugün Türkiye’de nasıl bir hayat olacağını hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

Aklını satanlar akla hayale gelmeyecek kötülükleri  de rahatlıkla yapar.

İçimizdeki düşmanlar, dışardaki düşmanlardan daha tehlikeli oluyor. 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.