Konya
20 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.50
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2499.5
  • BIST
    9693.46
  • BTC
    64098.926$

HİLÂFET VE OSMANLI (1)

08 Ocak 2018, Pazartesi 07:57

Asr-ı Saâdette Halîfelik:

Halîfe: Kök olarak sonradan gelen, tâkip eden mânâsı ifâde eder. Umûmî mânâsıyla: Hz. Peygamberden sonra gelen, onun vefatından sonra Müslü­manların işlerini deruhte eden devlet başkanı mânâsınadır. Hz. Ömer döne­minde; müminlerin emiri, işlerini düzenleyen mânâsına “Emiral Müminin” sıfatı da kullanılmaya başlanmıştır.

Asr-ı Saâdette, bugünkü mânâda gâyet demokratik usullerle seçimler ya­pılmış, bireyler kimi istiyorsa gidip onun elini sıkmak (biat etmek) sûretiyle tarafını bildirmiş ve çoğunluk kime meyletti ise o seçilmiştir.(1)

 Hattâ bu seçimlerde ve Hz. Peygamberin bazı kararlarında kadınlar bile oy kullanmış, yalnız onların bid’atları musafaha şekliyle değil de, seçenle seçilenin eli, bir­birine temas etmeden su dolu bir kaba sokulmak sûretiyle oy kullanılmıştır.

Avrupa’da birçok devlet 20. Asırda bile kadınlara seçme ve seçilme hakkı vermezken, İslâm 14 asır önce, o dönemde bütün idâre sistemleri güce dayalı olduğu, isyanlarla, ihtilallarla veya saltanat usulü babadan oğullara intikal şekliyle geçtiği halde, İslâm; Cumhuriyeti yani seçimle iş başına gelme usulünü ihdas etmiştir.

Bugün demokrasi havarisi kesilen bazı Avrupa devletlerinin kadınlara seçme hakkını verdiği târihleri arz ediyorum:

1917 de verenler: Hollanda, Kanada, Sovyetler Birliği, Estonya, Letonya.

1918 de verenler: İsveç, İngiltere, Almanya, Polonya, Macaristan, Avusturya, Çekoslovakya.

1920 de verenler: ABD, Belçika, İrlanda,

1931 de verenler: İspanya

1934 de verenler: Türkiye

1945 de verenler: İtalya, Fransa,

1970 de verenler: İsviçre…(2)

Realite bu olduğu halde, “sonradan gelen boynuz kulağı geçer” hesabı, bugün Avrupa bu hususta mesafe kat etmiş, demokrasinin, medeniyetin beşiği kabul edilmiş, özünde ve mayasında gerçek demokrasi bulunan İslâm’da; Müslüman devletlerdeki bazı nakıs uygulamalar yüzünde demokrasi düşmanı olarak lanse edilmektedir.

Emevîlerde Halîfelik:

Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin seçimleri bu şekilde çoğunluğun kabulü ve tasdiki ile olmuştur. Fakat Hz. Osman’ın kendi sülâle­sinden yani Ümeyye oğullarından Muaviye’yi Şam vâlisi tayin etmişti. Hz. Ali Halîfe seçildiğinde Muaviye Şam’da güçlü bir vâli idi ve biraz da kabile rekabeti yüzünden Hz. Aliyi halîfe olarak tanımadı, kendini halîfe olarak ilân etti ve Müslümanlar arasında bir siyasî mücâdele ve savaş başlattı, fitne ve fesatlara sebep oldu.

Bir başka vebâli de, dinden ve usulden olmamakla beraber oğlu Yezidi veliaht nasp ederek Hilâfeti saltanata çevirdi. Karşı çıkanlar katledildi, işken­celere tabi tutuldu, birçok sahâbeye zorla siyâsetlerini kabul ettirme yoluna gidildi, Medîne ve Mekke muhâsara edildi, Kâbe topa tutuldu, hattâ ve hattâ tecavüz olayları vuku buldu.

 Fitne ve kıtal o derecelere tırmandı ki; câmileri­mizde isimleri asılı olan Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Hüseyin Efendilerimizden vadesiyle vefat eden yalnız Hz. Ebû Bekir olmuştur. Hz. Peygamberin vefatından çeyrek asır bile geçmeden sahne-i siyâsette vuku bulan olaylar tetkik edildiğinde inanmak ve kabullenmek mümkün değil­dir.(3) Emevîler döneminde çok rezil ve sefih insanlar halîfe oldu. Değil halîfe­lerin alelade insanların bile yapmayacağı zulümler ve alçaklıklar yapıldı.

Hulefâ-i Râşidin denen dört halîfeden sonra iş saltanata döküldü Emevîler, Abbasiler ve onlardan sonra güç hangi İslâm devletinde ise Hilâfet onların eline geçti hattâ bazı zamanlar mütegallibelerin oyuncağı durumuna düştü. Bazen birden çok halîfe zuhur etti. İslâm dünyasında garip olaylar vuku buldu, ta ki Osmanlılara gelinceye kadar.(4)

Dipnotlar:

1- İhsan Süreyya Sırma, “Târih Şuuruna Doğru”, Seha Neşriyat, İst. (târihsiz) s. 85.

2- Mustafa Armağan, “Küller Altında Yakın Târih”, Timaş Yay. İst. 2007, s. 37.

3- İhsan Süreyya Sırma, “Emevîler Dönemi”, Beyan Yay. İst. 1991, s. 69.

4- Bu hususta geniş bilgi için bkz: Abdullah Uçar, “Dinimiz -Târihimiz- Makaleler, Adım Mat. Konya, 2011, s. 485.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.